8 Mart Özel Röportajları
8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü için, kendi dallarında başarılı olan ve Avusturya’da yaşayan Türkiye göçmeni kadınlar, Avusturya’da artan kadına şiddet ve kadın cinayetlerini Virgül.at’ye yorumladılar.
İşçiler fabrikaya kilitlenmişlerdi.
Yangın çıktı!
Fabrika önüne kurulan barikatlardan kaçamayan, çoğu kadın 129 işçi can verdi.
8 Mart, “Dünya Emekçi Kadınlar Günü”, kadın cinayetlerinin işlendiği gün olarak, tarihte geçti.
Avusturya’da artan kadın cinayetlerini, erkeğin, kadın ‘’sorunlarına’’ duyarlı olduğu 8 Mart günü ele almamızın nedeni, ‘’kadın sorunu’’ olarak ele alınan olguyu, toplumsal bir sorun olduğu bilincinin geliştirilmesidir.
Avusturya’da kadınlar, eşleri, aile fertleri, eski eşleri, sevgilileri tarafından şiddete maruz kalıyor ve öldürülüyorlar.
Konu dahilinde, Avusturya’da yaşayan Türkiye göçmeni, değişik mesleklerde kadınlar, virgül-e konuştular.
Avusturya’da yılbaşından bu yana kaç kadının öldürüldüğünü fark etmemenizin nedeni, beyaz/ Avusturyalı bir adam (eski) eşini veya kız kardeşini öldürdüğünde, olayın hala bir „aile dramı“ veya „ilişki dramı“ olarak gösterilmesinden kaynaklanmaktadır. (Margarete Stokowski)
Der Spiegel’de çıkan makaleden bir alıntıyla, kadınlara şu soruları yönelttik.
Mag.iur. Nuruşhan Bilge Tüfekçi / Hukukçu
Avusturya´da son dönemlerde yaşanan kadın cinayetleri hakkında genel düşünceleriniz nelerdir?
Kadın cinayetleri kadına yönelik şiddetin en üzücü kısmıdır.
Kadına yönelik şiddet nedir?
Birleşik Milletlerin 1993 yılındaki yayınlamış olduğu bildirgedeki tanıma göre „şiddet ister kamusal ister özel hayatta olsun bu tür eylemlerle tehdit etme, zorlama veya özgürlükten keyfi olarak yoksun bırakma dahil olmak üzere, kadınlara fiziksel, cinsel veya psikolojik zarar veya acı verme sonucu doğuran veya bu sonucu doğurması muhtemel olan, cinsiyete dayalı her türlü şiddettir.“
Çok üzücü olan bu durumun, son zamanlarda artarak devam etmesi, endişe duyulmasına yol açmaktadır.
Kadına şiddetin artmasında yatan gerçekler sizce nelerdir?
Bana göre en önemli sebepler ruhsal bozukluk ve eğitimsizliktir.
Kadına şiddetin tek sorumlusu olarak erkekleri göstermek ise yanlış ve tehlikeli bir tutumdur.
Bu tutum kutuplaştırıcı ve hatta basittir.
O yüzdendir ki, kadına şiddeti ve getirdiği en acı durumu, yani cinayetleri ele alırken, toplum psikolojisine, toplumun sosyal durumuna, ülkenin kanunlarına ve politikasına bakılması gerekir.
Bu değerlendirme şekli çok daha çözüm getirici bir yol olabilir.
Toplumun değer yargılarının zihinlerdeki kadın resmini çizdiği kabul edilmelidir.
Kafalarda kadınlar özgürleştirilemez ve eşitlenemez ise, bu şiddet devam eder.
Kadına şiddeti meşru gören bir anlayış ise hepimizi temelden sarsar.
Kadına şiddeti azaltabilmek için önce kadının ailesindeki, çevresindeki ve toplumundaki yerinin sağlamlaştırılması, tam ekonomik özgürlüğü için adımlar atılması ve maddi destek çıkılması gerekir.
Avusturya`da muhafazakar çevrelerin iddia ettiği gibi „kadın cinayetleri ve kadına şiddet Avusturya´ya göçmenlerle’’ mi geldi?
Şiddetin ırk, din ve ya gelenek tanımayacağı kanaatindeyim.
Böyle bir genelleme toplum barışına zarar verebileceğinden, dikkat ile ele alınmalıdır.
Şiddet gören ve sessiz kalan kadınlara ne gibi önerileriniz olur?
Şiddet gören kadınların susmamasını, şiddete dur diyebilecek kişilerin ancak kendilerinin olduğunu hatırlatmak istiyorum.
Bu üzücü durumdan utanmasınlar ve kendilerini suçlamasınlar.
1997 yılından belli Avusturya`da „aile içi şiddetten koruma yasası“ var.
Bu yasadaki en önemli maddelerden biri, size şiddet uygulayan kişinin uzaklaştırma cezası almasıdır.
En hızlı koruma sağlayan bu madde ile uzaklaştırma cezası verebilir, kendinizden ve evinizden şiddet uygulayan kişiyi bir süreliğine uzaklaştırabilirsiniz.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü`nüzü en içten dileklerimle kutluyorum.
Mag. Duygu Fırat Tellioğlu / Psikoterapist
Avusturya´da son dönemlerde yaşanan kadın cinayetleri hakkında genel düşünceleriniz nelerdir?
Avusturya genel hatlarıyla her ne kadar kadınlar için birçok ülkeden güvenilir olsa da maalesef yine de kadın cinayetlerinin tam olarak önüne geçemiyor.
Teori kısmında fazla sorun yaşanmıyor aslında, bir kadın can güvenliği olmadığını bildirdiği andan itibaren gayet ciddiye alınıyor fakat pratikte durum daha farklı, olabilecek her ihtimal önceden önlenemeyebiliyor.
Yine de bir kadın olarak kendimi bu ülkede rahat ve özgür hissettiğimi söylemeliyim.
Kadına şiddetin artmasında yatan gerçekler sizce nelerdir?
Kadına fiziksel şiddet artı mı? Ya da artık basına daha mı çok yansıyor veya kadınlar daha mı az sessiz kalıyorlar bu duruma?
Bence artık eskisi gibi “kaderimdir çekerim” veya “erkektir döver” söylemleri yerini “çağırırım polisi iki hafta eve yaklaşamazsın” söylemlerine bıraktı.
Alttan yetişen ikinci ve üçüncü kuşakta fiziksel şiddeti daha az normalleştiriyor.
Asıl gözden kaçmaması gereken diğer önemli unsur ise psikolojik şiddettir.
Kaç kadın psikolojik şiddet yaşadığının farkında?
Bunun sınırlarını kim belirliyor? Kadına karşı hangi inanışlar kültürümüze ait?
Birçok kadın kendini sıkışmış ve yetersiz görüyor.
İyi ev temizleyen ve iyi anne olan kadın kariyeri istediği ölçüde olmadığı için kendini suçlarken, bir diğeri kariyerinden dolayı kendini iyi bir anne olarak hissedemeyebiliyor.
İyi bir kariyere sahip olan iyi bir anne ise güzel yemekler yapamadığını veya iyi misafir ağırlamadığını düşünebiliyor.
Sürekli bir yerlere yetişmek zorunda olan ve her yaptığı işi iyi yapması beklenen kadınların üzerlerinde hissettikleri baskı ile yeterli donanıma sahip olmayan ya da olmamaya zorlanan ve bundan dolayı kendini az işe yarar hisseden kadının yaşadığı baskı şekil olarak farklı olsa da ağırlık olarak benzerdir.
Maalesef günümüzde psikolojik baskı fiziksel baskıdan çok daha yaygındır.
Avusturya`da muhafazakar çevrelerin iddia ettiği gibi „kadın cinayetleri ve kadına şiddet Avusturya´ya göçmenlerle’’ mi geldi?
Ben daha çok göçmenlerle çalıştığım için göçmenler üzerinden soruları cevapladım.
Bana bu soru Avusturyalıların gördükleri üç göçmenden ikisinin işsizlik maaşı alıp çok çocuk yaptıklarını sanmalarını hatırlattı.
Bunun hiçbir geçerliliği yoktur.
Şiddet gören ve sessiz kalan kadınlara ne gibi önerileriniz olur?
En azından onları anlayabilen ve güvendikleri insanlardan yardım alabilsinler.
Avusturya da bununla ilgili birçok kurum var, doğru yönlendirileceklerine inanıyorum.
Bu son kısım beni zorladı aslında…
Eğer illaki bir şey söylemem gerekiyorsa; uzun ve zorlu bir yoldan geldi bugüne kadınlar, bunun değerini bileceklerine eminim.
Mag.Seher İpek İşçel / Uzman Pedagog Kişisel Gelişim Uzmanı Aile ve Yasam Koçu
Avusturya´da son dönemlerde yaşanan kadın cinayetleri hakkında genel düşünceleriniz nelerdir?
Avusturya Avrupa genelinde gecen yıl Kadın Cinayetleri Vukuatlarında birinci sırada idi.
İlerleyen zaman içerisinde bu süreç neye ve nereye doğru evrilecek beraber gözlemleyeceğiz.
Esasen cinsiyet ,ırk, yetişkin, çocuk farkı gözetmeksizin ölümler, hele de cinayet ile sonuçlanıyorsa gerçekten çok ürkütücü ve üzücü.
Cinayeti ve bu Vahşeti sadece „Kadın Cinayetleri“ diye lanse etmek yada çok fazla detayla medyada haber olarak kullanmak ta bu tür vakaları tetikler ve kadının aciz bir varlık gibi algılanmasına sebebiyet verebilir, hassas bir denge bu, çok dikkatli olmak gerekir.
Kadına şiddetin artmasında yatan gerçekler sizce nelerdir?
Kendi Meslek gözlüğümden baktığımda, şiddet fiziki yada diğer türleri ile bu tür cinayetlerin tetikleyicisi olarak karşıma çıkıyor.
Bunun altında yatan en büyük nedenleri kısaca sıralamak isterim.
Evet , bireysel ve toplumsal iletişimimizin oldukça zayıf olması, sürü psikoloji ile hareket etmemiz, bazı dayatıcı örf ve adetlerin bizlere dikte edilmesi , ataerkil düşünce ve yaşayışların çoğu ailelerde (eğitimli, eğitimsiz hiç fark etmiyor) halen kabul görmesi, kadının ekonomik özgürlüğünün çeşitli nedenlerle kısıtlandırılması, yanlış lanse edilmiş özgüven ve onun patlaması , dinin suiistimal edilmesi…
Avusturya`da muhafazakar çevrelerin iddia ettiği gibi „kadın cinayetleri ve kadına şiddet Avusturya´ya göçmenlerle’’ mi geldi?
Muhafazakar kesimlerin genel hatları otoriter bir yapıya sahiptir ve suçu kendi içlerinde aramama ve bulmama özellikleri vardır.
Göçmenler elbette , din, dil, ırk, kültür olarak farklılar.
Bu farklılıklar bu tür cinayetlerde rol oynayabilir ama genelleme yapmak ırkçı bir düşüncenin yada despot bir bakış acısının perçinleşmesinden ve olayı çok daha kötü mezralara taşımasından başka bir ise yaramaz.
Aklı selim olmak gerekir.
Cinayet işleniyorsa ilk yapılması gereken olaya bireysel yaklaşmak olmalıdır.
Sebep ve Sonuç ilişkisi her zaman bireyseldir çünkü.
Şiddet gören ve sessiz kalan kadınlara ne gibi önerileriniz olur?
Şiddete maruz kalan her kadın ilk önce kendine olan güvenini tekrar kazanmalı ve kendini sevmeyi öğrenmeli, bu konuda gidip danışabileceği bir çok kurum ve kuruluş Avusturya’da mevcut.
Şiddetin kendi kaderi olmadığına gönülden inanmalı, mücadeleci ruhunu asla kaybetmemeli.
Global dünya ve tüketici bir topluma everildiğimiz şu zaman içerisinde üreten, büyüten, kariyer odaklı olan, ‘modern’ kadın profilinin yanı sıra, satır aralarında iş alanında hakkın yenmesi, cinsel taciz, hemcinsleri ile ve diğerleri ile haksız rekabet, kariyer savaşı, anne, eş, işçi, memur ve birazda yönetici kadrosu…
Onlarca rol üstlenmiş bir kadın profili bize ıssız adadan el sallayan ve kurtarılmayı bekleyen kazazede gibi adeta…
Kim görür ne zaman görür, meçhul.
Oysaki yükseklerde birleşme yerine, birleşerek yükselebilmeyi seçtiğimiz vakit, kadının adının ne kadar var olduğunu da ispatlamaya başladığımız vakit olacaktır.
Röportaj Adem Çetin/Virgül.at