Viyana’da Bir Sokak Röportajı: ‘’Ben Afrikalıyım’’
Avusturya’da ırkçılık var mı? Sorusunun peşine düşen editörümüz, kanıksanmış bir ayrımcılığın yüz ifadesini görüntüledi. ‘’Uzaylı görmüş gibi bakıyorlar’’ diyen bir Afrikalı, her tür pis işleri bunlar yapıyor diyen ve Afrikalıları potansiyel suçlu olduğuna inanan Türkiye göçmeni. | Yorum…
Adem Çetin
Almanya’nın Hanau kentinde geçtiğimiz gün gerçekleştirilen ırkçı katliamın ardından, Virgül editörü Yağmur Avcı Viyana sokaklarında, ‘’Avusturya’da ırkçılık var mı?’’ sorusunu sordu.
Soru, genelde göçmenlere soruldu.
Alınan yanıtlara göre, Avusturya’da kamusal ırkçılık olmadığı, sadece bireysel ırkçılığın yaşandığını gösterse de, geneli bağlayan bir araştırma olmadığının altını çizmemiz gerekmektedir.
İnsan
Dünyanın farklı yerlerine uyum gösterebilen ve yaşayabilen tek canlı insandır.
Çağlar boyunca gerek doğa şartlarına karşı gerekse diğer canlılara karşı mücadele veren insanlar, bir süre sonra kendileriyle çatışma içerisine girmiş, paylaşım savaşlarıyla, insanlar arasında alt-üst sınıflar oluşturmuştur.
Sokak röportajlarında ırkçılığı bariz bir şekilde ortaya koyan tek bir röportaj dikkatimizi çekmekte.
Irkçılığın ideolojik temelleri, aydınlanma çağının öncülerinden David Hume, Immanuel Kant ve Georg Wilhelm Friedrich Hegel gibi felsefeciler insanlığı sınıflandırmalarıyla atılmıştır.
Bu düşünürlere göre Afrika kıtasında yaşayan siyah insanlar, batıda yaşayan insanlardan üstün özelliklere sahip değildi.
‘’Ben Afrikalıyım’’ | Kanıksama!
Yağmur Avcı’nın mikrofon uzattığı bir Afrikalı, yaşadığı ve maruz kaldığı ırkçılığı anlatırken, son cümle olarak: ‘’Ben Afrikalıyım’’ demesi, ırkçılığa maruz kalmanın kanıksandığının bir göstergesiydi.
Oysa ne kadar acı bir durumdu; kameraların kayıtta olmadığında sarf ettiği bir başka tespit ise ırkçılığın Afrikalılar üzerinde etkisini gözler önüne seriyordu.
‘’Beni görünce, uzaylı görmüş gibi bakıyorlar.’’
Afrikalı göçmenin röportajdaki son cümlelerindeki, beden dili ve yüz ifadesi, bizlere tekrardan düşünmemiz gerektiğini işaret etmektedir.
Çünkü onların, hayata hep mağlup başlamalarına bizler neden olmaktayız.
Bir örnekle, Afrikalılara bakış acımızı görelim: Afrika’da bugüne kadar insan kültür tarihine damga vurmuş pek çok antik yapı ortaya çıkarıldı.
Büyük Zimbabve, Güney Afrika’daki Mapungubwe, Kenya’daki Gedi kalıntıları ve Sudan’daki Meroe bunlardan bazıları.
Tabii atlanması mümkün olmayan dünyanın yedi harikasından biri olan görkemli Mısır piramitleri de bunlara dahil.
Afrika’da ortaya çıkarılan bu kültürel kalıntılar tabii ki birer sürpriz değil.
Nitekim Afrika, çok geniş bir tarihsel süreçte kültür tarihimizin başladığı yer konumunda.
Kenya’da son yapılan araştırmalar ile beraber bugüne kalan ilk kültürel ürünlerimiz olan taş aletler, 3.3 milyon yıl öncesine tarihlendirildi.
Bütün kanıtlara rağmen hala bir kesim, Afrika’dan ya da dünyanın gelişmemiş herhangi bir noktasından, Gize piramitleri gibi önemli tarihi eserler çıkabileceğine inanmıyor.
Bahsedilen bu kesim, bazı anıtsal yapıların Afrikalı topluluklar tarafından yaratılmış olması yerine, antik astronotlar, zaman yolcuları, uzaylılar tarafından yapılmış olduğu teorilerine inanıyor.
Peki nispeten küçük bir kesimin, piramitlerin Antik Mısırlılar tarafından inşa edilmemiş olduğunu düşünmesi kimin umurunda?
Bunun kime ne zararı var?
Aslında çok büyük bir zararı var. Birincisi, bu insanlar dünyayı dolaşarak ve antik bilgileri yok sayarak teorilerini kanıtlamaya çalışıyor.
İkincisi, böylesine büyük mimari yeteneklere yalnızca beyaz Avrupalıların sahip olabileceği gibi bir ırkçı düşünceyi devam ettiriyorlar.
Afrikalılara, ayrımcılık yaşamalarını kanıksatan, bir alışkanlık-doğal gelişim duygusu yaşatan bizler, tekrardan düşünmeliyiz.
Her şeyden önce onlara ‘’zenci’’ demekten vaz geçmeliyiz.
Çünkü bu röportaj yapılırken bile, bir Türkiye göçmeni; bütün kirli işleri bu ‘zenciler’ yapıyor diyebiliyordu.
İlk başta kendi içimizdeki ırkçılığı yenmeliyiz!
İçindeki ırkçılığı yenemeyenler, ırkçılığa karşı yapılacak mücadelede başarılı olmaları olanaksızdır.|virgül