Mumlar Söndü | Rutin Yaşam 4 Kişi Eksik Olarak Devam Ediyor
Avusturya’da başlayan ‘’Siyasal İslam’’ tartışmaları bizlere gösterdi ki, kavram kargaşası yapmakla, IŞİD gibi sapkın anlayışlara giden gençler engellenemiyor. O zaman satır aralarındaki savaş ve şiddet ruhunu ortadan kaldırmayı deneyelim. ‘’Ezan, bizim için Viyana’nın fethine niyet tazelemektir’’ söylemi, gençlere içinde bulunduğun ülkeyi işgal et demektir…
Adem Hüyük
Yakılan on binlerce mumdan artık birkaç tanesi yanıyordu. Onlarda bugün yarın bitecek ve sönecekti. Artık ziyaretçi akını da yoktu. Maskeli özel timler, polis ekipleri geri çekilmiş sıradan devriye araçları çevreyi gezinmekte.
Bir daha olmaz! Güvenlik güçleri bu sefer engeller tesellisiyle, rutin yaşam kaldığı yerden dört kişi eksik olarak devam etmeye başladı.
Viyana saldırısının üzerinden 27 gün geçti.
Belki de korona salgının tek faydası, yarattığı kargaşalar zinciri nedeniyle insanlar terör korkusunu, en azından saldırıyı düzenleyenlerin hesaplarından daha az yaşadılar.
Avusturya 1975 Opec Viyana baskını, 1981 Viyana Seitenstettengasse’deki sinagog saldırısı, 1995 Sağcı radikal Franz Fuchs tarafından Oberwart’ta yerleştirilen bir boru bombası sonucu dört Roman’ı öldürdüğü saldırılar dışında, diğer ülkelere nazaran çok büyük saldırılara maruz kalmamıştır.
2 Kasım 2020 Viyana saldırısını diğerlerinden ayıran nokta, kısmen intihar saldırısı olmasıdır.
Saldırgan her ne kadar otomatik silah ve yeterince mermi tedarik etmiş olsa da, Viyana’nın göbeğinde yapacağı bir saldırıdan sağ kurtulacağını düşünmemiştir. Bu nedenle saldırıyı bir intihar saldırısı olarak nitelemek yanlış olmayacaktır.
Nerede, ne zaman ve kim(ler) tarafından gerçekleştirileceği belli olmayan bu saldırılar, insanlar arasında büyük bir korku yaratmakta, istihbarat birimlerini de, Viyana saldırısında olduğu gibi, zor durumda bırakmaktadır.
Sivil insanların bulunduğu ortamlarda, hedef gözetilmeksizin yapılan saldırıları, sivil can kaybına yol açtığı ve toplumda bir korku havası estirdiği için terörle birlikte anılmaktadır.
Hükümetler ve güvenlik güçleri, meydana gelen saldırılarda neden – sonuç ilişkisi kurmaktan kaçınır ve gerçekleşen somut saldırı üzerinden değerlendirme yaparak harekete geçerler.
İntihar ve Viyana saldırısı gibi gelişmeler karşısında, hakim güçler “zayıfın silahı” değerlendirmesinde bulunurken, bu eylemleri yapanların gözünde çok farklı değerlendirilmektedir.
IŞID özgülünde intihar saldırıları, Allah’a giden en güzel yol olarak değerlendirilirken, buna mükafat olarak cennet vaat edilmekte ve inanılmaktadır.
Öte yandan, intihar saldırılarına başvuran diğer örgütlerde de düşünsel olarak farklılık görülse de biçim olarak aynıdır.
Örgütler kendilerini dini kurtuluşun – direnişin veya özgürlük- bağımsızlık için mücadele eden örgütler olarak görmekte – bu saldırıları ise amaçlarına ulaşmada bir araç ‘’yöntem veya teknik’’ olarak kullanmaktadırlar.
Masum insanların bu tür saldırılarla öldürülmesinin, kendilerince haklı çıkarılması ve bir sonraki saldırıda kullanılacak saldırganın gönüllü bir biçimde hazır olması için ihtiyaç duyulan meşruiyeti ise dinlerde ve ideolojilerde bulmaktadırlar.
Avrupa’nın dördüncü ekonomik gücüne sahip bir ülkenin vatandaşlığını alan, Avusturya’da eğitimini gören ve her türlü sosyal haklardan yararlanan 20 yaşındaki bir gencin, eline otomatik silah alarak, önüne geleni vurması ve üstelik bunun sonunda kendisinin de öleceğini bilmesine rağmen, böyle bir yapılanmanın içerisinde yer almasının ve bu eylemi gerçekleştirmesinin başka bir mantığı olamaz.
Dinler ve ideolojiler, özellikle gençler üzerinde yarattığı, kendisini önemli – yararlı hissetme etkisini görmezden gelemeyiz.
Burada önemli olan, egemen anlayışların onlar ve eylemleri hakkında ne düşündükleri değil, intihar eylemlerine başvuran örgütlerin özelde ise kişilerin kendilerini ve eylemlerini nasıl gördükleridir.
Sokakta polis müdahalesine şiddet diyen anlayış, kendi uyguladığı şiddeti haklı nedenler üzerine oturtabilir ama bunu yaparken, karşı tarafında haklı nedenlerini göz ardı eder. Dolayısıyla bu, her türlü (devlet şiddeti de dahil) şiddeti meşrulaştırmak en azından kendisi gibi düşünenlerden destek almak için yapılır.
Bir tarafta terör olarak algılanan bir eylem, diğer tarafta bir özgürlük arayışı veya din savaşı (hak ile batılın savaşı) olarak görülebilmektedir.
Yazdıklarımdan, terörü yok sayıyorum anlamı da çıkarılmamalıdır. Zira bir şiddet eylemi, amacı ne olursa olsun, sivilleri hedef aldığı sürece bir terör eylemi olarak kabul edilir.
Sosyoloji ve Pedagoji Profesörü Émile Durkheim, bu tip saldırıları “özgeci intiharlar” sınıflandırmıştır. Zira bu intihar tipinde birey, diniyle aşırı bütünleştiği için, mensubu olduğu dinin değerleri ve geleceği için kendisini feda etmektedir. Burada, saldırganın, mensubu olduğu dinin gerçeklerini nasıl kavradığının bir önemi kalmamaktadır. IŞİD özgülünde bakıldığında, örgütün İslam anlayışı, örgütün dışındaki tüm Müslümanlar için yanlış ve hatta sapkın olarak değerlendirilmektedir.
Burada, IŞİD veya diğer ideolojik yapılanmaların siyasal veya dini amaçları doğrultusunda yetiştirdikleri saldırganlara ne vaat ettiği de çok önem arz etmektedir.
Viyana saldırısı ve benzeri saldırıları, saldırıda çok insanın ölümüne bağlı olduğu siyasal, sosyal ve psikolojik bir eylem yöntemi olarak tanımlamak mümkündür. Siyasal amaç korku yaratmak olurken, saldırıyı düzenleyenin nezdinde, kafirden intikam almak olarak değerlendirilir – ve bununda muhakkak, Allah tarafından mükafatlandırılacağına inanılır.
Şimdi Avusturya, Allah tarafından mükafatlandırılacağına inanan gençlerin harekete geçmesini engellemek istiyor. Bunu İslam-ın siyasallaşmasını engellemekle başladı. Bu bile başlı başına kavram kargaşasına yol açtı – Zira siyasal İslam ne demek?
Almanya Hıristiyan Demokratik Birliği (CDU), Hıristiyanlığı parti ismine koyarak, siyasallaştırmış oluyor mu? – Kavramlar üzerinden terör saldırıları engellenemez.
Her şeyden önce, tarihte dinler bahane edilerek yapılan çıkar savaşları döneminde, düşmanı yok etmek için kullanılan dini motivasyonların, İslam dini içerisindeki söylemlerinin kaldırılması, başka dinden olanların düşman olduğunun bilinç altına yerleştirilmesinden vazgeçilmesiyle mümkündür.
‘’Ezan, bizim için Viyana’nın fethine niyet tazelemektir’’ söylemlerinin camilerde satır aralarında söylenmesi, gençlerin bilinç altına bunun yerleştirilmesi, Viyana’nın yeniden kuşatılmasına zemin hazırlamakta ve gençleri içinde yaşadıkları ülkeyi işgal etmeye teşvik etmektedir.
Hükümeti siyasal İslam terimini veya Siyasal İslam terörü söylemini eleştirenler, bu gençlerin nasıl bu kadar kolay saldırgan olabildiklerini düşünmeli ve adım atmalıdırlar.
Pratik yaşantımız içerisinde, aslında dinle hiç alakası olmayan ve dine mal edilen yüzlerce ırkçı, ayrıştırıcı söylemler kullanıyoruz. Bu söylemleri hepimiz kullanıyoruz.
Gençlerin uç noktalardaki sapkın anlayışların peşine takılmasını istemiyorsak, ilk önce Avusturyalı komşumuza ‘’gavur veya kafir’’ demekten vazgeçmeliyiz (…) |virgül
© Bild: virgül