Mesele çamaşır yıkamak değil
Birleşik Krallık’ta 1846’da Yıkama Evleri ve Hamamlar Yasası çıkarıldı. Yıkanmak ve çamaşırları, çarşafları yıkamak daha kolay olmuştu işçi sınıfı için. Ama bu yasanın çıkmasının bir nedeni vardı…
Müslime KARABATAK
19. yüzyılda sanayileşmenin artmasıyla tıka basa dolan işçi kentlerinde, bulaşıcı hastalıklar ve çocuk ölümleri de inanılmaz artmıştı.
Fabrikaların, madenlerin, limanların yanındaki mahallelerin popülasyonu sürekli gelen göçle artıyordu. Kadın, erkek, çocuk işçiler, sabah gün doğmadan girdikleri fabrikalardan gece bitkin halde çıkıyorlardı. Patronlar ne işyerlerinin, ne de işçilerin yaşayacağı evlerin koşullarını insana yakışır hale getirmeye gerek duymuştu. İşçiler gelsin, çalışsın, ama masrafsız yaşasınlar! Ölürlerse, zaten yerlerini dolduracaklar sırada bekliyordu.
Saatlerce sağlıksız koşullardaki zor işlerde çalışma, tuvalet ve temiz su gibi altyapıların yetersiz olduğu hatta olmadığı berbat mahallelerde yaşama, aynı yatağı ve hatta kıyafetleri temizleyemeden paylaşma koşulları içinde hastalıklar da işçileşmeyle birlikte yayılıyordu.
Kolera, tifüs, verem ve humma gibi ölümcül bulaşıcı hastalıklar o kadar artmıştı ki mülk sahiplerinin oluşturduğu kent ileri gelenleri bu duruma bir çözüm bulmak zorunda kaldılar. Çünkü işçilerini kaybetmelerinin yanı sıra hastalıklar kendilerine de ulaşmaya başlamıştı.
YIKAMA EVLERİ VE HAMAMLAR
Yoksullar Yasası Komisyonu’nun Sekreteri Edwin Chadwick, 1842’de ‘Büyük Britanya’daki Emekçi Sınıfların Sağlık Koşulları Üzerine’ bir rapor yazdı. Hastalıkların emekçilerin kötü yaşama koşullarına bağlı olduğunu söyledi ve devlet ile ve yerel yönetimlerin temiz su, kanalizasyon sistemi ve evlerden ve sokaklardan çöp toplama sistemi sağlaması gerektiğini savundu. Chadwick, bunu babasının hayrına önermiyordu elbette; ona göre yoksullar, emekçiler için yapılan her yatırımın ülkeye yararı olacaktı. Temizliğin toplumsallaştırılması, hastalıkların önlenmesi ve emekçilerin daha etkili çalışması için gerekliydi.
1846’da Yıkama Evleri ve Hamamlar Yasası çıkarıldı. Bu tarihten önce şehirlerde yıkama evleri ve hamamlar varsa da, bu yasa belediyelerin yeni yerler açmasını teşvik ediyordu. 1915’e gelindiğinde Birleşik Krallık’ın neredeyse her küçük kasabasında bir tane yıkama evi ve hamam kurulmuştu.
Yıkanmak ve çamaşırları, çarşafları yıkamak daha kolay olmuştu işçi sınıfı için. Fakat, kadınların üstlendiği yıkama işi, gerçekten emek isteyen bir işti. Öncelikle, bebek arabaları ya da el arabalarına doldurulan çamaşırlar yıkama yerlerine getiriliyor, yıkama sırası geldiğinde sabunlu sıcak suda çitileniyor, durulanıyor, sıkılıyor ve kurutma için ayrılmış odalara asılıyordu. Yıkama yerleri bu kadınlar için aynı zamanda sosyalleşme alanları demekti. Sevdikleri arkadaşlarıyla çamaşır gününü ayarlayıp birlikte yıkıyor, laflıyor, dedikodu yapıyor, işin yorucu yanını biraz olsun dindiriyorlardı. Bazı yıkama yerlerinde anneleri rahatça işlerini yapabilsin diye küçük çocukların oynayabileceği kreş türü yerler bile vardı.
20 YIL SÜREN EYLEMLER
50’lerin sonlarında çamaşır makinelerinin çıkmasıyla ve konutların düzenlenmeye başlamasıyla yıkama yerlerine olan talep azalmaya başlayınca belediyeler kapatma planları yapmaya başladı. Bu kadar zorlu bir işten kurtuldukları için sevinmesi beklenen kadınlar ise kapatmalara karşıydı. Yıkama yerlerinde dost, yoldaş olan kadınlar, bu birlikteliklerini, çocuklarının kreşlerini kaybetmek istemiyorlardı.
1962’de Edinburgh’teki sular bu sefer sadece çamaşırları yıkamak için değil, kapatma planlarını bozmak için kaynadı. Steamy (buharlı) adını verdikleri yıkama yerlerini korumak için protesto yapma kararı aldı kadınlar.
Çamaşırını yıkayıp asanlar hemen kapatmalara karşı dilekçeyi imzalıyor, arkadaşlarına da imzalatıyordu. Böylece, hızla 400 dilekçe toplandı ve kapatmaları engellediler.
Bu eylemler yaklaşık yirmi yıl boyunca sürdü. Belediye ne zaman kapatmaya yeltense, kadınlar çamaşırları bırakıp dövizlerini kaparak protestolar yapıyor, halk toplantıları düzenliyor, toplu mektup ve dilekçeler yazıyor, belediye üyeleri arasında lobi yapıyorlardı. Kadınların direncine rağmen Edinburgh’taki son yıkama yeri 1982’de kapatıldı.
VAROŞLARIN AZİZESİ
Birçok kaynakta Birleşik Krallık’taki ilk çamaşırhanenin 1842’de İrlanda göçmeni Liverpoollu Kitty Wilkinson tarafından oluşturulduğu yazıyor. Her ne kadar yazar John Dobie 1972’de yaptığı bir araştırmaya dayanarak Kitty’nin hikayesinin biraz mitleştirildiğini söylese de, Kitty özellikle Liverpoollular için bir halk kahramanı.
Ailesiyle daha fazla iş imkanının olduğu için İrlanda’dan Liverpool’a göçer. Yolculuk sırasında geminin karaya oturmasıyla babası ve küçük kız kardeşi boğulan Kitty -tam adıyla Catherine- annesiyle birlikte varır Liverpool’a. Daha 11’inde annesini bırakarak başka bir şehirde karın tokluğuna fabrikada çalışmak zorunda kalır. 7 sene sonra döndüğünde, annesiyle birlikte temizlikçi olarak çalışır. Eşi bir denizcidir ve babası gibi onu da denizde kaybeder. İki çocuğunu temizlikçilik yaparak geçindirmektedir. Özellikle çamaşır sıkmada o kadar maharetlidir ki, bir çamaşırcı olarak devam eder yaşamına. Depo amelesi olan ikinci eşiyle kiraladıkları evde mütevazi yaşamlarını sürdürürlerken 1832’de kolera salgını başlar.
Mahallelerinde tek su kaynatma kazanı Kitty’ninkidir. Kendisi ve ailesini temiz tutarak hastalıktan korur. Ama oldukça fakir olan mahallesinde hastalanan komşularının da, onun evine gelip kaynar suda kıyafetlerini yıkamasına izin verir. Aileleri hasta olan küçük çocuklara kendi evinde bakar, hastalıktan korur. Söylentiye göre, Kitty’nin mutfağındaki su kaynatılan kazan, yıkama evi fikrini ortaya çıkarmış ve 14 yıl sonra kurulan Frederick Sokağı’ndaki yıkama yerinin ilk müdürü Kitty olmuştur. 1860’ta ölen Liverpoollu Kitty, ‘Varoşların Azizesi’ olarak anılıyor. 2012’de anısına, St. George merkezinde mermer anıt yapıldı.
Kaynakça:
https://wealothianwomensforum.org.uk/BreakingtheMould/whouses.html wealothianwomensforum.org.uk
https://www.liverpool.ac.uk/media/livacuk/research/heroimages/Sheard,Baths,and,Wash,houses,SHM,paper.pdf Public Baths and Wash-houses in Britain 1847-1915