Bu Günlere Nasıl Geldik [2]

Eşe dosta çikolata götürmekle meşhur Almancıların hikayesi nasıl başladı? Gelinen aşamada hangi durumdalar? 12 Eylül Askeri Darbe ve Doğu Blokunun Yıkılışı

Bu Günlere Nasıl Geldik [2]

12 Eylül 1980 askeri darbesi hem Türkiye de hem de Almanya da yaşayanları çok önemli ölçüde etkiledi.

Askeri rejimden kaçanların ilk durağı Almanya oldu, Bu gelenler buradaki işçi kesiminden farklıydı.

Birçok akademisyen, sanatçı, iş erbabı Almanya ya sığındı.

Bunlarla birlikte birçok değişiklikler oldu.

12 Eylülle birlikte Almanya ya yeni bir göç dalgası başladı.

Bu gelenler Almanya’da Türklerin sivil toplum örgütü kurmasına katkıda bulundularsa da, artık yerleşik hale gelen Türk toplumuyla kaynaşmakta da zorlandılar.

Askeri darbeye olan kızgınlık ve kırgınlıkları, bazen Türk toplumuna olan kırgınlığa dönüştü.

1980’lerin başında Alman hükümeti Türklere vize uygulamaya başladı ve bunu sertleştirdi.

Aile birleşiminde de yaş sınırı 16’ya indirildi.

28 Kasım 1983’te Almanya Parlamentosu (Bundestag), geriye dönüş teşvik yasası çıkardı.

Türk işçileri çalıştıkları süre boyuncu ödedikleri emeklilik kesintilerini iki yıl beklemeden geri alabilecekti.

Bu uygulamayla 1983-85 arasında tam binlerce kişi Türkiye’ye geri döndü.

Alman hükümetinin uygulamaya geçirdiği “geri dönüş primi” ile Almanya’dan ayrılan Türkler bu defa Türkiye’ye uyum sağlamakta zorlandı.

Ne Almanya, ne de Türkiye’ye ait olan bir kuşak ortaya çıktı.

Geri dönenlerin ve çocuklarının anavatanlarına uyum sağlamaları konusunda Almanya yardımda bulunacağını açıkladı ve bir kültür anlaşması yapıldı.

Ancak bundan da beklenen sonuçlar alınamadı. Almanya’daki Türklerin yıllar önce geldikleri Almanya’dan dönemeyeceklerini anladıkları yıllar 80’lerin sonları oldu.

Dünya genelindeki dengelerin değişmesiyle Almanya yıllar sonra birleşmenin yollarını ararken, ülkede yaşayan Türkler de ev ve işyeri satın almaya başladılar. 90’lara gelinirken Almanya’daki Türkler plan ve projelerini yaşadıkları ülkeye göre yapmaya başladılar.

1961 İşçi Göçü Anlaşması ve daha sonraki anlaşmalarla Almanya’da sosyal ve kültürel hakları olmasına rağmen bu hakları kullanamadıklarını gören Türkler dernekleşmeye başladı. Başlangıçtaki işçi dernekleri daha sonra spor ve kültür derneklerine dönüştü.

Türkler artık isler kurmaya başlamış, yanlarında Almanlar olmak üzere binlerce işçi çalıştırarak ekonomiye katkı yapmaya başlamıştı.

Artık Almancayı iyi konuşmaya başlayan Türkler finans kuruluşlarının teşviklerinden faydalanarak evler alıyor, iyi araçlara biniyor ve topluma ayak uyduruyorlardı.

1989 Dünya tarihi için bir dönem noktası oldu, Kadife devrim başlamış ve doğu bloğu dağılıyordu.

Berlin’i ikiye bölen duvarın iki tarafın da toplanan yüzbinlerce insan ellerinde balyozlarla Berlin’i ikiye bölen duvarı yıkıyordu.

İki Almanya birleşiyordu, Batı da yaşayan Almanlar ile Doğu da yaşayanlar 50 yıl sonra tekrar kavuşuyorlardı birbirlerine.

Sadece Almanlar değil, Doğu Bloku içinde yasayan Macarlara, Çeklere, Slovaklara, Polonyalılara Komünizmden çıkmış bu insanlara artık batıda sıcak bakılıyordu.

1990 dan sonra batıya, Almanya, Avusturya, Fransa, İngiltere gibi ülkelere doğu blokundan göç başladı.

Özellikle eski Doğu Almanya’dan batıya büyük göç başlamıştı, Bati Almanya doğu için bütün imkanlarını seferber etmişti.

Doğudan gelenler hem dilleri hem dinleri bakımından itibar görüyor on yıllardır modern köle gibi çalışan Türkler artık aşağılanmaya başlanıyordu.

Anadolu’nun kırsal fakir bölgelerinden gelenler hem eğitim hem de meslek bakımından zayıftı.

Çoğunluğu yardımcı işçi durumundaydı.

Ruhr Havzasında kömür madenlerinde yer altında çalışırken kimse onlara sen neden Almanca öğrenmiyorsun, sen bizim kültürümüze neden uymuyorsun demiyorlardı.

Ellerine vermişlerdi kazmayı, kömür damarına vur demişlerdi.

Almanlar için doğudan gelenlerin yanında artık Türkler sırıtmaya başladı.

İlk kez „Ausländer Raus“ yazıları duvarlara yazılmaya başlanmış ve Türkler uyumsuz görülüyordu.

Yeni gelenler kültür olarak onlara daha yakın görülüyor, artık Türklerin uyum sorunları başında geniş yer alıyordu.

Türkiye o zamanki Avrupa Topluluğu olarak bilinen AT ye girmek için başvuru yaptı.

Türkiye AT ye girerse milyonlarca göçmenin geleceği tartışılıyor, siyasetçiler için hem Almanya’da yaşayan gurbetçiler hem de Türkiye konusu çok önemli yer tutuyor, siyasetçilere prim sağlıyordu.

Almanya, Avusturya ve diğer Avrupa ülkelerinde sağ siyaset güçlenmeye ırkçılık artmaya başladı.

29 Mayıs 1993’te, Solingen’in Mitte kasabasında Genç ailesinin yaşadığı ev 4 Neo-Nazi tarafından kundaklandı. Irkçı saldırıda 4’ü çocuk 5 kişi hayatını kaybetti.

Hayatını kaybeden 5 yaşındaki Saime genç, 18 yaşındaki Hatice Genç, 9 yaşındaki Hülya Genç, 12 yaşındaki Gülistan Öztürk ve 28 yaşındaki Gürsün İnce hayatını kaybetti.

Dünya çapında nefretle karşılanan bu saldırı ırkçıların yaptığı en büyük katliam oldu.

Kapalı kadınlara yapılan hakaretler, oruç tuttuğu için isten çıkartılanlar, camilere yapılan saldırılar, artık günlük olayların içindeydi.

Okula giden çocuklar ayrımcılığa uğruyor sırf Almanca bilmiyor diye Sondern Schule lere gönderiliyordu.

Basında göçmen sorunu çoğunlukla, Türkiye’den gelenler üzerine yapılıyordu. İsviçreli yazar Max Frisch’in “(Almanya’ya) İşçi çağırdık, insan geldi” Sözü belki de en doğru sözdür.

Almanya’nın ilk etapta göçün insani boyutuyla ilgilenmediğini, Türkler Alman ekonomisine katkı sağlayıp geri döneceklerini düşündükleri için Türklere yönelik ciddi bir entegrasyon politikası uygulanmadı, Gelenler sanki modern köleler gibi görüldü.

Günümüzde 3 milyona yaklaşan Türkiye den gelen göçmenler artık önemli bir yer oluşturduğundan ve belirli şartlarda hala çift taraflı göç devam ettiğinden dolayı, Almanya bir göçmen ülkesi olduğunu 2005 yılında kabul etti.

Artık Türkiye’den göç edenlerin neredeyse 1 milyonu Alman vatandaşlığına gecmiş durumda.

Bunu potansiyel gören Alman siyasi partileri içlerinde Türkiye göçmeni siyasetçilere yer vermeye başladılar.

Eyaletlerde bakanlık seviyesine gelen göçmenler sadece siyasi alanda değil, sanat, ekonomi, spor alanlarında da yer edinmeye başladılar.

Alman futbol milli takımının içinde yer buldular ve göçmenleri temsil ettiler,

1960’lı yıllarda Almanya’ya göç eden Türklerde Almanca dil sorunu yaşanırken, 2. e 3. nesil göçmenlerde Türkçe dil sorunu yaşanmamaya başlandı.

“2. ve 3. nesil, Almanya’da daha iyi bir eğitim öğretim sürecinden geçerek yaşadıkları toplumla daha yakın ilişkiler kurup daha iyi entegre oldular.

Birinci nesil, kültürel, siyasal, sosyal yapısını bilmedikleri bir ülkeye göç etmiş ve burada birtakım toplumsal sorunlarla karşı karşıya kalmıştır.

Özellikle sağlık problemleri dolayısıyla Almancayı bilmediklerinden dolayı uzun süre tedavi olamamışlardır.

Emeklilik yaşında olan bu kişiler, artık Türkiye ile yasadiklari ülke arasında gidiş geliş yapmaları güç olduğu için birtakım psikolojik problemler ortaya çıktı.

Bu nedenle Türk-Alman huzurevleri açılmaya başlandı.

Bugün yasadıkları ülkenin bir parçası olan bu Türklerin, siyasetten, spora, sanattan ticarete her alanda başarılı kariyerlere sahip olarak yasadıkları ülkeye büyük katkı sağlıyorlar.

Sonuç olarak misafir işçi olarak gelen Türklerin Almanya’ya göçü bir ‘’saldım çayıra, Mevlâ’m kayıra’’ öyküsüdür.

Birinci nesil göçmenler, yabancı bir ülkeye gelmelerine ve uzun yıllar burada kalmalarına rağmen vatandan ve vatan kültüründen kopmadılar.

Almanya’nın ekonomik kalkınmasına gayretli, çalışkan ve ucuz işgücü olmalarıyla büyük katkı sağladılar.

Almanya’ya göç eden birinci nesil Türkler, tasarruflu yaşayarak ailelerine baktıktan sonra Türkiye’deki yakınlarına yardım ettiler.

Dövizleriyle Türkiye’nin kalkınmasına yardımcı oldular.

Türkiye’de Almanya hakkında anlattıkları ile şehirden köylere Türk insanlarında istekler devrimi ve değişim rüzgârları başlattılar.

Ama Türkiye’de ‘’Alamancı’’ Almanya’da ‘’Auslaender’’ (Yabancı) diye aşağılandılar.

Almanya’daki Türkler, her iki devletin de ihmalleriyle birikimlerini dolandırıcılara kaptırdı. Bu nedenle, hastanelere düşenler, hayatına kıyanlar görüldü. Göçmenler, Türkiye ve Almanya’da seçimlere katılamadılar.

Türkiye, Almanya’da Türklerle ilgili ırkçı, dışlayıcı politikaları engelleyemedi.

Bütün olumsuzluklara rağmen, Türkler atılgan, esnek, iletişim yetenekleri ve girişimci ruhlarıyla kendilerine iş ve başarı alanları yarattılar.

Ancak, Türklerin Almanya’da asıl zorlandıkları alan, sosyal hayat ve eğitim oldu.

Çünkü Almanlar yabancıları, özellikle Türkleri dinî ve tarihî arka plan nedeniyle dışladılar. Hükümetler, şehir yönetimleri Türkleri içlerine alacak, uyumu kolaylaştıracak politikalar üretmedi.

Türkler bu ayırımcı bakışın cezasını özellikle çocuklarının eğitiminde yaşadı.

Türk çocukları Alman okullarında dışlandı ve fırsat eşitliğinden yararlanamadı.

Az da olsa başarılı Türk çocukları olmakla birlikte, ikinci, üçüncü nesil çocukları genellikle eğitimsiz, mesleksiz ve kimliksiz kaldılar.

Türk anne ve babalar içinde bulunduklar şartlar nedeniyle çocuklarının eğitim ve öğretimine katkıda bulunamadılar.

Almanya azalan nüfusu yüzünden kendi geleceği olabilecek Türk çocuklarını iyi eğitemedi.

İki kültür arasında kalan birinci nesilden sonraki göçmenler ve bir çok devletin nüfusundan fazla olan Türkiye’den gelen göçmenler ne Almanya’ya nede Türkiye’ye yarandı, Artık onlar yaşadıkları ülkede Ausländer geldikleri ülkede Alamancı olarak adlandırılıyorlar.

Artık buralarda kalıcı olan göçmenlerin daha huzurlu ve güzel günler yaşamaları dileğiyle… | Mustafa Küçüktekin | © DerVirgül 

Bu Günlere Nasıl Geldik [1]

Yayınlama: 31.01.2019
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.