İmamoğlu ‘Konstantinopol Belediye Başkanı olacağım’ demedi mi?
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın “Konstantinopol” söylemi ve Alman meclisinde bugün oylanacak göç paketi bugünkü Alman gazetelerinin yorum konularından.
Süddeutsche Zeitung, son günlerde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın gündeme taşıdığı İstanbul-Konstantinopol tartışmalarını ele alıyor:
“Ekrem İmamoğlu 31 Mart’taki seçimleri kazandı ancak Erdoğan’ın AKP’sinin baskısıyla usulsüzlük yapıldığı iddalarıyla görevi bırakmak zorunda kaldı. Çoğu Yunan’ın hala kullandığı tabirle ‘Konstantinopol’un belediye başkanı olacağını hiçbir zaman söylemedi. Peki, öyleyse bu telaş niye? […] Erdoğan’ın İmamoğlu’nun (rakip partinin İstanbul adayının) kökenini tartışmaya açması milliyetçilerin hoşuna gidebilir. Cumhurbaşkanı 31 Mart seçimleri öncesinde de bu kesimin oyunu çekmeye çalışmış ve bir zamanlar Bizans imparatorlarının taç giyme katedrali olan ve daha sonra camiye dönüştürülen; cumhuriyetle birlikte Atatürk’ün müze olarak ilan ettiği Ayasofya’yı yine camiye dönüştürme tehdidinde bulundu.”
Ulm kentinde yayımlanan Südwest-Presse gazetesi, Alman Federal Meclisi’nde bugün oylanacak ve nitelikli iş gücünü Almanya’ya çekmeyi ayrıca mülteci statüsü olmayanların ülkeden sınırdışı edilme şartlarını düzenleyen yasa paketini değerlendiriyor:
“Alman meclisinin bugün oylayacağı yasa paketinin içinde bir zamanlar telaffuzzundan dahi çekinilen göç, ‘Nitelikli İşgücü Göçü Yasası’ adını taşımaya hak kazanmış(!) Almanya’da çalışmak isteyen iyi yetişmiş iş gücü artık iltica ya da kaçak yollara başvurmak zorunda kalmayacak. Ama bunu açıkça bir başarı olarak deklare etmek yerine, sığınmacıların hangi şartlarda nerede ikamet edeceklerine dair düzenlemeyle sınırdışı edilme şartlarının sertleştirilmesi düzenlemesinin arasında bir yerlere sıkıştırılıyor.”
Flensburg’da yayımlanan Badische Zeitung, Baden Württemberg Eyaleti Anayasayı Koruma Teşkilatı’nın 2018 Raporu’ndan yola çıkarak iç istihbarat biriminin yapısını ve işleyişini ele alıyor:
“Artık sadece sağ ve sol grupları takip etmek, radikal İslamcıların olası tehlike potansiyelini mercek altına almak yetmiyor. Bir de bunlar azmış gibi yoğun güç ve donanım gerektiren yeni bir tehlikeli mecranın; dijital ve internet dünyasının takibi gerekiyor. Bu yüzden eyaletin İçişleri Bakanı Thomas Strobl’un Anayasayı Koruma birimlerine daha fazla kaynak aktarmak istemesi, yerinde bir karar. Ancak adeta yamalı bohçayı andıran Almanya’daki anayasayı koruma dairelerinin federal yapısı hala çağın gereksinimlerini yansıtıyor mu? Bu alanda yapısal bir reformu hayata geçirmek daha mantıklı olmaz mı?”
Almanya Gıda ve Tarım Bakanı Julia Klöckner sağlıklı beslenme konusunda bakanlığı tarafından Twitter üzerinden paylaşılan bir videoda gıda devi Nestle’nin Almanya Genel Müdürü ile görünmesi ve bu konuda Nestle’yi öven sözler söylemesi, Almanya’da tartışmalara yol açtı. Bakanın şirketle olası ilişkisi sorgulanıyor. Berlin’de yayımlananTageszeitung gazetesinin konuya ilşkin yorumu şöyle:
“Gıda ve Tarım Bakanı Julia Klöckner gıda sanayinin sevimli oyuncağı gibi. Bunu Nestle’nin Almanya Müdürü ile çekilen videoyla yeterince net bir biçimde göstermiş oldu. […] Bakanın mütemadiyen gülümsemesi ve mesafesiz duruşu, görüntülerin adeta Nestle için bir reklam bir reklam filmi çekildiği hissine yol açıyor. Bu da bakanın endüstriye yönelik okşayıcı tavırlarına uyuyor. Bakan, şirketlere hazır gıdalardaki şeker, tuz ve yağlar konusunda bağlayıcı bir üst kota getirmek yerine bunu onların gönüllü kararına bırakıyor. Bu son derece laçka bir yöntem, zira hiç kimse sanayinin bu kurallara uyup uymayacağını garanti ve kontrol edemez. Çocuklara yönelik üretilen içeceklerdeki şeker oranının sadece yüzde 15 oranında düşürülmesi bunun da daha 2025’a kadar yapılması isteniyor. Doğrusu, bu tür şeker bombalarında şeker miktarının yarıya indirilmesi olurdu. Ve bu neden hemen gelecek yıl yapılmıyor? Çünkü Klöckner tüketicinin ya da toplumun değil sanayicilerin çıkarlarını gözetiyor de o yüzden.”