Perinçek diye biri…
Beyzade şekilden şekile giren biri. 27 Mayısçıydı. Maocu da oldu. Öcalan’la ittifak yapmaya da çalıştı. Kemalist’im der öyle midir su götürür. Kendisini bağımsızlık yanlısı, antiemperyalist olarak tanımlar. Oysa dün başkalarına yanaşmış olsa da, en azılı Rus ve Çin emperyalizmi yandaşı bir Avrasyacıdır. Her kılığa girmiş, yalnızca devrimci olmamıştır.
Türkiye’de Perinçek diye biri var. Solculuk iddiasından gelme.
Birileri hakkında bir belgesel yapmış, o da yayıla yayıla anlatmış. Cumhuriyet’te yayınlanan haberle bilgimiz oldu. Beyefendi, “Deniz Gezmiş ve Mahir Çayan’ın dolduruşa geldiğini, onların kulaklarını çektiğini” söylemiş! Onlardan “daha birikimli”ymiş çünkü!
Durmadan, sonradan adı Dev-Genç olan üç buçuk aylık FKF başkanlığını hatırlatır. Denizlerle ilgili olur olmaz iddialarda bulunmak adetidir. Üzerlerinden pirim yapma çabasındadır. Bulaşmayalım, muhatap almaya değmez diyegeldik hep. Ama meydanı boş bulup sallıyor, meğer bir de “kulak çekmiş” ukala! Yeter denmese başka neler diyecek kim bilir!
Denizlerin aynı dönemde yaşamaları bir yana kendisiyle en küçük bir ilişkileri olmamıştır. Devrimcilerin, Perinçek ve grubundan cüzzamlıymışlar gibi uzak durdukları bir gerçektir.
Beyzade şekilden şekile giren biri. 27 Mayısçıydı. Maocu da oldu. Öcalan’la ittifak yapmaya da çalıştı. Kemalist’im der öyle midir su götürür. Kendisini bağımsızlık yanlısı, antiemperyalist olarak tanımlar. Oysa dün başkalarına yanaşmış olsa da, en azılı Rus ve Çin emperyalizmi yandaşı bir Avrasyacıdır. Her kılığa girmiş, yalnızca devrimci olmamıştır.
Özet isterseniz her devrin adamıdır. Modaya uyar. Hiçbir zaman işçi ve emekçilerden, halktan yana tutum almamış her dönemde daima burjuva gericilik ve devlet katında desteklenecek bir “kanat”/“kesim” bulmuş ve desteklemiştir.
27 Mayıs’la birlikte moda reformlar ve demokrasi söylemidir. Menderes-Bayar diktatörlüğü işçiler, ama en çok öğrencilerin tepkileri ve alt rütbeli subayların darbesiyle yıkılırken, ordunun emir-komuta zinciri, hiyerarşisi yerle yeksan olmuş, temel kurumuyla baskı aygıtı olarak devletin çeperinde gedikler açılması demokratik bir atmosferin oluşmasına götürmüştür. Havadan etkilenen Perinçek solcudur.
Genelleşen arayış koşullarında bağımsızlıkçılık, kalkınmacalık, ilerlemecilik geçer akçelerdir. Kemalizm yeniden yön vericidir. Bir yandan daha ileri fikirler de gündemdedir sosyalizm, Marksizm ilericilerin tartışmaların odağındadır ve en çok gençleri etkisi altına alır. Sosyalizmi savunarak TİP kurulmuştur. Ama kolay değildir.
Yeni, yılların karanlığı ve kötülenmişliğinden sıyrılırken, eskinin içinden geldiği haliyle, onun lekelerini taşıyarak sökün etmektedir. Üstelik dünya, hemen kuzey komşumuzun sosyalizmin yerine parlattığı modern revizyonizmin etkisine sürüklenmiştir. “TİP’in sosyalizmi” sosyalizm değil reformculukken, eleştirisi de sosyalizmin Kemalizmle bulamacı olan “Milli demokratik Devrim”ciliktir. Kalkınmacı bir ordu darbeciliği olarak sunulmuştur ki, Perinçek iyi savunucularındandır. Denizler bu karmaşa içinde yollarını doğrultma çabasındadırlar.
Bu dönemde Maoculuğa soyunan Perinçek 12 Mart’ta gerçekleşecek olan darbeyi savunan “sol cuntacılar” arasındadır. Denizlerse kendi güçlerine dayanarak ilerlerler. Deniz ve arkadaşları THKO’yu, Mahirlerse THKP-C’yi kurar.
Tağmaç-Türün’ün sağcı İstanbul cuntası karşısında kara ve hava kuvvetleri komutanları Gürler-Batur’un “sol cuntası”ndan yanadır Perinçek, hatta başbakan Erim’i bile destekler.
12 Eylül’e gelinirken Maoculuğu onu Rus sosyal emperyalizmi karşısında Avrupalı emperyalistleri ve hatta Amerikan emperyalizmini desteklemeye götürür. Bu dönem ordu ve devletle ilişkilerini hem teori hem de pratikte sıkılaştırır. “4. Ordu Rus sınırına” sloganı onundur ve bakmayın şimdiki Avrasyacılığıyla Rusçuluğuna, o zaman Rusya’ya karşı NATO’yu bile savunmuş bir yanardönerdir.
Aynı dönemde bir “sahte solcular” edebiyatı tutturmuş ve bildiklerinin adreslerini yayınlamaya varıncaya kadar, gizli faaliyet yürüten devrimcileri açıkça ihbar kampanyaları örgütlemiştir. Çıkardığı gazete bu ihbarlarla doludur.
12 Eylül sonrası bir parti kurmuş ve PKK’nin seçimlerde bu partiyi desteklemesini sağlamak üzere Bekaa’ya Öcalan’la görüşmeye gitmiş ve röportajını yayınlayarak şimdi ölesiye karşı olduğu PKK propagandası yapmaktan çekinmemiştir. Şimdiyse Öcalan’la olan ilişkisini açıklamak üzere bin dereden su getirmekte, “HDP Kapatılsın” kampanyası yapmaktadır.
Bugüne kadarki siyasal yaşamında işbirlikçiliğini yapmaya uğraştığı egemenlerce kullanılıp hep bir kenara atılmıştır. Çünkü ismi var cismi yoktur! Hep kendi kendine gelin-güvey olmuştur!
Ancak eskiden sol sosa bulanmış halde savunduğu gerici görüşlerini açıktan savunmaya başladıkça, AKP döneminde ilk kez daha ileriden değerlendirilir olmaktadır. Bir yandan Kürt ve Ermeni düşmanlığında MHP ile yarışa girip öte yandan yükselişteki Çin (ve Rus) emperyalizmiyle iş tutmaya ve Avrasyacılığa yöneldiğinde açıktan savunduğu Ergenekoncu generallerin ilgisine mazhar olmuş ve bazıları partisinin yönetimine de girince iktidarca dikkate alınmaya başlanmıştır. Bir gün bir yandaş kanalda ertesi gün bir diğerindedir. Bu durumun Perinçek’i iyice pervasızlaştırdığı su götürmez.
1970’te Kaypakkaya’nın muhalefetini yatıştırmak üzere, birkaç kırma tüfek ve tabancayla sözde Söke civarında Beşparmaklar Dağına çıkma gösterisi bile yapan Perinçek, artık ne Erdoğan ne de Bahçeli’den aşağı kalmakta, ama onlarınkinden ayırt edilemez gerici faşist görüşler açıklayıp uygulamalara imza atmaktadır.
Bir faşist demagog olduğundan kuşku duyulamaz.