CHP’li İlhan Cihaner Viyana’da Panele Katıldı, Ludwig İle Görüştü
Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) meclis üyesi ve Birgün gazetesi yazarı İlhan Cihaner, Avusturya Sol Birlik tarafından düzenlenen panele katılmak için Avusturya’ya geldi.
‘’Avusturya Sol Birlik’’ tarafında organize edilen bir etkinliğe katılmak için Viyana’ya gelen, Eski Cumhuriyet Başsavcısı, köşe yazarı, eski Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) İstanbul 3. bölge milletvekili ve CHP meclis üyesi İlhan Cihaner, Viyana Belediye Başkanı Dr. Michael Ludwig ile görüşme yaptı.
Viyana Ottakring ilçe belediyesinin yapmış olduğu sokak festivaline katılan Cihaner’e, Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) milletvekili Nurten Yılmaz, Sosyal Demokrasi Vakfı Başkanı Ertan Aksoy ve Avusturya Sol Birlik adına Ali Bayraktar ve Mustafa Küçüktekin eşlik etti.
Ottakring belediye başkanı ile de tanışma görüşmesi yapılan festivalde, karşılıklı iyi dilekler sunuldu.
Daha sonra, ‘’Avusturya Sol Birlik’’ inisiyatifinde gerçekleşen, ‘’Türkiye’de Muhalefet Hareketi’’ panelinin yapılacağı binaya geçildi.
Panel başlamadan önce şair Nazım Hikmet’in, sine vizyon katkılarıyla, Almanca ve Türkçe şiirleri okundu. Ayrıca şiirlere Ud çalarak, İsmail Çavdar eşlik etti.
Ottakring belediye başkanı adına katılan bir sözcü, belediye başkanı adına salondakileri selamladı.
Davetliler arasında, Sosyal Demokrat Parti (SPÖ) Türkiye kökenli adaylarda yer aldı.
BirGün gazetesi yazarı, CHP İstanbul eski Milletvekili ve CHP Parti Meclisi üyesi İlhan Cihaner şu ifadelerde bulundu:
“Önümüzdeki dönemde derinleşerek muhalefetin potansiyelini azaltacak hareketlerden birisinin, tüm AKP karşıtlarının aynı pota içerisinde eritilmesi çabası olduğunu düşünüyorum”, diyerek söze başlayan Cihaner, değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Bu, bize şöyle bir risk ve tehditi gösteriyor: Bakın bugünlerde Abdullah Gül-Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun isimleri anlatılmaya, parlatılmaya başladı. O kadar ki sırf o karışıklık yüzünden, sanki ortak bir umut gelecekmiş gibi bakılmaya başlandı. Şimdi, eğer bu yaklaşım, muhalefetin bu algısı devam ederse, onların da muhalefet cephesinde algılanması gibi bir sorunla karşı karşıya kalacağız.”
İlhan Cihaner,yeni parti çalışamalarıyla kamuoyunu uzun süredir meşgul eden Abdullah Gül-Babacan ve Ahmet Davutoğlu’nun çok daha “tecrübeli” ve “uyanık” olduklarına dikkat çekti. “Bizim potansiyelimizi çalma gibi bir olanağa bile sahip olabilecekler. Bir kere muhalefeti değerlendirirken ileri bir toplumu arzulayan, onun için mücadele eden insanları kastettiğimizi söylememiz lazım ve bu anlamda kullanmamız lazım”, dedi. Cihaner, “muhalefet” denildiğinde genellikle sadece parlamentoda yer alan siyasi partilerin akla gelmesinin doğru bir tutum olmadığını da ifade etti. Muhalefetten anlaşılması gerekenin ne olması gerektiğini şöyle açıkladı: “Muhalefetin içerisine demokratik kitle örgütlerini, yıllardır boyun eğmeyen bir sürü irili ufaklı parlamento dışı partiyi, hareketleri de dahil etmek gerekiyor. Ben muhalefeti bu anlamda kullanıyorum.”
Türkiye “normal”den ayrılan, “olağanüstü bir iktidar”la karşı karşıya
Cihaner, Türkiye’de “normal”den ayrılan, “olağanüstü bir iktidar”la karşı karşıya olduğunu söylediği değerlendirmesini şöyle sürdürdü: “Madem ki böyle bir iktidarla karşı karşıyayız, muhalefetin geleneksel yaklaşımları, enstrümanlarıyla başedemeyiz. Krizler var. En başta da ekonomik kriz var. Bir diğer kriz, temsili demokrasinin krizidir. ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ olarak adlandırılan burjuva sistemle hayata geçirilen ve doğrudan doğruya temsili demokrasinin krizini sürekli yeniden yeniden üreten bir durumla karşı karşıyayız. Nedir bu? Parlamentonun aslında fiili olarak ortadan kaldırılması. Bunun ikincil, üçüncül sonuçları yeterince değerlendirilmiyor. Şöyle ki: Parlamentolar üç tane fonksiyon üzerinde varlıklarını sürdürürler. Bunlardan birisi, bütçe yapma hakkıdır. Yurttaşların ürettikleri değerlerin nasıl harcanacağına, yani bölüşüm ilişkilerinin nasıl olacağına dair kararların verildiği yerdir parlamento. Türkiye’de şu anda parlamentonun bütçeyi belirleme olanağı tamamen ortadan kalkmış durumda. Anayasa’da yapılan değişiklikle idarenin bütçesi onaylanmazsa parlamentoda, idare enflasyon oranında bütçeyi arttırır, yoluna devam edebilir. Oysa, işleyen temsili demokrasilerde bütçesi onaylanmayan hükümet düşer.”
Parlmentoların ikinci temel fonksiyonunun “denetim” olduğunu anımsatan İlhan Cihaner, vatandaş adına harcamaların denetlenebilmesinin önemine değindi. Bunun sayıştay, yargı ve parlamento iç denetim mekanizmaları (meclis soruşturması, güvenoyu) aracılığıyla olmak üzere bir dizi kanal üzerinden yapılabileceğini vurguladı. Bunların hiçbirinin şu anda etkin olarak işlemediğini söyledi ve geriye kalan üçüncü fonksiyonu “kanun yapma” şeklinde tanımladı. “Önemli ölçüde ‘kanunsuzluk hali’ dediğimiz, kanunların askıya alındığı bir hukuk düzeninde kanun yapmanın zaten bir hükmü kalmamış olmakla birlikte, doğrudan doğruya cumhurbaşkanının kararnameleriyle de parlamentonun ‘kanun yapma’ fonksiyonu gasp edilmiş, ortadan kaldırışmış”, şeklinde konuştu.
“Parlamento varmış gibi davranamayız”
İlhan Cihaner, parlamentonun üç temel fomksiyonundan mahrum edildiği şartlarda, parlamento varmış gibi davranmanın doğru olmadığını dile getirdi ve şöyle devam etti: “Maalesef geniş anlamda muhalefetin önemli bir kısmı, sanki bir parlamento var, bu parlamentoya bir takım şeyler atfediliyor, oradan bir çözüm çıkma ihtimalinden bahsediliyor. Ben bunu bir siyasi oryantasyon bozukluğu olarak görüyorum. Eğer böyle görürsek, teşhisi de yanlış koyarız. Çözüm de bulamamış oluruz.”
Cihaner, bir hukukçu olarak hukuk sisteminin durumuna da değindi. Türkiye’nin, ülkelerin hukuk sistemi listesinde önünde yer aldığı devletlerin, devlet niteliği tartışmalı olan bir takım organizasyonlar olduğu değerlendirmesini yaptı. “OECD ülkeleri arasında muhtemelen sondayız. Dünyada da hatırı sayılır bir geriliğe sahibiz”, dedi ve partisinin İstanbul İl Başkanı Canan Kaftancıoğlu’nun, Cumhuriyet gazetesi çalışanlarının başına gelenleri örnek verdi. “Dünyadaki, hukuk sistemi olduğunu iddia eden herhan bir devletteki insanların tüylerini diken diken eder, bu olayla ilgili sorumlular ertesi gün hesap vermek zorunda kalırken, bizde sanki çok normalmiş gibi ele alınıyor”, şeklinde devam etti.
İlhan Cihaner,ülkede inşa edilen bu “olağandışı” sisteme karşı, geleneksel enstrümanlarla muhalefet yapılamayacağını; iktidar hedeflenip elde edilemeyeceğini, dolayısıyla muhaliflerin tüm bakış açılarını sorgulamak zorunda olduğunu tekrarladı.
“Demokrasinin en ilkel hali, ‘sandık’ da yok”
Cihaner, temsili demokrasinin en ilkel halinin “sandık” olduğunu, sadıktan çıkana saygı duyulduğunu ifade etti ve şunları ekledi: “Sandıktan çıkan, herkesin uyması gereken bir sonuçtur. Özellikle bunu AKP, diğer demokratik süreçleri, mekanizmaları yok ederek adeta bir ‘sandık fetişizmi’ şeklinde ele aldı, topluma öyle benimsetmeye çalıştı. ‘Ben sandıktan çıktım, dolayısıyla benim dediğim olur! Yani diğer katılım ve denetleme mekanizmalarının tamamını yok saydı. Ama son geldiğimiz noktada, üç büyük şehir belediyesinde o sandıktan çıkan sonucu da tanımayacak ağırlıkta bir müdahalesi oldu. Artık, demokrasinin ilkel formunun bile yürürlükten kaldırıldığı bir durumla karşı karşıyayız.”
İlhan Cihaner, AKP’nin sandık sonucunu işine gelmediği zaman tanımamasının yeni olmadığını; 7 Haziran seçimlerinin de aslında sandıktan çıkmış sonucun hükümsüz sayılamasına örnek teşkil ettiğini; en çok oy alan parti hükümeti kuramadığında, ondan sonra gelen partiye bu görevin verildiğini, ama bunun yapılmadığını anımsattı. Sandığın işlevsiz kılınmasına geçmişten iki örnek daha sıraladı Cihaner: Seçilmiş dört belediye başkanına KHK’lı oldukları için mazbatalarının verilmemesi ve AKP’nin kendisinden olan İstanbul, Bursa, Ankara, Balıkesir gibi büyükşehir belediye başkanlarını görevden alarak yerine istediği kişileri ataması. “Şimdi biz bütün bunları gördükçe, bunlara dair radikal, güçlü mevziler oluşturmadıkça, maalesef geldik geldik sırtımızı en ilkel sandık formuna dayadık. 31 Mart yerel seçimlerinin önemi bence burada. Ben bu seçimleri, dar anlamda geniş anlamda muhalefet açısından çok da başarı olarak görmüyorum doğrusu. Ancak AKP’nin kaybetmesi nedeniyle çok önemlidir”, dedi.
Cihaner, konuşmasının devamında muhalefeti çok da başarılı bulamayışını şöyle temellendirdi: “Eğer AKP gümbür gümbür çökmüyorsa bunda büyük bir sorun var demektir. Aksoy’un aktardığı istatistiklere rağmen AKP çökmüyorsa, bizim partimiz (CHP) açısından da biz oylarımızı 30’ların, 40’ların üzerine süratle taşıyamıyorsak, burada bir şeyleri temelden yanlış yapıyoruz demektir. 31 Mart’ın önemi, ‘bunlar artık gitmez’, ‘bunlar sandıkla gitmez’ algısının önemli ölçüde değişmesi oldu. Fiili durum öyle olmasa da. Fiili durumun öyle olmadığını Diyarbakır, Van ve Mardin’de gördük. AKP güç kaybediyor, çöküyor diyoruz ama hâlâ tüm devlet mekanizmasını kontrol eden AKP’dir. O kadar ki ‘tek adam’ dediğizin bir işaretiyle bizim belediye başkanlarımız bile sarayda toplanabiliyor. Bunun için çok geçekçi bir analiz yapmamız lazım. ‘AKP iktidar gücünü yitirmiştir’ tespiti şu anda bana biraz iddialı geliyor. Ama AKP, ‘yolsuzluk, yoksulluk ve yasaklar’a karşı iktidara geldiğini söylemişti, şimdi tam da bunlara boğulmuş durumdalar. ‘Siyasal İslam’la geldiler, ‘siyasal İslam’ çökmüş durumda. Aslında zombi bir iktidar var, fakat karşısında, toplumun ‘bunlar gelebilir’ diyeceği bir alternatif üretilemediği için o gücünü hâlâ kullanabiliyor.”
Cihaner, “bu ahlaki ve siyasi zemini kaybetmiş iktidar” şeklinde tanımladığı AKP’ye karşı, şu muhalefet tanımını yaparak konuşmasını tamamladı: “Biraz daha cesur, dünyada olup bitenlerle de uyumlu, yeni bir gelecek ve iktidar perspektifiyle hareket etmemiz lazım.”/Virgül
Ek bilgiler: toterwinkel
© Bild: virgül