Ukrayna-Rusya geriliminden savaş çıkar mı?
Karadeniz’i bir içdeniz olan Azak Denizi’ne bağlayan Kerç Boğazı’nı geçmek isteyen Ukrayna donanma gemilerine Rusya’nın el koyması, sonra da mürettebatını tutuklaması yeni bir krize ve tartışmaya yol açtı.
Yücel Özdemir
Ukrayna’da Rusya yanlısı yönetimin 2014’de batılı güçlerin el birliğiyle devrilmesinden bu yana sular bir türlü durulmuyor.
Durulacak gibi de görülmüyor.
Zira NATO’nun öncülüğünü yaptığı batı ittifakı ile Rusya arasındaki en önemli paylaşım sahalarından biri olan Ukrayna daha çok provokasyona imza atacak.
16 Mart 2014’te yapılan referandumda halkın yüzde 93’ünün Rusya’ya bağlanma yönünde verdiği karardan bu yana Rusya’nın parçası olan Kırım’ın yeniden Ukrayna’ya bağlanması bu türden provokasyonlarla mümkün mü?
Ya da dört yıldır hiç bir şey olmamış gibi davranmak ne kadar gerçekçi?
Ukrayna’nın egemen sınıfları, yıllarca SSCB şemsiyesi altında birlikte yaşadığı komşusu Rusya’ya, batılı emperyalist devletlerin çıkarları için sırt dönmeden önce, olacakları da hesaplamalıydı.
Batının çıkarlarına bağlı hareket etmenin bedeli savaş ve bölünmüş bir Ukrayna oldu.
Bugün Ukrayna ve batı cephesi her ne kadar referandum sonucunu tanımasa da Kırım’ın yeniden Ukrayna’nın parçası olmasını beklemek gerçekçi değil.
O halde Kırım’ı Ukrayna parçası sayıp askeri gemileri boğaza salmayı iç ve dış politikaya dair yapılan planların bir parçası olarak görmek gerekiyor.
Az çok uluslararası ilişkileri bilenler, Kırım’da geri dönüşün büyük bir savaş olmadan pek mümkün görünmediğini biliyor.
Kırım’ı karadan Rusya’ya bağlayan Kerç Boğazı üzerindeki 185 metre genişliğindeki köprü de bunun önemli göstergelerden biri.
Dahası köprü sadece ulaşımı sağlamıyor aynı zamanda Azak Denizi’ne giriş kapısı özelliği taşıyor.
Kırım’ı Rusya’ya “Yar etmemeye” yemin etmiş batı cephesi bundan önce olduğu gibi bundan sonra da bu konuyu Rusya’ya karşı askeri yığınak yapmak için kullanacak. Bu nedenle Kırım, Rusya ile batı ve Ukrayna arasında keskin bir kılıç gibi uzun bir süre durmaya devam edecek.
Hal böyle olunca, bölge üzerinde egemenlik kurmak isteyenlerin elinde bölge halkları ve ülkeleri üzerinde bir baskı aracı olarak da kullanılacak.
Son yıllarda Doğu Avrupa’daki NATO üyesi küçük ülkeler boylarından büyük bütçeler harcanarak, Rusya korkusuyla silahlandırıldı.
NATO tarihindeki en büyük askeri tatbikatı (Trident Juncture) kısa bir süre önce 50 bin askerin katılımıyla Norveç’te yapıldı.
SSCB’nin yıkılmasından sonra gerçekleşen bu en büyük tatbikatın bir yanı Rusya’yı provokasyona getirmek, diğer yanı da bölgede güç gösterisinde bulunmak savaş hazırlıkları yapmak olduğu açık.
Bu güç gösterisi ve savaş hazırlıklarının boşuna yapılmadığını Kerç Boğazı’nda olanlar gösteriyor.
Bundan sonraki süreç, büyük bir olasılıkla Ukrayna -ya da başka bir NATO üyesi- ile Rusya arasında büyük savaşa yol açacak provokasyonlar yaratma şeklinde ilerleyecek gibi görünüyor.
Hangi provokasyonun büyük savaşa yol açacağını ise zaman ve koşullar belirleyecek.
Kerç Boğazı’ndaki provokasyondan sonra NATO’nun hemen Rusya’yı kınaması, NATO-Ukrayna Konseyinin acilen toplanması ve Ukrayna’da olağanüstü halin ilan edilmesi gibi gelişmelerin “ani refleksler” olmadığı ortada.
Keza Ukrayna rejimi aylardır Doğu Ukrayna’da Rusya’ya yakın güçlerin kontrol ettiği Donezk ve Lugansk’a yönelik saldırılar düzenliyor, suikastlar yapıyor.
AGİT’in tespitlerine göre 4 yıllık savaşta 15 bin kişi hayatını kaybetti, 35 bin kişi de yaralandı.
Rakamlar, aslında ortada devam eden bir savaşın olduğunu gösteriyor.
Bu savaş ortamını kullanarak iktidarda kalma planları yapan Devlet Başkanı Petro Poroşenko şimdi, mart sonunda yapılacak seçimleri yeniden kazanmak için “ulusal güvenliği”, “olağanüstü hali” kullanarak amacına ulaşmak istiyor.
Bunu da Rusya’nın Ukrayna’yı işgal etmek istediği propagandası üzerinden yapıyor. Örneğin, hafta başında Mecliste OHAL kararı dolayısıyla yaptığı konuşmada aynen şunları söylüyordu: “Elimde çok gizli belgeler var.
Bu belgelerde düşmanın ülkemizin sınırlarının bir kaç kilometre ötesine yaptığı yığınak açık olarak görülüyor.
Rusya her an ülkemizi işgal edebilir” (Süddeutsche Zeitung, 28.11.2018) diyordu.
Görünen o ki; Poroşenko “Rusya tehdidini” kullanarak içeride kendisine karşı çıkanları susturmaya, 31 Mart’ta yapılması öngörülen seçimleri kazanmaya çalışacak.
Ancak anketler işinin kolay olmadığını gösteriyor.
Bugün ne Ukrayna, ne NATO ne de Rusya Kerç Boğazı provokasyonu nedeniyle büyük savaşa girmeye hazır. Ancak her provokasyon büyük savaşa hazırlık anlamına geliyor.
Bir taraftan Rusya ile ilişkileri daha fazla germe niyetinde olmayan, diğer taraftan ise Ukrayna üzerindeki emellerinden vazgeçmeyen Almanya ve Fransa ise durumdan vazife çıkarıp rol kapmanın peşinde. İki ülke arasında ara buluculuk rolüne soyunmaları bunun gösteriyor.
Ancak, Ukrayna üzerindeki emperyalist paylaşım mücadelesi öyle bir-iki buluşmayla çözülebilecek durumda değil.
Çünkü, gerilimin asıl muhatapları olan batı ile Rusya arasında uzun zamandan beri farklı alanlarla ve bölgelerde paylaşım mücadelesi sertleşerek devam ediyor.
Ukrayna bunlardan sadece bir tanesi.