‘Ve aşktan benim tüm yaralarım’
Boşuna ‘isyan şairi’ denmiyor Füruğ’a… Babasına, kocasına, ama en çok da mollalara karşı, yaşamda payını küçültmeye çalışanlara karşı büyütüyor isyanını. Usta oyuncu Nazar Kesal Füruğ’a hayat verdi.
Hilal TOK
Tüm yaralarıyla toprağa kavuşmaya bekliyor Füruğ’un cansız bedeni, buz kesmiş bir musalla taşı üzerinde.
Mollalar cenaze namazını kılmayı reddettiği için toprağa vermiyorlar Füruğ’u; o da isyanını arafta devam ettiriyor.
İşte “Yaralarım Aşktandır” oyunu, Füruğ’un araftaki bu hesaplaşmasını gösteriyor izleyiciye.
Senaryosu Şebnem İşigüzel’in kaleminden çıkan “Yaralarım Aşktandır”, İranlı kadın şair Füruğ Ferruhzad’ın çocukluğundan evliliğine, anneliğinden şairliğine ve kısa hayatının her aşamasında karşılaştığı “makbul kadın” dayatmasına dair isyanına odaklanıyor.
Usta oyunca Nazar Kesal’ın hayat verdiği Füruğ, yeri geliyor babasına, yeri geliyor kocasına, ama en çok da mollalara karşı çıkıyor.
“İsyan şairi” diye boşuna denmiyor Füruğ’a. Onu bir kalıba sokmaya, yaşamda payını küçültmeye çalışan herkese, her yargıya, her kurala, her kısıtlamaya karşı büyütüyor isyanını.
İTAATKAR KADIN: ‘YOK’ KADIN!
“Benim gibi bir ifriti toprak bile basmazmış bağrına” diyor Füruğ.
Kendisine ahlak dersi vermeye çalışanların söylediği bu aslında.
Böylelikle o ahlak bekçilerinin kadınlara dünyayı dar eden zehir düşüncelerini, karanlık zihniyetini sorguluyor.
Ölümü, isyanla ve yaşamdan çalınanlarla harmanlayarak anlatıyor; duygudan duyguya, olan zamandan bir başka zamana akıtıyor bizi: “Onlar bir yüreğin bütün saflığını/ alıp götürdüler kendileriyle birlikte masallar sarayına şimdi artık/ artık nasıl fırlayıp dans edebilir insan?/ nasıl dökebilir akan sulara/ çocukluğunun saçlarını/…/ ey sevgilim! ey tek sevgilim!/ ne çok kara bulut var güneşin şölenini kollayan!”
Araftaki kısacık zamanını da kısa hayatındaki gibi dolu dolu geçirme telaşında; ne ölüme, ne korkulara boyun eğiyor sözleri.
“Şiir söyleyen, erkekler gibi yaşayan, şaha kafa tutan, saraya yolu hiç düşmeyen” bir kadın o… İtaatkar kadını ‘yok kadın’ olarak görüyor, ‘yok’ olmaya karşı koyan kadının gücünü yaşadıklarıyla gösteriyor.
ÇORAP SÖKÜĞÜ GİBİDİR KÖTÜLÜK
Tüm engelleri aşarak yaptıklarını anlatıyor en şairane haliyle; şairliğini, ressamlığını, yönetmenliğini, tiyatroculuğunu, anneliğini…
“Sınır”ı aşan tüm kadınların “şeytan, cadı, fahişe…” diye yaftalamalarının nasıl ortak bir “kader” olduğunu hatırlatırken isyan ediyor yine; “Susun artık be mollalar!”
“Her şey kadına kötülükle başlar.
Çocuklara, hayvanlara kötülükle.
Nerede gömülmeyen bir ölü varsa, oranın işi bitmiştir.
Orası insanlıktan çıkmıştır. Çorap söküğü gibidir kötülük. Oradaki kötülük gelir sizi bulur.”
Kendi gerçekliğinden bizim gerçekliğimize bir hat çiziyor Füruğ adeta.
Biz de tanıyoruz çünkü cesedi toprağa emanet bekleyen kadınları.
Diyarbakır’da sokağa çıkma yasakları sırasında cesedi yedi gün sokak ortasında bekletilen Taybet Ana mesela…
Ve çorap söküğü gibi geliyor kötülükler…
YENİDEN DOĞUYOR FÜRUĞ’LAR
Ardında bıraktığı aşkları, şiirleri, evlatları, hasreti, yalnızlığı, mücadeleyi, isyanı, tutkuyu, kavuşamadıklarını, doyamadıklarını…
Sırf kadın olduğu için hapsolduğu duvarları yıkarken ödemek zorunda kaldığı bedelleri…
‘Yaralarım Aşktandır’ Füruğ’un kuş gibi kısacık ömrüne sığdırdıklarıyla hiç ölmeyeceğini hatırlatıyor.
“Bir kadın kaç kere ölür” diye sorarken, yaşamı boyunca kendisini ‘yok’ etmeye çalışan her şeye karşı nasıl direndiyse öyle direniyor ölüme Füruğ.
Yazıyor, oynuyor, çiziyor ve isyan ediyor hâlâ:
Üşüyorum
üşüyorum ve sanırım artık hiç ısınamayacağım
ey sevgilim! ey tek sevgilim kaç yıllıktı acaba o şarap?
bak burada
ne kadar ağır zaman
ve nasıl kemiriyor balıklar benim tenimi!
niçin hep denizin altında tutuyorsun beni?
üşüyorum ben ve sedef küpelerden nefret ediyorum
üşüyorum ve biliyorum
bir yaban lalesinin kırmızı düşlerinden
bir kaç damla kandan başka
hiç bir şey kalmayacak yerde.
bırakacağım artık çizgileri bir yana
sayıları saymayı da
çıkacağım sınırlı geometrilerin odalarından
sezgi alanlarının genişliğine sığınacağım
çıplağım ben, çıplağım, çırılçıplağım
sevgi sözcüklerinin arasındaki sessizlikler kadar çıplak
ve aşktan benim tüm yaralarım
aşktan aşktan aşktan!
METİN, OYUNCU VE DUYGU BÜTÜNLÜĞÜ
Şebnem İşigüzel’in yazdığı metin, Nazan Kesal’ın oyunculuğuyla bir arada o kadar güzel harmanlanıyor ki tek kişilik oyun akıp gidiyor.
Nazan Kesal duygudan duyguya sürüklüyor oyunculuğuyla seyirciyi.
Acısı, öfkesi, neşesi olan, aynı zamanda hapsolduğumuz kalıpları sorgulatan bir oyun Yaralarım Aşktandır.
24 Haziran’da yeniden Moda Sahnesi’nde. Kaçırmamanız dileğiyle…
KÜNYE
Yaralarım Aşktandır
Oyuncu: Nazan Kesal
Yazar: Şebnem İşigüzel
Yönetmen: Berfin Zenderlioğlu