‘Horlama kanser, damar hastalıkları ve bunama riskini arttırıyor’
Yapılan son araştırmalara göre horlayanlarda kanser, kardiyovasküler hastalık ve bunama riski artıyor.
İsveçli bilim insanları, horlamanın ana semptom olduğu ‘obstrüktif uyku apnesi’nin oksijen arzını keserek tümörleri, kan pıhtılarını ve beyin hücrelerinin kaybını tetiklediğini söylüyor.
Amerikan Tabipler Birliği’ne göre, obstrüktif uyku apnesi (OSA) yaklaşık 30 milyon Amerikalıyı etkiliyor ancak sadece 6 milyon vaka teşhis ediliyor.
Horlama boğaz duvarlarının gevşemesine ve daralmasına neden olarak, bir gecede birkaç kez normal nefes almayı kesintiye uğratıyor. Özellikle de aşırı kilolu kişiler OSA’ya yatkın oluyor. Önleyici tedbirler arasında kilo vermek veya yatakta boğazın arkasına hava üfleyen bir maske takmak gibi yöntemler var.
Barselona’daki Avrupa Solunum Derneği (ERS) toplantısında sunulan bulgular Avrupa çapında üç araştırmaya dayanıyor.
Kanser riskini arttırdığı düşünülüyor
Obstrüktif uyku apnesi olan hastaların kanser riskinin arttığı biliniyor, ancak bunun OSA’nın kendisinden mi yoksa obezite, kardiyometabolik hastalık ve yaşam tarzı faktörleri gibi kanser için ilgili risk faktörlerinden mi kaynaklandığı henüz net değil.
Uppsala Üniversitesi’nde araştırmacı ve kıdemli danışman olan Dr. Andreas Palm yaptığı açıklamada “Bulgularımız, OSA’ya bağlı oksijen yoksunluğunun bağımsız olarak kanserle ilişkili olduğunu gösteriyor.” diyor.
Araştırmacılar, bir CPAP (sürekli pozitif hava yolu basıncı) maskesi ile obstrüktif uyku apnesi tedavisine başlamadan beş yıl önce 62 bin 811 İsveçlinin verilerini analiz etti.
Bu verileri, vücut hacmi, diğer sağlık sorunları ve sosyo-ekonomik durumu da dikkate alacak şekilde İsveç Ulusal Kanser Kayıt Defterinden alınan bilgilerle birleştirdiler. Bu şekilde OSA teşhisi 5 yıl öncesine kadar konmamış olan 2 bin 93 adet OSA’lı kanser hastası ile 2 bin 93 OSA’lı ama kanser olmayan kontrol grubu ile eşleştirdiler.
Uyku sırasında solunum bozukluklarının şiddetini ölçen ‘apne hipopne indeksi’ (AHI) veya saatte kaç kez kan seviyelerinin on saniye veya daha uzun süre en az yüzde üç düştüğünü ölçen ‘oksijen desatürasyon indeksi’ (ODI) ile ölçümler yapıldı.
Palm, “Kanserli hastaların, apne hipopne indeksi ortalaması 32’ye karşı 30 ve oksijen desatürasyon indeksi 28’e karşı 26 ile ölçüldüğü üzere, biraz daha şiddetli OSA’ya sahip olduklarını bulduk” diyor. “Alt grupların daha ileri analizinde, akciğer kanseri (38’e karşı 27), prostat kanseri (28’e karşı 24) ve malign melanom (32’ye karşı 25) olan hastalarda da ODI daha yüksek çıktı.
Palm, “Bu çalışmadaki bulgular, tedavi edilmemiş uyku apnesinin kanser için bir risk faktörü olarak değerlendirilmesi ve doktorların OSA’lı hastaları tedavi ederken kanser olasılığının farkında olmaları gerektiğini vurguluyor” şeklinde yorum yapıyor.
“Ancak, kanser taramasının tüm OSA hastalarını kapsayacak şekilde genişletilmesi, çalışma sonuçlarımız tarafından doğrulanmamakta veya önerilmemektedir.” diye de ekliyor.
Palm, “OSA ve kanser arasındaki ilişki, kalp ve kan damarları hastalıkları, insülin direnci, diyabet ve yağlı karaciğer hastalığı ile olan bağlantıdan daha zayıf. Bu nedenle, daha fazla araştırmaya ihtiyaç var ve çalışmamızın diğer araştırmacıları bu önemli konuyu araştırmaya teşvik edeceğini umuyoruz.” diyor.
Horlamanın beyne etkisi
İkinci bir çalışma ise OSA ile beyin gücündeki düşüş arasında bir bağlantı tespit etti.
İsviçre’de 65 yaş üstü 358 kişi tarafından yapılan uyku testlerine dayanan araştırmada beynin bilişsel faliyetleri, sözel bellek, dil ve mekansal ilişkilerin görsel algısı ölçüldü.
Lozan Üniversitesi’nden Dr. Nicola Marchi, “OSA’nın ve özellikle OSA’ya bağlı uyku sırasındaki düşük oksijen seviyelerinin bilişsel işlevde, işlem hızında, yürütme işlevinde ve sözel bellekte daha büyük bir düşüşle ilişkili olduğunu bulduk. Ayrıca, bazı spesifik bilişsel testlerde, 74 yaş ve üstü insanların ve erkeklerin uyku apnesiyle ilgili bilişsel gerileme riskinin daha yüksek olduğunu bulduk.” diyor
Örneğin, işlem hızını ve yürütme işlevini ölçen Stroop testi, genç katılımcılara kıyasla 74 yaş ve üstü kişilerde daha keskin bir düşüş gösterdi. Sözel akıcılık da kadınlara kıyasla erkeklerde daha keskin bir düşüş gösterdi.
İki kat daha yüksek kan pıhtılaşması riski
Üçüncü bir çalışma da AHI ve gece oksijen yoksunluğu ölçümleri ile, daha şiddetli OSA’ya sahip olan hastaların kalp krizlerini veya inmeyi tetikleyebilen kan pıhtıları (venöz tromboembolizm- VTE) geliştirme olasılığının daha yüksek olduğunu gösterdi.
Fransa’daki Angers Üniversite Hastanesi’nden Wojciech Trzepizur, “Bu, OSA ile provoke edilmemiş VTE insidansı arasındaki ilişkiyi araştıran ilk çalışma” diye açıklıyor ve ekliyor:
“Gecelerinin yüzde altısından fazlasını kanlarındaki oksijen seviyeleri normalin yüzde 90’ının altında geçirerek geçirenlerin, oksijen yoksunluğu olmayan hastalara kıyasla VTE geliştirme riskinin neredeyse iki katı olduğunu bulduk. OSA için yeterli tedavinin, örneğin CPAP tedavisinin, belirgin gece oksijen yoksunluğu olan hastalarda VTE riskini azaltıp azaltamayacağını görmek için daha ileri çalışmalara ihtiyaç var.”
Bulgular, altı yıldan uzun süredir takip edilen ve 104’ünde VTE gelişen 7 bin 355 hastaya dayanıyor.