28 Şubat | ‘Postmodern Darbe’

Türk siyaset tarihine “postmodern darbe” olarak geçen 28 Şubat 1997 tarihli Milli Güvenlik Kurulu bildirisinin üzerinden tam 24 yıl geçti. Ana gövdesinden koparak, zamanla yeni bir ana gövde oluşturan bugün ki iktidar partisinin kurulmasına uzanan bir süreç 28 Şubat ‘Postmodern Darbe’. Peki nedir Postmodernizm (ileri modernlik) ve Postmodern Darbe?

28 Şubat | ‘Postmodern Darbe’

Adem Hüyük 

Türkiye, yaşadığı bütün askeri darbelerde ortalama bir on yıl öncesine dayanan, ‘’darbe şartlarının olgunlaştırılması’’ sürecinin yaşamıştır. 

Sovyetler Birliğinin fiili yıkılışı, ardından Berlin Duvarı’nın yıkılması ve Yugoslavya iç savaşı, öteden beri aşırı sağ ve dini yapılanmalar tarafından vatan ve din savunmasında kendilerine dayanak olarak gösterdikleri cepheler düşmüş, Sovyet işgali tehlikesinin yerini PKK almış, din elden gidiyor şiarının yerini ise, Yugoslavya iç savaşında katledilen Müslümanlar ve tabi ki Aleviler argüman olarak kullanılmıştır. 

Bu gelişmelerin ışığında Sivas Katliamı yaşanmış, Sırpların Müslümanlar üzerindeki baskıları slogan haline getirilerek, bugünkü Akit gazetesi baş yazarları tarafından, Taksim meydanında hilafet sloganları attırılmaya başlanılmıştı. 

Cumhuriyet tarihinin en kapsamlı ve sistematik faili meçhul cinayetleri işleniyor, cinayetleri işleyenlerin kim oldukları bir trafik kazası sonucunda, tesadüfen öğreniliyordu. 

Susurluk skandalı olarak bilinen trafik kazası, 3 Kasım 1996’da tüm ülkeye ‘’siyaset-emniyet-mafya’’ ilişkisini deşifre etmişti. 

Ankara’daki evinin önünde 24 Ocak 1993’te uğradığı bombalı suikast sonucu yaşamını yitiren araştırmacı gazeteci Uğur Mumcu, 8 Ocak 1996’da İstanbul’da gözaltında işkence yapılarak öldürülen Evrensel gazetesi muhabiri Metin Göktepe, 28 Şubata giden yolun kurbanları olmuşlardır. 

Rejim konusunda endişe yaratan ve her dönem temkinli yaklaşılan Necmettin Erbakan’ın “Milli Görüş”ü yani Refah Partisi, Aralık 1995’te yapılan seçimlerde sandıktan zaferle çıkarak, yüzde 21 oyla Meclisteki 550 sandalyenin 158’ini kazanmıştı.

28 Haziran 1996’da Erbakan’ın başkanlığında Tansu Çiller’in Doğru Yol Partisi ile koalisyon hükümeti kuruldu.

Ancak her geçen gün “şeriat” korkularını tetikleyecek yeni olaylar gündem oluyordu. 

Erbakan hocanın kurmaylarının geçmişte veya yeni, bir cumhuriyet karşıtı (rejim karşıtı) ses veya görüntü kayıtları medyada yer almaya başlamış, koalisyon hükümetinin rejim için tehlike arz ettiği açıkça vurgulanmaya başlanıldı. 

Zira 9. Cumhurbaşkanı Süleyman Demirel, Erbakan’a rejim konusunda endişelerini dile getirdiği bir mektup göndermişti.

2 Ekim-7 Ekim 1996 tarihleri arasında Başbakan Necmettin Erbakan sırasıyla Mısır, Libya, Nijerya’yı ziyaret etti.

Erbakan’ın Libya ziyareti sırasında Muammer Kaddafi’nin “Kürdistan kurulmalı, Türkiye iradesini kaybetmiştir, işgal altındadır” gibi sözler sarf etmesi ve Erbakan’ın bu sözler karşısında sessiz kalması, Türk Başbakanın çadırda ağırlanması ağır eleştirilere yol açtı.

Libya gezisi için Meclis’te Erbakan hakkında gensoru verildi ancak kabul görmedi.

11 Ocak 1997’de Erbakan’ın tarikat liderleri ve şeyhlere resmi konutunda iftar yemeği vermesi, sakallı, sarıklı, cübbeli şeyhlerin kameralara yansıyan görüntüleri çokça tartışılmıştı.

Sincan’da 30 Ocak 1997’de “Kudüs Gecesi” düzenlendi.

Refah Parti’li Sincan Belediye Başkanı Bekir Yıldız’ın düzenlediği geceye katılan İran’ın Ankara Büyükelçisi Muhammed Rıza Bagheri bir konuşma yaptı.

Buna, gecede sergilenen gösteriler de eklenince o dönem sıkça dile getirilen rejim tartışmaları alevlendi.

Kudüs Gecesi’nin ertesi günü ise, üniversitelerde başörtüsünü serbest bırakan kararname imzaya açıldı.

2 Şubat 1997’de yargı organları harekete geçti. Hem Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı hem de Devlet Güvenlik Mahkemesi Başsavcılığı “Kudüs Gecesi” için ayrı ayrı soruşturma başlattı.

Tanklar Sincan’da

4 Şubat’ta Ankara’nın Sincan ilçesi güne tank sesleriyle uyandı. 15 tank ve 20 zırhlı araçtan oluşan konvoyun geçidi askerin darbe uyarısı olarak algılandı.

Tarihi 28 Şubat MGK Toplantısı

Tüm bu gelişmelerin ışığında, 28 Şubat 1997’de kritik MGK, Cumhurbaşkanı Demirel’in başkanlığında toplandı.

8 saat 45 dakika süren Milli Güvenlik Kurulu toplantısından, tarihe “postmodern darbe” olarak geçecek 20 maddelik bildiri çıktı.

MGK’nın o güne dek gerçekleştirdiği en uzun toplantılardan biriydi. Toplantıda, hükümetin yapması istenen 20 maddelik liste oluşturuldu.

Temel eğitimin 8 yıla çıkarılması ve irticai faaliyetlere karıştıkları gerekçesi ile ordudan atılanların belediyelerde istihdam edilmemesi o kararlar arasındaydı.

Başbakan Necmettin Erbakan, bu kararları ilk etapta imzalamadı. TBMM’deki diğer parti liderleriyle görüştü ancak destek bulamadı.

İşçi ve işveren sendikaları da MGK toplantısında alınan kararları desteklediklerini açıkladı.

Erbakan, ülke yönetimindeki kademelerin arasındaki tansiyonu düşürmek için bir süre sonra geri adım attı ve 5 Mart günü MGK kararındaki 20 maddeden 4’ünü imzaladı.

Erbakan, MGK kararlarını imzalasa da tansiyon düşmedi.

21 Mayıs’ta Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Refah Partisi’nin kapatılması için dava açtı. 11 Haziran’da irtica ile mücadele gerekçesiyle Genelkurmay Başkanlığı bünyesinde “Batı Çalışma Grubu” kuruldu.

Gerilim, Başbakan Necmettin Erbakan’ı istifaya götürdü. Erbakan’ın 18 Haziran’da istifasını vermesi ile hükümeti kurma görevi ANAP lideri Mesut Yılmaz’a devredildi.

Yargıtay’ın açtığı kapatma davası ise 16 Ocak 1998 günü sonuçlandı. Refah Partisi resmi olarak tarihe karıştı. Partinin lideri Necmettin Erbakan’a ise beş yıl siyaset yasağı konuldu.

Postmodernizm Nedir?

“Post” eki sonra anlamında gelmektedir. Postmodernizm ise basit anlamda modernizmden sonra, modernizmden devam eden veya daha derin olarak modernizmden kaynaklanan sorunların aşılmaya çalışılması anlamına gelmektedir.

20. yüzyılın ikinci yarısında etkili olmaya başlayan postmodernizm mimari, resim, felsefe, edebiyat gibi alanlarda modernitenin sorgulandığı bir akımdır.

Literatürde bu kavram için çok farklı tanımlamalar mevcut olmasına rağmen (toplumsal, sanatsal, eleştirisel vb.) çevrelerin fikir birliğine vardığı kesin bir görüş bulunmamaktadır.

Bu durum postmodernizme karmaşık anlamlar yüklemiş ve kavram belirsiz bir hal almıştır.

Dilek Doltaş tarafından 2003 yılında yazılan “Postmodernizm ve Eleştirisi Tartışmalar/Uygulamalar” eserinde ifade edildiği gibidir:

 “Postmodernizm:1970’lerden başlayarak bugüne kadar Batı modernizminin ve onunla ilgili Aydınlanma ve hümanizm projelerinin politik güç ve çıkar amacına hizmet eden normlarını sorgulayan, onun düşünce yapısını çözen, çelişkilerine, çarpık ve kendine dönük norm ve yaklaşımlarına ışık tutan en önemli eleştiri yöntemidir. (s.190)”

Postmodern Darbe 

Askerin yönetime direkt el koymayıp medya aracılığıyla hükûmetin istifaya zorlanmasıdır.

1997 yılı Şubat ayında yapılan Millî Güvenlik Kurulu’nun aylık toplantısı sonucu alınan ve 28 Şubat Kararları diye bilinen kararlar ile gelişen olayların ilk olarak Radikal yazarı Türker Alkan’ın 13 Haziran 1997 tarihli ve “Postmodern bir askerî müdahale” başlıklı yazısında tanımlanmasıyla gündeme girmiş ve Cengiz Çandar’ın etkisiyle yabancı basında da kullanılmaya başlanmıştır.

Bu sözün ilk olarak Cengiz Çandar tarafından kullanıldığı iddia edilse de, Çandar ilk olarak 28 Haziran 1997 günkü yazısında bu olaydan “postmodern darbe” diye söz etmektedir.

Yabancı basında da “28 Şubat Kararları” süreci kendisinden “postmodern darbe” olarak söz ettirmiştir.  

Siyasi literatüre giren bu tanımlama ile birlikte “28 Şubat süreci” birçok kitaba konu olmuştur.

2000 yılında Sırbistan’daki eylemler, 2001 yılında başarısız olan Belarus’taki eylemler, 2003 yılında Gürcistan’da gelişen “Gül Devrimi” ile Kasım 2004 ile Ocak 2005 arasında Ukrayna’da gelişen ve “Turuncu Devrim” olarak adlandırılan süreç de yabancı basında “postmodern darbe” olarak adlandırılmıştır.

2006 yılında da Venezuela’da Hugo Chavez karşıtları tarafından yapılan eylemler “postmodern darbe” girişimi olarak değerlendirilmektedir.

Ancak “postmodern darbe” teriminin Türkiye’de ve dünyada kullanımı arasında belirgin bir ayrım bulunmaktadır. 

Bu terim, Türkiye’de ordunun siyasi hükûmete yapılacakları ve yapılmayacakları dikte ettirdiği, yani demokratik olmayan bir kurumun demokrasinin işleyişine müdahalesini anlatmak için kullanılmaktadır.

Oysaki dünya üzerinde özellikle “Turuncu Devrim” için Guardian yazarı Jonathan Steele tarafından öne sürülen görüşe göre, otoriter olan bir hükûmetin işleyişine, ABD kaynaklı hükûmet dışı örgütler (İngilizce:Nongovernmental organizations – NGO) tarafından desteklenen toplumsal hareketlerle müdahale edilmesi anlamında kullanılmaktadır.

Diğer taraftan postmodern durum (veya ‘ileri modernlik’), ekonominin küreselleşmesi ve özellikle sermaye birikimi ve hareketi ile ulusal ekonomilerin piyasa mekanizmaları vasıtasıyla bütünleşmesi gibi güncel sosyo-ekonomik özelliklere işaret eder.|virgül 

Ek Kaynaklar: Wikipedia, Euronews, BBC, DW, Evrensel, Cumhuriyet

Yayınlama: 28.02.2021
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.