Barış Çakan cinayeti ve nefret suçları
Ankara Etimesgut’ta 20 yaşındaki Barış Çakan’ın 31 Mayıs akşamı Kürtçe müzik dinlediği için mi, yoksa ezan okunurken yüksek sesli müziğe itiraz ettiği için mi öldürüldüğüne ilişkin tartışmalar sürüyor.
Ankara Valiliği dün sosyal medyada yayılan Çakan’ın Kürtçe müzik nedeniyle öldürüldüğü iddialarını yalanladı.
Valilik açıklamasında Çakan’ın ezan okunduğu sırada arabada yüksek sesle müzik dinleyen bir grubu uyardığı için öldürüldüğü bilgisini paylaştı.
Baba Nihat Çakan da valilik açıklamasını doğrulayan yönde konuştu.
Ancak Mezopotamya Ajansı’nın haberine göre Çakan’ın dedesi Veli Çokyaman ile iki kuzeni ise Çakan’ın Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldüğünü iddia ediyor.
Barış Çakan’ın ölümüne sebebiyet vermekten gözaltına alınan üç kişi tutuklanırken olayla ilgili soruşturma Ankara Batı Cumhuriyet Başsavcılığı tarafından yürütülmeye devam ediliyor.
Savcılığın dün yaptığı açıklamada da Çakan’ın Kürtçe müzik dinlediği için öldürüldüğü yönündeki bilginin tamamen yalan olduğu, bu şekilde manipülasyon içeren paylaşımlara itibar edilmemesi gerektiği belirtildi.
“Yargı fonksiyonunun gaspı”
DW Türkçe’den Hilal Köylü’nün haberine göre, Olayı yakından izleyen Ankara Barosu ile İnsan Hakları Derneği ise Barış Çakan’ın sebep ne olursa olsun, özünde bir nefret suçuna kurban gittiği görüşünde.
Ankara Barosu Toplumsal Dava ve Hukuk Araştırmaları Merkezi Başkanı avukat Doğan Erkan, Barış Çakan cinayetinin aydınlatılmasının Türkiye’de nefret suçlarının önlenmesi açısından kritik önemde taşıdığı görüşünde.
Ancak Erkan, ancak şu anda yargı üzerinde baskı kurularak aksi bir durum yaşandığını savunuyor.
Soruşturma evresinde idari bir kurum olarak valiliğin açıklama yapmasını “suç” olarak niteleyen Erkan, “Valilik, savcılığın yerine geçmiş, tanık beyanını almış, tanık beyanına dayanan açıklama yapmış ve soruşturma süreci konusunda adeta hüküm vermiştir. Bu artık gerçekten yargı fonksiyonunun gaspıdır” diyor.
Çakan’ın ölümüyle ilgili cumhuriyet savcılığının, valilikten sonra açıklama yaptığını belirten Erkan, “Savcılık da ‘yüksek sesle müzik tartışması’ dedi, ancak savcılıktan önce valiliğin açıklama yapması, yargının el koyduğu bir dosyada susması gereken yürütmenin konuştuğunu da gösterdi” görüşünü dile getiriyor.
Erkan’a göre yargı bağımsız bırakılmadığı için nefret suçları aydınlatılamıyor. Erkan, soruşturma evresinde maktul ve mağdur yakınlarının konuşabileceğini, ancak valiliklerin açıklama yapamayacağının yasalarla hükme bağlandığını söylüyor.
“Nefret söylemi yayılıyor”
İnsan Hakları Derneği Başkanı (İHD) Öztürk Türkdoğan da valilik açıklamasına göre Barış Çakan’ın etnik kökeninden ötürü olmasa da dini inanış nedeniyle bir saldırıya uğradığının açık olduğunun görüldüğünü söylüyor.
Yani, toplumda bir kesim ezan sırasında yüksek sesli müzik dinlemeyi onaylarken bir kesim cezalandırılmasını düşünüyor.
Türkdoğan’a göre iki ayrı ucu temsil eden bu düşünceler herhangi bir tartışma sırasında da cinayete kadar tehlikeli sonuçlar doğuruyor.
Türkdoğan, “Çakan cinayetinin nefret saldırısı olduğu çok açık. Nefret suçunun toplumda yaygınlaşıyor, çünkü nefret söylemi çok yaygın” diyor.
İHD’nin 2019 yılı hak ihlali bilançosunda da nefret suçları dikkat çekiyor. Türkdoğan “Türkiye’de 2019’da ırkçı saldırılar sonrasında bir kişi yaşamını yitirdi, 20 kişi yaralandı. LGBTİ’li bireylere yönelik saldırılarda 5 kişi öldü, 7 kişi yaralandı” bilgisini veriyor.
Son dönemde Kürtlere ya da muhalif gruplara dönük saldırıların arttığını da söyleyen Türkdoğan, Hrant Dink Vakfı’na dönük tehditlerin kökeninde de ülkedeki nefret söyleminin özellikle siyasette yaygınlaşmasının yattığını dile getiriyor.
Türkdoğan, “Siyasette, siyasetçilerde toplumu ötekileştiren, kutuplaştıran, kamplaştıran nefret söylemi terk edilmedikçe, yasaklanmadıkça ne yazık ki ağır ve tehlikeli durumlarla karşı karşıya kalacağız” uyarısı yapıyor.
“Nefret suçu cezasız bırakılıyor”
Türkdoğan, Türkiye’de nefret suçunun Türk Ceza Kanunu’ndaki (TCK) 216’ıncı madde ile düzenlendiğini, ancak bu düzenlemenin yeterli olmadığı görüşünde.
İdare hukukçusu Prof. Metin Günday da “Nefret suçu işleyen, örneğin salgının kaynağını eşcinseller gösteren Diyanet suçlanmıyor. Eleştiren, görüş ortaya koyan suçlanıyor” diyor. Günday, sadece TCK’nın değil yönetimin zihniyetinin değişmesi gerektiğini de sözlerine ekliyor.
Günday, “Kendinden olmayanı ötekileştiren bir siyasi yönetim altında doğal olarak nefret suçu da yaygınlaşıyor” görüşünü savunuyor.
TCK’nın 216’ıncı maddesinde “halkı kin ve düşmanlığa tahrik suçu” düzenleniyor. Halkı kin ve düşmanlığa tahrikin düzenlendiği maddenin birinci fıkrasında koruma grupları “sosyal sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge” olarak gösteriliyor.
Savaş propagandası, etnik köken, cinsel yönelim, cinsiyet kimliğinin de bu gruplara eklenmesi gerektiğini savunan Prof. Günday, “Hiçbir düzenleme yapılmadığı için nefret suçları cezasız bırakılıyor.
Türkiye’de nefret suçları cezasız kaldığından ırkçılık, faşizm, ötekileştirme, kutuplaştırma sosyal medya başta olmak üzere toplumun her kesiminde, her platformda açıkça hissediliyor” tespitini yapıyor.