‘Mağduriyet yok’muş!

Cumhurbaşkanı Erdoğan çok açık ki “mizahi” olsun diye böyle konuşmuyordu. Devletin en üst merciini temsil eden yöneticiydi ve söyledikleriyle “gündem yaratmak”-”gündem değiştirmek” gibi bir ünlemesi de vardı.

‘Mağduriyet yok’muş!

A. Cihan Soylu

AKP Genel Başkanı sıfatıyla yaptığı konuşmasında Tayyip Erdoğan, 16 yıllık iktidarları döneminde “hiçbir vatandaşın mağdur edilmediğini” söyledi. Aslında “16 yıldır iç ve dış güçler tarafından mağdur edilen biziz!” de diyebilirdi. 

Nasılsa ‘iktidar mahfilleri’nde “güneşe dört şeritli yol yapıldığını söylese inanacak” bir toplumsal kesimin varlığı güvence bilinerek konuşuluyordu.

Kişi ya da kişiler “gafil değillerse ve dış lobiler tarafından yönlendirilmiyorlarsa”, söylenenlere inanırlardı ya da inanmalıydılar!

Erdoğan çok açık ki “mizahi” olsun diye böyle konuşmuyordu. Devletin en üst merciini temsil eden yöneticiydi ve söyledikleriyle “gündem yaratmak”-”gündem değiştirmek” gibi bir ünlemesi de vardı. Ancak, “tebaa” olarak görülen ve “milli ve yerli” kavramıyla da onurlandırıldıkları izlenimi verilenler de dahil olmak üzere on milyonlarca insanı hayrete düşüren bir durum da sözkonusuydu.

 Öyle ya, “mağduriyet” ve “vatandaş” kavramları anlam yitimine uğramamış ise eğer, Türkiye değil başka gezegenlerde başka bir ülke resedilmiş olmalıydı! Bir mağduriyet listesi çıkarılsa onbinlerce örnek sıralanabilecek iktidarları döneminde “kimsenin mağdur edilmediği” iddiasını inandırıcı kılmak için çünkü, ekranlarda “dünyayı havaya kaldıran” David Copperfild olmak bile yetmezdi!

 Eski bir sözcükle mesela işsiz kalan, aldığı ücreti yaşamı için temel ihtiyaç maddelerini temin etmesine yetmeyen, çocuğuna pantolon alamadığı ya da üniversite mezunu olduğu halde ataması yapılmadığı için intihara giden, işyerleri kapanan, konkordato ilanına (kurnazlık yoluna başvuranları ayrı tutmak gerekir) mecbur kalan “vatandaşlar”, başka bir ülkede ve başka bir zaman diliminde mi yaşadılar gibi bir soru gelip karşıya dikilirdi. 

Bu açıklama ve iddiada “mağduriyet” çünkü saç-sakal-türban-başörtüsü-küpe gibi giysi ve takı “serbestisi”yle bağlı bir sınırlılık içine alınmış görünmekteydi ve Erdoğan öyle anlaşılmaktadır ki, ekonomik, sosyal hak yoksunluklarını, artan işsizlik ve yoksullaşmayı, süreklilik gösteren baskı ve yasakları “mağduriyet” saymamaktaydı.

Bu açıklamaya göre çünkü, “Sendika serbestisi var, isteyen iki sendikaya bile üye olabilir” denmesine rağmen, sendikalaştıkları için işten atılan -örnek olsun Flormar işçileri 164 gündür bu tutuma karşı mücadele ediyorlar- binlerce işçinin durumu mağduriyet olmuyor! 

Elektrik ve doğalgaza yapılan ve toplamı yüzde 50’leri bulan zamlardan dolayı “mağdur olan yok!” Cizre, Sur gibi çok sayıda yerleşim bölgesinin ordu ve polis birliklerinin modern ve ağır silahlar desteğinde “yer ile yeksan” edilmedi; yüzbinlerce insan evini, toprağını, çevresini, kentini terke mucbur bırakılmadı. 

Bizzat devletin en üst yöneticileriyle polis şefleri ve generallerin günlük “savaş bütenleri”yle ilan ettikleri “etkisiz kılınan”lar listesinin binlere ulaşması nedeniyle de mağdur olan “vatandaş” yoktur!

Saray “burçları”ndan zikredilenlere bakılırsa, kadınlar da hiç mağdur olmadılar; ne sokak ortalarında ve evlerinde bıçaklanarak öldürüldüler ne de kurşunlanarak! Haklarını savunmaya çalıştıkları için polis zorbalığıyla susturulmaya da çalışılmadılar. 

Çocuk yaştaki kızlar tecavüz edilerek öldürülmediler, bütün bunlar yalandı! “Cumartesi Anneleri” de hiç baskı görmediler! Muhalif politikacılar, gazeteciler, yazar ve akademisyenler zindanlara kapatılmadılar… 

Ülke nüfusunun yarısından fazlası “hain” ilan edilmedi, hayır hiçkimsenin malına mülküne de el konmadı, “Okçubaşı şehzade”nin başında bulunduğu vakfa milyarlar aktarılmadı. Halkın seçtiği yerel yöneticilerle milletvekilleri iktidarın baskı politikalarını eleştirdikleri için görevden alınıp yerlerine AKP kayyımları atanmadı, öyle bir şey olmadı, o da yalan! 

Son 16 yılda 14 bin işçi iş cinayetlerinde ölmedi: Ne SOMA vardı ne de TEKEL! Ne “anana” diye hakaret edilenler oldu ne de akrabalarının cenazesinde tekmelenenler! Gömüldüğü mezardan çıkarılıp başka memleketlerde gömülmeye zorla gönderilen tabut örneği de yaşanmadı. Alevi mezhebinden olanlar aşağılanmadılar; “Camide içki içildi” diye yalan söylenerek cihada davetiye de çıkarılmadı. 

Ataması yapılmadığı için 54 öğretmen intihar etmedi, parklarda eğlencedeler! 117 bin öğretmen açığı bulunmasına rağmen 438 bin öğretmen atamayı beklemiyor; aksine “yan gelip yatma”yı tercih ediyorlar. Yüksek öğrenim görmüş genç insanların yüzde 20’ye yakını işsiz değil ve temizlik işi için başvuran üniversite mezunlarının binleri bulduğu ve başvuru için uzun kuyruklar oluşturduğu memleket manzaraları “dış güçlerin oyunu.” “Bütün Cumhuriyet tarihi boyunca yapılan özelleştirmelerin on katını biz üç senede yaptık” diye övünenerek özel yerli ve yabancı sermaye şirketlerine sattıkları devlet işletmelerinin onbinlerce işçisini işsizliğe sürükleyenler de bu iktidarın sorumluları değil, uzaydan gelenler! 

Yüksek oranda vergileri ardarda ilan eden, uyguladıkları politikalarla ücret ve maaşların reel olarak düşmesine yol açan, 500 milyar dolar civarına tırmanan borçları “vatandaşlar”ın sırtına yıkmak için harıl harıl çalışanlar Türkiye’yi yönetenler değil, Mars gezegeninde oturanlar!

 “Ekonomik kriz var, emekçiler mağdur oluyor” demeyi dahi suç ithamı kapsamına alan savcılar ise zaten Jupiterde yaşıyorlar.  

 
Yani, mizah yazarlarının hoşgörüsüne sığınarak söylersek “Eyyy vatandaşlar, Türkiye’de yaşayan hiçkimse” son 16 yıllık Erdoğan iktidarı döneminde “mağdur olmamış”tır! Mağduriyet çünkü, ekonomik sosyal hak yoksunluklarıyla, işsizlik ve yoksullaşmayla, baskı ve yasaklarla “ilişkilendirilemez!” İktidar kimsenin saçına-sakalına; türbanına-başörtüsüne; küpesine-boyasına karışmamış ve öyleyse “kimseyi mağdur etmemiş”tir!

Ama gel gör ki bu dünya yalan değil gerçek ve “parti grubundan milletvekilleri”yle “seçkin dinleyiciler”le sınırlı olmayacak denli çok ve on milyonları oluşturan “vatandaş”ların bünyesinde, mağduriyet birikimiyle bağlı tepkiler giderek belirginlik kazanıyor.

 Ve de “Cemaat ruhu”nu da dağıtacak denli maddi gerçek dünyanın bunaltıcı, sıkıcı ve çare arayışına sürükleyici toplumsal sorunlarıyla boğuşan büyük insan kitlelerini yaşananları unutmuş duruma düşüren güçte bir ilizyonu sağlayacak ne bir din ne de güç vardır. 

İktidarın baskı politikalarına itiraz edenleri “vatandaşlar”dan saymama “alışkanlığı” da olan sermaye iktidarı mahfilleri, mağduriyet diye tarif ettikleri durumu saç-sakal-çarşaf gibi “yeşilimsi semboller”e daraltmaya çalıştıkça, “inançsızların çoğalması” da sayıları giderek artan mağdur emekçilerin, kendilerini biata çağıran sermaye ve temsilcilerine karşı bir reddediş işareti olmalı!

 

 

Yayınlama: 25.10.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.