Türkiye’de gerçekleşmiş müdahaleler ve müdahale girişimleri

Virgül.at, Dünya siyasal tarihte, ilk darbelerden günümüze uzanan, darbeler tarihini derledi.

Türkiye’de gerçekleşmiş müdahaleler ve müdahale girişimleri

Darbe

Bir ülkede baskı kurarak, zor kullanarak veya demokratik yollardan yararlanarak hükûmeti istifa ettirme veya rejimi değiştirecek biçimde yönetimi devirme işi.

 

Tarih de Darbe

 

Darbeler siyaset tarihinin uzun zamandır bir parçasıdır.

Örneğin Roma İmparatoru Jül Sezar bir darbe kurbanı olmuştur ve bazı Roma imparatorları iktidara darbeyle gelmiştir.

1799’da Napolyon da Fransa’da iktidarı bir darbeyle ele geçirmişti.

Antik Yunan ve Hindistan kentlerinde darbeler fazlasıyla yaygındı.

 

Dünyada Darbe

 

Askeri darbeler 20. yüzyılda yaygın biçimde Latin Amerika’da Arjantin, Şili, Asya’da Birmanya, Afrika’da ve Avrupa’da Yunanistan, Asya’da Türkiye gibi özellikle gelişmekte olan ülkelerde gözlenmiştir.

20. asrın sonlarına doğru darbeler başta gelişmekte olan ülkeler olmak üzere dünyada bir hayli yaygınlaştı: Latin Amerika’da, Asya’da, Afrika’da, Avrupa’da.

1980’lerden sonra darbeler daha az sıklıkta görülmeye başlandı.

Hükûmetlerin sosyal ve ekonomik sorunları çözmekte yaşadıkları sorunlar ve dolayısıyla ortaya çıkan yeni sorunlar bu darbelerin başlıca sebeplerini oluşturmaktadır.

 

Türkiye

 

Kuleli Vak’ası 1859 (Osmanlı İmparatorluğu)

Türkiye’de bilinen ilk darbe girişimi 1859 Eylül’ünde yaşandı ve Kılıç Ali Paşa Camii’nde üslenen bir grubun zamanın hükümdarı Sultan Abdülmecid’i öldürmesi son anda önlendi. Darbe hazırlığı yapanlar yargılanıp çeşitli cezalara çarptırıldılar ama tarihlere “Kuleli Vak’ası” diye geçen bu girişimin ayrıntıları ortaya tam olarak hâlâ çıkartılamadı.

 

Bab-ı Ali Baskını 1913 (Osmanlı İmparatorluğu)

Balkan Savaşları’nda alınan hezimetler bütün halkın ve muhaliflerin sinirlerini germişti.

Bulgarlar neredeyse Edirne’yi alacak duruma kadar gelmişlerdi.

Halk bu durum karşısında Sadrazam Kamil Paşa Hükümeti’ni sorumlu tutmaktaydı.

Netice itibarıyla savaştan alınan kötü neticeler sebebiyle, İttihat Ve Terakki önderliğinde ihtilal hazırlıkları başlamıştı.

23 Ocak 1913 günü o zamanlar binbaşı olan Enver Bey önderliğinde Bab-ı Ali’ye girildi.

Dönemin Harbiye Nâzırı Nâzım Paşa silahla vurularak öldürüldü.

Sadrazam Kamil Paşa’ya ise zorla istifa mektubu imzalatıldı. Mektup, padişah V. Mehmed tarafından kabul edildi.

Yeni Sadrazam ise, 31 Mart Vakası sırasında da büyük başarılar gösteren Mahmut Şevket Paşa oldu.

Bu olay Modern Türkiye Tarihi’nin ilk ihtilali olarak değerlendirilmektedir.

 

 

27 Mayıs 1960 İhtilali (Türkiye Cumhuriyeti)

1946 yılında çok partili hayata geçen Türkiye, 1950’de yüksek bir oyla iktidara gelen Demokrat Parti yönetimindeydi.

İlk yıllarda pek bir sorun çıkmasa da Demokrat Parti iktidarının ikinci döneminden sonra, başta üniversite öğrencileri olmak üzere halkın birçok kesimi uygulanan politikalara karşı çıkmaya başlamıştı.

Temelde insanların hoşuna gitmeyen şey, uygulanan baskı ve sansür politikalarının yanında, Atatürk ilke ve inkılaplarından uzaklaşılması idi.

Nitekim askeri müdahale, 27 Mayıs 1960 gecesi patlak verdi.

Müdahale, 37 subay tarafından planlanmıştı.

Bu olay sonraları Genç Subaylar İhtilali olarak da anılacaktı.

Orgeneral Cemal Gürsel hareketin başına geçti.

Cumhurbaşkanı Celal Bayar ve Başbakan Adnan Menderes tutuklandılar.

1961 yılında yeni anayasa kabul edildi, Yassıada’da yargılanan Adnan Menderes ve birçok siyasi idama mahkum edildi.

Celal Bayar yaşı sebebiyle müebbet hapis cezasına çarptırıldı.

Türkiye Cumhuriyeti, senato gibi yeni siyasi kavramlarla tanıştı.

 

22 Şubat Ayaklanması

Ayaklanma, Harp Okulu Komutanı Kurmay Albay Talat Aydemir’in, o yıl Harp Okulu’nu bitirme döneminde bulunan 600 kadar asteğmeni toplayarak son günlerde yaşanan olayları anlatmasıyla başlamıştır.

Çünkü 20 Şubat günü Hükümet ve Genelkurmay, belirli birlik kumandanları için süratle atama ve gözaltına alma işlemleri başlatmıştır.

Bunun üzerine harp okulu öğrencileri, komutanlarını teslim etmeme kararı alırlar ve 22 Şubat 1962 tarihinde Talat Aydemir ve arkadaşları, ordu içindeki 27 Mayısçıların tasfiyesi için, 20 Şubat günü atama ve gözaltına almalara karşı bir direniş başlatır.

Ancak netice olarak Talat Aydemir’in atamaların durdurulması yönündeki ısrarını İsmet İnönü kabul etmez ve Aydemir gözaltına alınır, öğrenciler ise memleketlerine gönderilir.

 

12 Mart 1971 Muhtırası

1969 seçimlerinden sonra Süleyman Demirel yönetimindeki Adalet Partisi iktidara gelmişti.

Cumhuriyet Halk Partisi ise ana muhalefet konumundaydı.

Fakat 1968 yılından beri süre gelen öğrenci protestoları hükümeti günden güne yıpratmaktaydı.

Sık sık yaşanan öğrenci hareketlerine karşı, polis ile üniversite öğrencileri arasında çatışmalar vuku buluyordu.

Bu güvenlik zafiyetlerinin yaşandığı düzensiz ortam, ordunun müdahalesini hazırlayan temel etkendi.

Sonuç olarak 12 Mart 1971 tarihinde Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyiceoğlu ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur tarafından Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’a bir muhtıra verildi. Mektupta hükümetin istifası isteniyordu.

Bunun üzerine Başbakan Süleyman Demirel istifasını sundu.

Yeni kurulacak partiler üstü hükümet için CHP Kocaeli Milletvekili Nihat Erim, Başbakan seçildi.

26 Mart günü CHP’ye istifasını sunarak bağımsız bir başbakan sıfatıyla partiler üstü kabineyi kurdu.

 

 

1980 Askeri Müdahalesi

1971 muhtırası tam olarak amacına ulaşamamıştı.

Ülkedeki milli güvenliği tehdit eden unsurların önüne geçilememişti.

1972 yılında başta Deniz Gezmiş olmak üzere, devrimcilerin idamı üzerine olaylar daha da alevlenmiş, silahlı çatışmalar artmıştı.

Artık ülkede neredeyse her gün bir bomba patlıyor, bir kahve taranıyordu.

Sağ ve sol görüşlü gençler üniversitelerde birbirlerine saldırıyordu.

1979 yılına gelindiğinde darbenin ayak sesleri kendini göstermeye başlamıştı.

19 Temmuz 1980 tarihinde Nihat Erim’in suikasta uğraması da olayların patlak verdiği bir dönüm noktasıydı.

Sonuç itibarıyla 12 Eylül 1980 gecesinde, düzenli bir biçimde Türk Silahlı Kuvvetleri tarafından devlet yönetimine el koyuldu.

İhtilal bildirgesi sabaha karşı Genelkurmay Başkanı Kenan Evren tarafından televizyonlardan bizzat duyuruldu.

1961 anayasası uygulamadan kaldırıldı ve bütün siyasi partiler kapatıldı.

1982 yılında Türkiye Cumhuriyeti tarihini değiştirecek yeni bir anayasa tasarlandı.

 

 

28 Şubat Süreci (Postmodern Derbe)

Necmettin Erbakan’ın başbakan, Tansu Çiller’in ise dışişleri bakanı olduğu 28 Şubat 1997 tarihinde toplanan Milli Güvenlik Kurulu’nun irticaya karşı başlattığı ordu ve bürokrasi merkezli bu süreç, post-modern darbe olarak da adlandırılmıştır.

Bu dönem başlıca “gericilikle” mücadeleye sahne olmuş, başörtüsü yasaklanmış, pek çok öğrenci ve kamu personeli başörtülü oldukları gerekçesiyle devlet kurumlarından uzaklaştırılmıştır.

“İrticayla mücadele eylem planı” ile anılan bu süreçte verilen kararların ve yaptırımların uygulanıp uygulanmadığı denetlemek için Çevik Bir öncülüğünde Batı Çalışma Grubu kurulmuş, 28 Şubat sürecinin yargılamaları için daha sonra Ergenekon davaları süreci başlamıştır.

 

 

27 Nisan e-muhtırası

27 Nisan 2007 tarihinde, saat 23:20’de Genelkurmay Başkanlığı tarafından yapılan basın açıklaması ile Türkiye Cumhuriyeti devletinin, başta laiklik olmak üzere, temel değerlerinin aşındırılmakta olduğu belirtilmiştir.

Kamuoyunda hakim olan görüş, basın açıklamasının bir muhtıra mahiyetinde olduğu yönündedir ve internet aracılığıyla yapıldığı için açıklamaya “e-muhtıra” adı verilmiştir.

 

15 Temmuz 2016 Darbe Girişimi (Kalkışma)

15 Temmuz, saat 22.00 sularında İstanbul’daki boğaz köprülerinin askerler tarafından kapatılmasıyla patlak verdi.

Başkent Ankara’da F16 uçakların alçak uçuşları ve helikopter seslerinin duyulmasıyla gerilim arttı.

İstanbul ve Ankara başta olmak üzere birçok şehirde tanklar sokaklara indi.

Başta Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan olmak üzere, Başbakan Binalı Yıldırım, Eski Cumhurbaşkanı Abdullah Gül ve mevcut Bakanlar, canlı yayınlara telefonla bağlanarak halkı sokağa çıkmaya davet etti.

 

Halk bu çağrıya uyarak meydanlara akın etmeye başladı. Bazı vatandaşlar tankların önünü kesti ve durdurulan tankların üzerine çıktı.

Asker, polis ve sivil halk arasında yaşanan bu gerilim, sabah 06.00 sularında Boğaziçi Köprüsü üzerindeki askerlerin silah bırakmasıyla yumuşadı.

Ancak gece boyunca pek çok asker, polis ve sivil vatandaş hayatını kaybetti.

Yaşananlar ise çoktan Türkiye Cumhuriyeti tarihindeki olaylar arasındaki yerini aldı.(virgül.at)

 

 

 

 

Yayınlama: 14.07.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.