Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden Resmen Çekildi
Türkiye, 1 Temmuz itibariyle kadına karşı şiddetle mücadele amacıyla hazırlanan İstanbul Sözleşmesi’nden resmen çıktı.
Euronews’e konuşan kadın hakları savunucuları Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesini siyasi bir hata olarak görüyor. Bu adımla toplumda kadına karşı şiddetin meşru hale geleceğini ve de şiddetin cezasız kalacağı algısının artacağını söyleyen sivil toplum örgütü temsilcileri, kararın faili koruyacağı düşüncesinde.
20 Mart’ta Cumhurbaşkanı Kararnamesi ile sözleşmenin Türkiye tarafından feshedilmesi sonrası ülke genelinde ”İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” sloganıyla birçok noktada eylemler düzenlendi.
1 Temmuz öncesi gözler, çekilme kararının yürütmesinin durdurulması ve iptali istemiyle yargı sürecinin devam ettiği Danıştay’daydı. Ancak Danıştay, İstanbul Sözleşmesi’nin Türkiye tarafından feshedilmesine ilişkin Cumhurbaşkanı Kararı’nın iptali ve yürütmeyi durdurma talebini reddetti.
2021’in ilk 5 ayında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 95
Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanı Derya Yanık’ın TBMM Kadına Yönelik Şiddetin Sebeplerinin Araştırılması Komisyonu’na verdiği bilgiye göre, 2021’in ilk 5 ayında erkekler tarafından öldürülen kadın sayısı 95. Öldürülen kadınlardan 10’unun tedbir kararı bulunuyordu.
Kadın Cinayetlerini Önleyeceğiz Platformu verilerine göre ise 2021’in ilk altı ayında 112 kadın öldürüldü, 79 kadının ölümü ise “şüpheli.”
KCDP: Türkiye sözleşmeden çekilerek kadınlara ‘Seni korumayacağım’ diyor
Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, Türkiye’nin sözleşmeden çekilmesiyle kadınlara ‘Seni korumayacağım’ denildiği görüşünde.
”Böyle bir sözleşmeden geri çekilmenin savunulacak hiçbir tarafı yok. Türkiye’de her gün kadınlar öldürülmeye devam ediyorken, bununla mücadelenin en gelişmiş aracı ve dünya çapında çok taraflı bu sözleşmeden çekilen taraf olmak hem ülke içerisindeki kadınlara ‘sizi korumayacağım’ demektir. Bizim zaten şiddet ile ilgili suçların sürmesine neden olan ve mücadele ettiğimiz faili koruyucu davranışın çok temel bir örneğini oluşturacaktır. Ülke içerisindeki kadınlara ‘seni korumayacağım’ anlamına gelecek ve faili korumak anlamına geliyor. Uluslararası planda ise bu sözleşme diğer ortak tarafları ile hayatına devam edecek. Kendi ülkesinde sözleşme imzalamış bir ülkenin böylesine hukuksuz bir şekilde geri çekilmesi ahde vefa uluslararası ilkesine ciddi zarar getirecektir. Burada hukuka uygunluk söz konusu olmazdı ama diyelim ki uygun olsa bile biz bunu kabul edemezdik. Kadına yönelik şiddet ağır toplumsal sorun.”
KCDP Genel Temsilcisi Gülsüm Kav, İstanbul Sözleşmesi’nden çekilme kararını siyasi hata olarak görüyor. Bu kararın faillere cesaret vereceğini ve de kadına yönelik suçun teşviki anlamına geleceğine dikkat çekiyor.
”İstanbul Sözleşmesi’nin bir diğer özelliği ise, bütün partilerin çoğunluğunun oy birliği ile imzalanmıştır. Üzerinde bu kadar demokratik bir uzlaşma olan ve de sorunun çözümünde önemli bir anahtar olan sözleşmeden çekilmek ayrıca çok özel bir problem oluşturuyor. Ve yine kazanılan hakların geriye çevrilememesi ilkesi ile de çeliştiğini söylemek isterim. Aynı zamanda bu sadece hukuki bir mesele değil, Türkiye’de kadınlar öldürülürken göz göre göre gelen önlenebilir ölümleri durdurmamak son derece politik, siyasal bir sorun. Çözüm noktasında siyasi iradeyi göstermemek çok büyük bir siyasi hata olmaya devam ediyor.”
”Yani kadına ve kız çocuklarına yönelik suçun teşviki anlamına gelecek. Daha riskli durumları tetikleyecek. Bu sadece kadın ve kız çocukları için geçerli değil. İstanbul Sözleşmesi kararı sonrasında başka bir takım anayasal hak özgürlükleri ihlali de yaşanmaya başladı. O anlamıyla sözleşme tüm anayasal hak ve özgürlüklerin de bir sembolü haline gelmiştir diye düşünüyorum.”
Kav, siyasi hamlelerin bu sözleşmenin bir çok hayatı kurtardığı gerçeğini değiştiremeyeceğini söylüyor.
“İstanbul Sözleşmesi kadınların, çocukların ve cinsiyet kimliği nedeniyle baskıya maruz kalan herkesin şiddetten kurtulduğu bir hayata kavuşmasının çok önemli bir çözüm yolu. Çok gelişmiş bir örnek. Sözleşmenin diğer taraf ülkeleri ile hayatına devam edeceği ve birçok hayatı da kurtaracağı gerçeğini Türkiye’deki hiçbir olumsuz siyasi hamle değiştiremez. Bu sözleşmenin hayat veren soluğunu almış biz Türkiyeli kadınlar da her türlü fiilen sözleşmeden doğan haklarımızı kullanmak için mücadele etmeye devam edeceğiz.”
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Gönüllüsü Avukat Özlem Özkan’a göre, Türkiye, İstanbul Sözleşmesi’nden kararname ile çıkamaz. Usulüne uygun bir şekilde imzalanıp kabul edilmiş olan Uluslararası Sözleşmeler, Anayasa gereğince yasa hükmünde, yani yasa bir gecede ortadan kaldırılamaz.
” 90. Madde, Türkiye Cumhuriyeti adına Yabancı Devletlerle ve Milletlerarası Kuruluşlarla yapılacak anlaşmaların onaylanması, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin onaylamayı bir kanunla uygun bulmasına bağlıdır. … Usulüne göre yürürlüğe konulmuş Milletlerarası Anlaşmalar kanun hükmündedir. Ancak ülkemizde birçok düzenleme Kararname ile yapılmaya, hukuk dışı uygulamalar fiilen yasaymış gibi algı yaratılmaya çalışılıyor. Türkiye’de kadın hareketinin yıllardır süren mücadelesiyle elde ettiği kazanımları bir gecede bir kararname ile ortadan kaldırılmasına asla izin vermeyeceğiz. Tırnaklarımızla kazıyarak elde ettik, kolayca elimizden alamazlar.”
İstanbul Sözleşmesi’nin çok önemli uluslararası bir metin olduğunun altını çizen Avukat Özkan, Sözleşmenin kadına yönelik şiddeti ayrımcılık ve bir insan hakları ihlali olarak tanımlayan ilk uluslararası belge niteliğinde olduğuna dikkat çekiyor.
”Bu sözleşme sadece Türkiye’yi değil, imza koyan Avrupa Konseyi üyesi devletleri de kadına yönelik şiddeti önlemekle ve cinsiyet eşitliğini sağlamakla yükümlü kılıyor. Bu büyük bir adım. Oysaki bizler biliyoruz ki kadın erkek eşitsizliği, kadına yönelik ayrımcılık ve şiddet yüzyıllardır bu dünyanın en temel sorunu, görmezden gelinmesi mümkün değil. Çünkü biz kadınlar örgütlüyüz artık ve ses çıkarıyoruz her yerden. Cesaretimiz varoluşumuzdan ve bir arada durabilmekten geliyor. ”
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Gönüllüsü Avukat Funda Ekin ise İstanbul Sözleşmesi dışında temel ceza kanunlarının şiddeti cezalandırdığını ve medeni yasanın da tazminat yükümlülüğü konusunda hükümler içerdiğini söylüyor. Ama İstanbul Sözleşmesi’nin önemine şöyle bir parantez açıyor:
”Kadına yönelik şiddeti önlemeye ve tedbire ilişkin 1998 yılından beri yürürlükte olan 4320 sayılı Ailenin Korunmasına dair yasa önce de vardı. Ancak Sözleşme’nin imzasından sonra daha kapsamlı bir yasa çıkarıldı, 6284 sayılı Ailenin Korunması ve Kadına Karşı Şiddetin Önlenmesine Dair Kanun. Bu kanun, Türkiye’de kadına karşı şiddetin önlenmesine dair kanundur. Ancak tüm bunların üstünde kadınlar için ayrı bir koruma sağlayan ve devlete temel olarak kadına yönelik şiddeti sona erdirme noktasına politik bir yükümlülük getiren İstanbul Sözleşmesi.”
”Toplumda kadına karşı şiddet meşruymuş ve cezasız kalacakmış algısı yayılacak”
İstanbul Sözleşmesi’nden çıkılmasının ise toplumda ciddi bir negatif algı yaratacağı kanaatinde Avukat Ekin. ”Bir anlamda kadına karşı şiddet meşruymuş gibi algılanacak” diyor.
”Sanki şiddet meşruymuş gibi, cezasız kalacakmış gibi bir algı olacak toplumda… Ve elbette bunun arkasından örneğin, 6284 sayılı yasanın uygulanmasında çeşitli zorluklar yaşayacağız. Koruma kararlarının etkinliği azalacak. Zaten son 2 yıldır ciddi bir uygulama sorunu yaşıyoruz. Koruma kararları 1-2 aylık veriliyor, etkili koruma sağlanmıyor. Şiddet giderek artıyor.”
Mor Çatı Kadın Sığınağı Vakfı Gönüllüsü Avukat Özlem Özkan’a göre, bu kararın altında Ak Parti’nin kadın düşmanı politikaları var.
”İstanbul Sözleşmesi kararının altında yatan AKP’nin kadın düşmanı politikalarıdır. AKP iktidarının ilk yıllarını saymazsak, tüm söylemleri kadın düşmanı, kadınları evde erkeğe hizmet ve itaat eden bir konumda görüyor. “Kreş eken huzurevi biçer, kadınlar istihdamda yer kapladığı için erkekler iş bulamıyor. Kadın erkek fıtratı gereği eşit değildir” gibi söylemler bu iktidar döneminde en üst düzey yetkililerce dile getirilen cinsiyetçi söylemlere örneklerdir… Hal böyleyken iktidarın her gün 3 kadının öldürülmesine değil de “Sözleşme Batı menşeli, geleneklerimize uygun değil” söylemlerine kulak vermesi sürpriz olmadı.”