(Virgül Analiz) Avusturya Medyasının Peşine Düştüğü Yanıt

Avusturya kimi zaman gündem değiştirmek, kimi zaman yabancılar yasalarını katılaştırmak için, Türkiye göçmenlerini zaman zaman kullanmakta. Avusturya’da bu günlerde en çok sorulan soruya yanıt aramaya çalıştık.

(Virgül Analiz) Avusturya Medyasının Peşine Düştüğü Yanıt

Avusturya siyasetçileri, Avusturya medyası, sıradan Avusturyalılar ve hatta, AKP’li olmayan Türkiye göçmenlerinin hep bir ağızdan sordukları bir soru var.

 

‘’Avusturya’da yerleşik yaşam süren, Türkiye göçmenlerinin ezici çoğunluğu neden Erdoğan’a oy veriyor?’’

Bu sorunun yanıtını vermek, Türkiye’de yaşayan halkın Erdoğan’ı neden bu kadar çok desteklediğinin yanıtını bulmakla mümkün.

Erdoğan’ın Türkiye halkından gördüğü destek onun sadece iktidara gelmesini ve 16 yıl boyunca toplumun bütün kesimlerinde çok büyük değişimlere imza atarak iktidarda kalmasını sağlamamış, çok kötü gitmeye başlayan ekonomik dönemlerde bile Türkiye halkının onu desteklemesini de sağlamıştır.

Sadece iki seçim öncesi, hakkında çeşitli yolsuzluk iddiaları ileri sürülmüş, ses kayıtları ve materyaller iddia edilen yolsuzlukları, halkın gözünde iddiadan ileriye götürememiştir.

Erdoğan’ı daha güçlendirmiştir.

Sıradan bir politikacıya, iftirada olsa, bu denli donanımlı deliller sunularak, yolsuzluk iddiasında bulunulsaydı, kendisini aklamasına belki de ömrü yetmeyebilirdi.

Ama halk, Erdoğan’ın ‘’bunlar cemaatin oyunu’’ demesini tereddüt etmeden kabul etmiştir.

 

Peki, Erdoğan’ı kimler ve neden destekliyor?

Erdoğan’a Duyulan Sevgi ve Aşk

Erdoğan ve istediği sistemin Türkiye halkı tarafından desteklenmesindeki anahtar neden bizzat Erdoğan’ın kendisidir.

Erdoğan kendisini, öteden beri ötekileştirilmiş, dışlanmış bir kesime, onlar gibi konuşarak, onların mağdur olduğu sistemden kaynaklı sorunlar karşısında bedel ödediğine ama buna rağmen yılmayacağını benimseterek, dar ama sağlam bir cephe oluşturmuştur.

Dar ve sağlam cephenin genişlemesi, cumhuriyetin eksik bıraktığı tüm kesimleri de içine alarak, genişledi.

Erdoğan, mevcut iktidarların güçsüzlüğünde ve karmaşıklığı arasında, Türkiye halkına bir politikacı olarak sunulmamıştır.

Türkiye’de meclis partilerinin çıkmaza girdiği her dönemde, yeni bir parti ve yeni bir lider kurtarıcı olarak sunulur.

Erdoğan o yüzden siyaset arenasında sıradan bir politikacı olmamış, kurtarıcı olarak ve hatta gelinen aşamada, Erdoğan Türkiye halkı tarafından siyaset üstü bir kişilik olarak algılanması sağlanmıştır.

Erdoğan, Türkiye siyasi tarihinde örnekleri olan iki siyasetçi çizgisinden ilerlemiş ve onların argümanlarını da kullanmıştır.

Adnan Menderes, meclise getirilen toprak reformu yasasına karşı çıkmış, daha sonrasında kurduğu parti ile en çok oyu köylülerden almıştır.

”Ezanı Türkçe den Arapçaya çevirdiği için.”

Bizim gibi ülkelerde ekonomiden önce gelen manevi değerlerdir.

Çünkü manevi değerler, yokluğa ve yoksulluğa dayanmayı, itiraz etmemeyi öğütler.

 

 

Peki Avrupa’da Yaşayanlar

Türkiye gerçekliğinde, bir siyasi liderin kurtarıcı olması olasılığı, sosyo-ekonomik yapı gereği mümkündür.

Avrupa Birliği ülkelerinde doğmuş veya o yerlerde yerleşik hayat süren kimselerin, anayurt politik gelişmelerinden bu kadar etkilenmesi normal mi?

Her şeyden önce, yukarıda saydığımız ana yurtta yaşayan insanların sosyolojik yapısından kopmak, ondan farklı düşünmek, zaman gerektiren ve yaşadığı yere uyum sağlaması açısından da aynı zamana ihtiyacı olduğunu unutmamak gerekir.

Gösterişli ve ihtişamlı bir imparatorluğun yıkılması sonrasında kurulan bir cumhuriyetin çocukları olarak ve yine, o imparatorluğun tarihler boyu korku ile titrettiği ülkelere vasıfsız göçmen işçi olarak gelme düşüncesi, Türkiye göçmenlerini AB ülkelerinde, hayata karşı bir adım yenik duruma düşürmekte.

‘’Övünecek yeni şeyleri olmayan toplumlar, geçmişin ihtişamına kapılmaları kaçınılmazdır.’’

Avrupa’ya işçi olarak gelen kimseler, gelmeden önce okullarda öğrendiği şanlı tarihi ve ‘’Bir Türk Dünyaya Bedel’’ söyleminin ağırlığı altında psikolojik eziklik hissetmiş, bu ezikliğe neden olan gerçek sorunlar yerine, çalışmaya geldiği topluma içten içe bir düşmanlık beslemiştir.

Dün kapısına kılıçla, topla dayandığımız ve korkudan titrettiğimiz ülkeler, bizleri en kötü işlerde çalıştırıp, ikinci sınıf insan muamelesi yapıyor düşüncesi, göçmen beyinlerde yer etmiştir.

Bu yüzdendir ki, bir futbol karşılaşmasında, Avusturya’yı yendiğimizde savaş kazanmış gibi sevinir, Avusturyalılara karşı üstünlük sağladığımız düşüncesine kapılır ve kendimizi iyi hissederiz.

Yerli halkla oluşabilecek en ufak anlaşmazlığı, ‘’yabancı düşmanlığı’’ olarak algılar, yoktan kendimize düşman edinir ve bu düşmanlıktan, düşman edindiğimiz kesimin haberi bile olmaz.

Bütün bu içine dönük yaşama bir de, bulunduğumuz ülkenin yönetiminin dayatmaları gelince, ırkçılık söylemleri yerli yersiz, söylemlerimize yerleşir.

Göçmenlerin kendi içerisinde yarattığı bu düşüncelerin diğer tarafında, yerli halk ve ülkelerin yönetimleri vardır. Yerli halkın ve yönetimlerin entegrasyon adı altında dayatmalarda bulunması, göçmenler tarafından asimilasyon olarak algılanmaktadır.

Yerli halkla uyum içerisinde olmanın, asimile olmak ile eş değer tutulması kaçınılmaz olarak Türkiye bağlantılı lobi çalışmalarının ürünüdür.

Avusturya vatandaşlığını almış bir gencin, bütün yaşamını burada geçirmeyi planlaması ama aynı zamanda, Türkiye siyasetinde fanatik bir rol oynamak istemesinin nedeni, kendisine ait olmayan bir ülkede, hep yabancı olarak kalacağı düşüncesi, ne yaparsa yapsın işe yaramayacağını, bir gün geri döneceğim veya döndürüleceğim düşüncesinden kaynaklanmakta.

 

Araştırmalara göre, eğitim seviyesi yüksek olan göçmenlerin düşüncesi tam ters yönde.

Anayurt sevgisi ile anayurt saplantısı arasındaki ince çizgiyi görmüş, anayurda faydalı olmanın yolunun, yaşadığı toplumda daha iyi noktalara gelerek, bu noktalar üzerinden fikir üretmenin daha doğru olacağına inanmakta.

Zira AKP’li eğitim seviyesi yüksek göçmenlerle de yaptığımız görüşmeler, bu tezimizi doğruluyor.

‘’Yaşadığı topluma karşı sorumluluk hissetmeyen kimseler, kendilerini o toplumdan dışlanmış hissederler.’’

Çünkü topluma karşı sorumluluk hissetmeyen kimseler hep bir kurtarıcı bekler ve hür iradesini ve düşünme becerisini, onun ellerine bırakır.

Herkesin sorduğu soruyu, biz bizzat konunun muhataplarına sorduk.

Aldığımız yanıt, yukarıda anlatmaya çalıştığımız, ‘’yaşadığı toplumla, kendisini kıyaslamanın sonucunda çıkan psikolojik yabancılık duygusunun’’ neden olduğu ve bu duygunun yok olması için, sosyo-ekonomik dengenin sağlayacağı, özgüven meselesi olarak kendisini göstermekte.

Güçlü bir lider, güçlü bir Türkiye’ye giden bir yol olarak görülmekte, Türkiye’nin güçlü olması, bireyin kendisine olan güvenini artıracağı duygusu.

Soru Kasıtlı

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı neden destekliyorsun sorusu, başlı başına kasıtlı ve politik içerik taşımakta.

Soruyu şu şekilde sormak daha doğru olur diye düşünüyoruz!

Türkiye’yi yönetecek liderin Erdoğan ve ya bir başkası olmasının sizin yaşamınızda ne gibi etkisi olacak?

Avusturya kamuoyu, %52 lik bir oy oranıyla başa gelmiş bir lideri bu şekil tartışmaya açması, Erdoğan’ın aynı şekilde destekleneceğini bilmemeri gerekir. 

Belki de istedikleri budur. Kim bilir…(virgül.at)

 

Yayınlama: 25.06.2018
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.