Suriyeli Mülteciler Sokağa İniyor

İstanbul Valiliği’nin ‘İstanbul’da kaydı olmayan Suriyeli göçmenlerin kenti 20 Ağustos tarihine kadar terk etmesi’ ve kayıtlı oldukları illere dönmeleri doğrultusundaki açıklaması sonrası, 25 Temmuz günü İstanbul’da yaşayan Suriyeliler Fatih’ten başlayarak geniş çaplı bir protesto eylemi yapmayı planlıyorlar.

Suriyeli Mülteciler Sokağa İniyor

İstanbul’da halihazırda 540 bin Suriyeli mültecinin oturum belgesi bulunuyor ve şehir 2015 yılından beri en yüksek Suriyeli mülteci nüfusuna ev sahipliği yapıyor.

Orta Doğu Teknik Üniversitesi’nden göç politikaları konusunda uzman Doç. Dr. Başak Kale’ye göre, önümüzdeki dönemde ikamet izni bulunmayan, geçici koruma statüsünde olmayan Suriyeliler için toplu geri göndermeleri görmemiz mümkün olabilir, ancak 3,6 milyondan fazla sayıda Suriyelinin Türkiye’de bulunduğu düşünülürse geri göndermeler birkaç on bini geçmeden duracaktır.

“Bu süreçte ulusal ve uluslararası hukuki prosedürlerin doğru şekilde işletilmemesi ciddi uluslararası hukuki ihlallerin olmasına neden olabilir. Bu ihlallerin yapılması uluslararası STK’ların konuya dikkat çekmesine neden olabilir. Uluslararası örgütler ve uluslararası hukuk devreye girebilir,” diyor Kale.

Zamanlama manidar

Valiliğin mültecilerin kayıtlı oldukları illere geri dönüşüyle ilgili yaptığı açıklama ile Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu tarafından Türkiye’nin AB ile yaptığı Geri Kabul Anlaşması’nı askıya alacağına dair yapılan açıklamayla aynı zamana denk gelmesi ise, bu adımların Avrupa’ya verilen bir mesaj olarak okunabileceği yorumlarını doğuruyor.

PİAR Araştırma’nın 6-11 Temmuz 2019 tarihleri arasında gerçekleştirdiği araştırmaya göre, katılımcıların yüzde 18’i “Türkiye’nin en önemli problemi” olarak Suriyelileri görüyor. “Suriyeliler”, ekonomiden sonra ikinci en önemli sorun olarak görülüyor.

İçişleri Bakanı Süleyman Soylu 23 Temmuz günü yaptığı açıklamada, “Geçen yıl toplam 56 bin kaçak göçmeni sınır dışı ettik. Bu yıl itibariyle de biz ortalama 80 bin, yani geçen seneden neredeyse, yüzde 40-50 civarında bir fazlalıkla sınır dışı işlemi gerçekleştireceğiz. Gerçekleştirmek zorundayız,” dedi.

Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği (UNHCR) eski sözcüsü ve Ankara merkezli İltica ve Göç Araştırmaları Merkezi (IGAM) kurucusu Metin Çorabatır, Türkiye’de Suriyeli mültecilere yönelik tavrı, milliyetçilik, ulusçuluk, kültürel ve etnik kaygıların yoğunlaşmasının yanı sıra, olayın siyasileşmesine bağlıyor.

Antalya’nın Gazipaşa ilçesinde belediye meclisi tarafından haziran ayı toplantısında Suriyelilerin plajlara alınmamasıyla ilgili oy çokluğuyla kabul edilen tartışmalı karar, temmuz ayı meclis toplantısında oy çokluğuyla reddedildi.

“Gösteri yapmak olumlu bir adım”

Çorabatır’a göre, Fatih’te Suriyelilerin yapacağı gösteri olumlu bir adım; zira mülteci olmaktan kaynaklı haklarını barışçıl bir şekilde siyasi mekanizmaya duyurmanın bir aracını kullanmış oluyorlar:

“Çünkü bu toplumda yaşıyorlar ve bir kesim sürekli olarak kendilerine saldırıyor. Plajlara inmeleri yasaklanıyor. Dükkanlarına Arapça levha asmaları, Türk toplumunun bir kesiminde ‘kültürel işgal’ olarak görülüyor. Onların da siyasilere taleplerini duyurmak konusunda ellerinde kısıtlı imkanlar var.”

Hak temelli mi, merhamet temelli mi?

Peki, Suriye’de iç savaşın başlamasından beri uyguladığı mülteci politikasıyla hatırı sayılır bir “yumuşak güç” elde edip örnek gösterilen politikalar üretmiş olan Türkiye’nin bu süreçten çıkış yolu nedir? Ankara, süreci “merhamet-temelli” mi yönetmeli, yoksa hak-temelli mi?

“Suriye’de bu insanları mülteci yapan ve geri dönüşlerini engelleyen koşullar ortadan kalkana kadar bu insanlar kalacak,” diyen Çorabatır’a göre, Suriyeli mülteciler kaldıkları sürece de onlara insan onuruna yaraşır bir hayat imkanı sağlamak gerekiyor.

“Onlar da zaten geri dönme zamanları geldiklerinde gönüllü olarak ülkelerine geri dönme arzusu içerisindeler. Ama bu süreç zarfında tek çıkış yolumuz, bu insanların birtakım hakları olduğunu kabul ederek, birlikte yaşamanın mekanizmalarını tüm topluma benimsetmek,” diyor Çorabatır.

Uzmanlar, Suriyeli mültecilere yönelik olumsuz yaklaşımların önüne geçmek için bu doğrultudaki negatif yayınların ve kampanyaların önlenmesi gerektiği ve bunun için de ana akım medyaya büyük görev düştüğünü kaydediyorlar.

Medyaya büyük rol düşüyor

Zira gerek ana akım medya gerekse sosyal medya üzerinden Suriyelilerin devletten maaş aldıkları, kendilerine ücretsiz ev verildiği, Suriyeli öğrencilerin merkezi sınava girmeden üniversiteye alındıkları gibi yanlış bilgiler kolaylıkla yayılabiliyor.

“Doğrudan çatışmaların yaşandığı ülkelerle sınırdaşız. Uluslararası hukuk, bize hayatı tehlikede olan insanları ülkemize almamızı söylüyor. İdlib’de korkulan olur ve bir göç hareketi daha olursa yine mültecileri kabul edeceğiz. Bu, insani bir görev ve hukuki bir yükümlülük,” diye açıklıyor Çorabatır.

Ancak Çorabatır, Türkiye’nin mülteci hukukunda başlattığı reformu tamamlaması gerektiğine de dikkat çekiyor.

“Mültecilerin Hukuki Durumuna Dair Cenevre Sözleşmesi tam uygulanmalı, coğrafi kısıtlama kalkmalı, mültecilere statüleri tanınıp, çalışma izni gibi konularda entegrasyon hızlandırılmalı,” diyen Çorabatır, kamu kurumlarının göç, uyum strateji konularında hazırladıkları belgelerin içeriklerinin de kamuoyuyla paylaşılması gerektiğini, STK’larla daha sıkı bir işbirliği içerisinde olunması yönünde çağrıda bulunuyor.

“Coğrafi kısıtlama” şartı

Türkiye, 1951 tarihli Cenevre Sözleşmesi’ni “coğrafi kısıtlama” şartıyla kabul etmişti ve bu sebeple sadece Avrupa Konseyi üyesi ülkelerden gelen göçmenlere mülteci statüsü verilebiliyor.

Bu durumdan dolayı Avrupa dışından geldikleri için mülteci olarak görülemeyen, “geçici koruma” altında “sığınmacı” statüsüne sahip olabilen Suriyelilere mültecilerin sahip oldukları doğal hakların tümü verilemiyor.

Yayınlama: 25.07.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.