Yaşlı Aile Bireylerini Huzurevine Yerleştiren Türkiye Göçmenlerinin Sayısı Artıyor
Avrupa’da yaşayan Türkiye kökenli göçmenler büyük oranda yaşlanan aile bireylerini huzurevine yerleştirmek yerine kendileri bakmayı tercih ediyor. Ancak, toplumun içinde karşılaştıkları sosyal baskıya rağmen anne-babalarını yaşlı bakımevlerine yerleştiren birçok kişi bu bilgiyi çevresinden saklama ihtiyacı duyuyor.
Avrupa’da Covid-19 kaynaklı ölümler yoğun olarak görülmesi yaşlı bakımevlerini yeniden gündeme taşıdı.
Fransa’da can kayıplarının yaklaşık 3’te biri bu merkezlerde kayda geçerken, Belçika’da bu oranın yüzde 50’nin üzerinde olduğu sanılıyor.
Yaşlı bakımevlerinde görülen ölümler Türk göçmenleri toplumun diğer kesimleri kadar etkilemedi.
Çünkü, Türkler büyük oranda yaşlanan aile bireylerini huzurevine yerleştirmek yerine kendileri bakmayı tercih ediyor.
Ancak bu eğilimin son yıllarda değiştiği de görülüyor.
Türk toplumu içinde karşılaştıkları sosyal baskıya rağmen anne-babalarını yaşlı bakımevlerine yerleştiren birçok kişi bu bilgiyi çevresinden saklama ihtiyacı duyuyor.
Onlardan biriyle Belçika’nın başkenti Brüksel’de görüştük.
Afyon Emirdağlıların yoğun olarak yaşadığı kentte, iki buçuk yıl önce annesini huzurevine gönderen Sinan (Takma isim) karşı karşıya kaldığı toplumsal tepkiyi ve bakımevi tercihini anlattı.
1970 yılında Belçika’da doğduğunu belirten Sinan, “2013 yılında babamı kaybettikten sonra olaylar hızla kötüye gitmeye başladı.
Türkiye’nin Eskişehir kentinde yaşayan anneme yönelik komşulardan şikayetler geldi. Bağırdığı ve insanları rahatsız ettiği söyleniyordu.
Bütün çabalarımıza rağmen Eskişehir’de kendisini tedavi ettirecek ve sürekli bakımını üstlenecek bir kurum bulamadık.” diyor.
Bunun üzerine hasta bakıcısına başvurduklarını ancak memnun kalmadıklarını belirten, Sinan uzun bir araştırma sürecinden sonra annesini Brüksel’e getirdiklerini söylüyor.
“Huzurevine karşıydım ama faydalı bir çözüm olduğunu gördüm”
Sinan, “Annemi Türkiye’den Belçika’ya getirdik. Tedavi aşamasına girdik. Huzurevi fikri ablam ve ağabeyimden çıktı.
Ben ilk başta buna karşıydım.
Beni bir şekilde ikna ettikten sonra annemi huzurevine koyduk. Tedavisi yapıldı, çok iyi ilgilendiklerini gördüm.” diyor.
Sinan, annesinin ilk başta yürüme yetisini kaybettiğini daha sonra emeklemeye başladığını belirterek zamanla tamamen yerinden kalkamadığını ifade ediyor.
Annesinin ilk başta huzurevinde kalmamak için direndiğini bu durumun kendilerini çok üzdüğünü ifade eden Sinan, “Bizler yoğun olarak çalışıyoruz, bakımını hasta bakıcılar kadar iyi yapamıyoruz.” diyor.
“Annemin şuuru tamamen kapalı, bizi tanımıyor”
Yemek konusunda annesinin hiç bir sıkıntı yaşamadığını belirten Sinan, “Annemin şuuru tamamen kapalı, bizi tanımıyor.
Yeme içme sorunu yok.
Huzurevinde Müslüman olduğunu bildirdik ona göre yemek hazırlıyorlar, Faslı çalışanlar var. Bu konuda endişemiz yok.” diyor.
Huzurevinde bir buçuk yıl kaldıktan sonra hastalanan annesinin hastaneye kaldırıldığını, doktorların ise ötanazi uygulamayı teklif ettiğini ifade eden Sinan kendisinin bunu kabul etmediğini ancak ablasının ve ağabeyin o dönemde buna sıcak baktığını belirtiyor.
“Dertleşememek çok zor”
Her hafta yanına gitmeye çalıştığını belirten Sinan, annesinin kendisini tanımamasının ve dertleşememenin üzüntüsünü yaşadığını ifade ediyor.
Sinan, “Bizler neler sevdiğini bildiğimiz için, kendisine belli meyveler ve içecekler götürüyoruz. Hasta bakıcıları bunu kendisine yediriyor.” diyor.
Covid-19 salgını nedeniyle önlem amacıyla bir camın arkasından görüşme sağlanacağını söylüyor.
“Dedikodu işitmek istemiyoruz, bizler yıllardır bunun üzüntüsünü zaten yaşıyoruz”
İsminin açıklanmasını istemeyen Sinan, “Toplumumuz bu tür olaylara henüz hazır değil, hoş karşılanmıyor. Hemen dedikodular başlıyor.
Annesine bakamadı, huzurevine koydu lafını işitmek istemiyoruz. Bizler yıllardır bunun üzüntüsünü zaten yaşıyoruz.” diyor.
İyi bir huzurevi bulmanın önemine vurgu yapan Sinan, “Hastanın gelirine göre devlet imkan sağlıyor. Kendi maaşı kendisine yetiyor.” şeklinde konuşuyor.
“Annemi, babamın yanına Eskişehir’deki aile mezarlığına defnedeceğiz”
Eskişehir’de aile mezarlıkları olduğunu ifade eden Sinan, “Her şey hazır. Bizler Diyanet’e bağlı olarak hareket ediyoruz.Bizler annemi babamın yanına defnedeceğiz.
Buradaki mezarlıkları da gördüm ancak tuhafıma gitti. Müslüman mezarlıkları çok güzel ancak burada toprak 25 yıllığına size ait daha sonra 25 yıl daha uzatabiliyorsunuz ancak 50 yıl sonra ne olacağı belli değil.” diyor.
“Cenazelerimize daha saygılı olmalıyız; Türk toplumunda büyük eksiklikler var”
Hastalara, yaşlılara ve cenazelere yönelik daha iyi hizmet verilmesi gerektiğini savunan Sinan, “Yıllardır buradayız ancak cenazemiz olduğunda camilerin insanları ağırlayacak lokalleri yok.
Kaos yaşanıyor.
Bunun daha iyi organize edilmesi için siyasetçilerimize sesleniyorum.” diyor.
Süryani cemaati ile çalıştığını ifade eden Sinan, “Bu toplumlarda buna benzer sorunlar yaşanmıyor. Bizler bu söz konusu toplumlardan daha önce geldik buraya.
Neredeyse bütün kiliselerin altında 300-400 kişilik ibadet ve baş sağlığı mekanları var. Bizler evlere sığmıyoruz.” diyor.
Sinan, cenaze Brüksel’den Türkiye’ye gidene kadar 3-4 gün boyunca bu durumun daha iyi idare edilmesini istiyor.
Sinan, “7 sene önce babamı kaybettiğimde, insanlara yemek dağıtmaktan acımı yaşayamadım.
Sürekli yemeklerle uğraştık, insanların sorularını cevapladık.
İnsanlar acını paylaşmıyor, senin gelirini giderini soruyor, çok üzücü şeyler yaşıyoruz.
Düzen oturmamış.Başkaları yapabiliyorsa biz niye yapamıyoruz.” diyor.
Belçika genelinde kaç Türk vatandaşın huzurevlerinde kaldığı tam olarak bilinmiyor./Euronews