Yorum | ‘’Özgürlük Tutkusunun Ölümcül Diyalektiği’’

Mağazalar açıldı, dışarı çıkma kısıtlamaları esnetildi. Yakında restoran ve kafelerde açılacak. Bir saatli bombaya benzeyen salgının ne zaman ve nasıl gelişeceğini bilemeyiz. Kendimizi, dolayısıyla toplumu ikinci bir dalgaya karşı nasıl koruyacağız?

Yorum | ‘’Özgürlük Tutkusunun Ölümcül Diyalektiği’’

Adem Hüyük  

Viyana’da insanlar birinci enfeksiyon dalgasının yarattığı dehşeti çoktan unutmuşa benziyor; marketlere akın etmeleri, balya balya tuvalet kağıdı almayı, aylarca bitmeyecek gıda stoğunu.(…) 

İnsanların kendilerini evlere kapamaktan ve hapis hayatı yaşamaktan bıkmış olmaları anlaşılır bir durum.

Viyana sokaklarında trafik neredeyse eski düzeyine gelmiş durumda. 

Çok değil, daha bir ay önce insanların panik içerisinde; ne olacak şimdi, bakışlarından eser kalmadı. 

Anlaşılan o ki, insanlar ilk korkuyu atlatır atlatmaz daha ağır ikinci bir tokadın, yani pandeminin ikinci dalgasının suratlarında patlamasını arzuluyor. 

Halkın büyük çoğunluğu doğru bir tutum içinde olduğu söylenerek, devletin en üst kademelerinden devamlı halka ithafen teşekkür ediliyor.

Bu da, halkta bir rahatlama, özgüven ve güvendeyiz hissi doğuruyor.

Ama kurallara aykırı davranan bir grup her zaman olacağı sanki gözardı ediliyor. 

Unutmayın! 

Avrupa’ya yayılan virüs, bir kayak merkezindeki otelin barında eğlenen turistler aracılığıyla dağıldığı ileri sürülüyor.  

Bu şu anlama geliyor; bir kişinin bile sorumsuz davranması, bir toplumu salgının birer taşıyıcısı olmasına neden olabilir.  

Koronavirüs böylesi bir bencilliğin gözünün yaşına bakmadığını gösterdi.  

Normal bir topluma geri dönüş, üç aktörü olan ölümüne ciddi bir oyunu andırıyor.

Aktörlerden biri bu sinsi virüs, ikincisi hükümetlerin tüm becerileri ve eksikleriyle yaptıkları.

Diğeriyse biz yurttaşlar.  

İkinci bir dalga gelmesi durumunda, tecrübeli olunmasına rağmen sonuçları daha ağır olacaktır.  

Yeni kanunlar getirilecek ve bu kanunlar kalıcı olma özelliği taşıyacak.

Özel düzenlemeler her zaman soru işaretlerine neden olur. …

Salgının ilk günlerinde şu sözleri köşemde yazmıştım ve yine tekrar ediyorum: ‘’Hükümetin bizden talep ettiklerini mümkün olduğunca yalın şekilde yorumlamalıyız: Aklımızı başımıza almalı ve doğru davranmalıyız!

Ya böyle davranırız ya da polis devleti gelir.” 

Salgın dönemlerinde en kritik an, baskının ve gerginliklerin azaldığı andır – şimdiki zaman. 

Başlangıçta korku çok baskındı, talimatlara harfiyen uyma isteği vardı.  

Şimdi o her an hazır ol eğilimi kayboluyor, her gözenekten özgürlük arzusu fışkırmaya başladı. 

 

Bir toplum hayat kurtarmak için hangi bedeli ödemeye hazırdır?

Mesela, her hafta sonu yaklaştığında, bizi arayarak, Viyana’da mangal yerleri açıldı mı diye soran vatandaş, havalar ısınıyor ve maske takmak zor oluyor, bu maske takma zorunluluğu ne zaman son bulacak diye soran yurttaş, toplum için ne kadar bedel ödemeye hazır? 

Sonuçta bu kararı başbakanlar, eyalet başbakanları ya da kabineler değil, davranışlarıyla toplumun kendisi veriyor.  

Tehlikeler karşısında toplumun algıları genelde çok da açık değil. 

Koronalı ilkbaharın içinde bulunduğumuz dönüşüm günlerinde bu algı toplumu yanlış yollara sevk ediyor.  

Viyana’nın tıka basa dolu toplu ulaşım araçlarında güvenli fiziksel mesafe kuralına uymak pek mümkün olmayacak.

Pazarlarda, kafelerde, kısacası hayatın tüm alanlarında, korona salgınına karşı: devlet, yasa, doktor, hasta ve nihayetinde ölen de sen olacaksın.

Bütün bu sıfatlara bürünerek, bir toplumun geleceğine direk etki yapacaksın.

Bizi salgından kurtaracak olan, devletin getirdiği yasalar değil, kendi irademiz olacaktır. |virgül  

© Bild: virgül 

Yayınlama: 08.05.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.