Katliam ve zorbalık | Çikolatanın metafiziği ve Osmanlı’ya gelişi…
Çikolatanın tarihi kendisinin aksine acı, katliam ve zorbalık üzerine inşa edilmiştir… Mayalar için dini törenlerin en önemli adaklarından birisi olarak kabul ediliyordu… Süt, pekmez ve şerbet ağırlıklı bir kültüre sahip Türk mutfağına giren çikolata, ilk Türk burjuvasının vazgeçilmesi oldu…
Çikolata dünyanın belki de en sevimli yiyeceğidir. Pastalarda, içeceklerde kullanıldığı gibi, tablet halde de tüketimi oldukça yaygın.
Muhtemelen dünyanın her yerinde temel gıdalarından sonra en fazla tüketilen yiyecek konumunda.
Türk mutfağında ise tatlı alışkanlığı çoğunlukla süt, pekmez ve şerbet ağırlıklı bir kültüre sahip olması nedeniyle çikolata yabancı bir gıda olarak sonradan kendisine yer buldu.
Buna rağmen kısa sürede özümsenip beğenildi; hem halkın hem de Türk burjuvasının mutfağında gözde tatlılardan biri olmayı başardı.
Ne yazık ki bu sevimli yiyeceğin tarihi; acı, katliam ve zorbalık üzerine inşa edilmiş olması çikolatanın büyüsünü bir miktar bozuyor.
Çikolatanın metafiziği
Bugün arkeolojik kazılar gösteriyor ki İspanyollar, Amerika’yı tarumar etmezden evvel çikolata çekirdekleri olan kakao, Mayalar için dini törenlerin en önemli adaklarından birisi olarak kabul ediliyordu.
Kakao; Maya toplumunun hem en önemli tüketim maddelerinden birisiydi hem de ticari alışverişte bir değer birimi olarak kabul ediliyordu.
Kakaodan üretilen çeşitli içecekler ve yiyecekler bu antik medeniyetin gündelik hayatının vazgeçilmezleri arasında bulunuyordu.
Mayalar, kakaodan elde ettikleri içecekleri dini törenlerde, mahkemelerde ve evlilik merasimlerinde bir sembol olarak kullanıyordu.
Yine son araştırmalar gösteriyor ki kakao çekirdeği bir çeşit düğün hediyesi veya başlık parası olarak takdim ediliyordu.
Bunların yanı sıra; hükümdar ve soylu kimseler kakao çekirdeklerini bir üstünlük göstergesi olarak süslemelerinde kullanılıyordu.
Siyasi anlamda ittifak yapan kabileler bir nişane olarak kakao çekirdekleri hediye ettikleri gibi savaşan iki grup barış yaptıklarında bir civanmertlik emaresi olarak kakao ve bundan yapılan içecekleri birbirlerine takdim ediyorlardı.
Çikolata 16’ncı üzyıldan itibaren Batı dünyası tarafından keşfedilmesine rağmen, çok kısa bir süre içerisinde Hıristiyan dünyasının dini ritüellerinin bir parçası haline gelmeyi başardı.
Noel olarak bilinen Hıristiyan dini bayramlarında şeker ve türevi atıştırmalıklar bir sembol olarak kısa süre içerisinde yerini çikolataya terk etti.
Benzeri bir durum, geç yaşanmakla beraber, İslam dünyası için de geçerli. Bilhassa Türkler; ramazan ve kurban bayramlarında yüzyıllarca lokum, pestil ve akide gibi şekerlerin yerine çikolatayı bayramın temsili haline getirdiler.
Çikolatanın yaygınlaşması ve Yahudiler için umut
1492 senesi ve Kastilya Kraliçesi I. Isabel denildiğinde çoğu kişinin aklına cömert kişiliği ile Kristof Kolomb’a zorlu yolculuğuna çıkması için tanıdığı imkan gelir.
Kolomb’un; İngiltere, Venedik ve Ceneviz saraylarına yaptığı başvurular reddedilmiş; ama I. Isabel’in kendisine yaptığı yardımlar sayesinde Atlantik’i geçerek Hindistan’a ulaşmayı hedefleyen zorlu yolculuğu başlamıştı.
Kolomb, yaklaşık 100 gün sonra Hindistan’a ulaştığını zannederek Amerika kıtasını keşfetmiş; bugün Küba olarak bildiğimiz adaya ulaşmıştı.
Kolomb’un keşfi İspanya’yı dünyadaki en büyük sömürge sahibi ülkelerden birisi haline getirmişti; fakat insanlık tarihi açısından büyük öneme sahip bu keşif, milyonlarca Amerikan yerlisine karşı girişilecek katliamın da başlangıcı oldu.
İspanyolların Amerika ana kıtasında giriştikleri soykırımın dünya tarihinde bir eşi benzeri daha yoktu; ama İspanyollar dünyanın bir ucunda yalnızca kızıl tenli milyonlarca insanı kılıçtan geçirmekle yetinmemişti.
Aynı tarihlerde insanlık tarihinin gördüğü en görkemli kültür ve medeniyet imparatorluklarından birisi olan Endülüs’te yaşayan yüz binlerce Müslüman ve Yahudi; İspanyolların vahşetine maruz kalacaktı.
İspanyollar milli birlik ve yeniden toparlanmak için ülkülerini Endülüs’ün işgal edilmesi olarak belirlemişti.
Siyaseten büyük bir Emevi devletinin gücünü arkasına alan Endülüslüler, kısa sürede bu güçten yoksun kalmışlardı.
Afrika’da Muvahidler, Endülüslülere askeri destek sağlasa da Müslümanların iç çekişmeleri Endülüs’ün İspanyollar karşısında güçsüz kalmasına neden oldu.
Hristiyanların başlattığı işgal hareketi 1492 yılında Gırnata Benî Ahmer Emirliği’nin düşmesiyle başarıya ulaştı.
Bu çöküş, İspanya Müslümanları ve Yahudi halkı için eziyetli ve mihnetle geçecek günlerin başlaması anlamına geliyordu.
Bir milyona yakın masum Yahudi, tarihin gördüğü en barbar mahkemelerinde (engizisyon) yargılanarak sürgün edildi, hapse atıldı, din değiştirmeye zorlandı veya idam edildi.
İspanya’dan kaçarak kurtulmayı başaran Yahudilerin önemli bir kısmı Osmanlı himayesine girerken bazı Yahudiler “Yeni Dünya”ya göç etmeyi tercih etti.
Amerika kıtasına gelen Yahudilerin ekonomik anlamda toparlanmasını sağlayan en önemli uğraş kakao yetiştiriciliği ve ticareti oldu.
Yahudiler bir yandan Amerika kıtasında kakao ticareti ile ham madde gücünü kontrol ederken Fransa ve Hollanda’daki akrabaları ile kurdukları ticari münasebetler sayesinde çikolatanın Avrupa’da süratle yayılmasını ve tüketilmesini sağladılar.
1664 yılında İngilizler, Amerika kıtasında New Amsterdam’ı ele geçirmeleri Yahudilerin kakao ticaretini bütün kıtaya yaymalarını sağladı; çünkü İngiliz hükümeti, İspanyol ve Portekizli sömürgecilerin aksine bu kıtada üretim ve ticaret yapan beyazlara önemli ticari haklar tanıdığı gibi bunu yasal güvence altına da aldı.
Konumuza geri dönersek; en iyi kakao üreticileri Amerikan yerlileriydi, ama beyaz adam yeni kıtaya beraberinde korkunç bir felaket getirmişti: Çiçek hastalığı.
Bu salgın Amerikan yerlilerini adeta kırıp geçirmiş, kakao üretimine de ciddi zararlar vermişti.
Hastalığın tedavisinde ise kullanılan yegâne ilaç kakao çekirdeklerinden üretilen melhemlerdi.
Dolayısıyla, kakao çekirdeklerinin önemi her zamankinden daha fazla artmıştı. İş gücündeki boşluklar siyah kölelerle doldurulacaktı.
Çikolatanın Osmanlı’ya gelişi
18’inci yüzyıla gelindiğinde kakao çekirdekleri ve çikolata sömürgeciler için önemli bir ticaret kaynağı haline dönüşmüştü; ama denizlerdeki asayiş problemi ciddi sorunlara neden olmaktaydı.
Deniz korsanları önemli bir ticaret maddesi olan kakao çekirdeği ve çikolata yüklü gemileri hedef alıyor ve büyük ekonomik zararlara neden oluyordu.
Bu sorun hem İngilizleri hem de yerel hükümet olan ABD’yi hayli uğraştıracaktı. Korsanlık faaliyetleri çoğunlukla İngiliz ve Fransız eski deniz subayları tarafından yapılmaktaydı.
Bu efsunlu atıştırmalığın Osmanlıya gelişi çok gecikmişti. Saadet Özen’in araştırmalarına göre, çikolatayı Osmanlı topraklarına ilk defa din adamları getirmişti:
Osmanlı İmparatorluğu’nda en azından Avrupa’yla bağlantılı din adamlarının Avrupa’ya paralel bir takvim ve alışkanlıkla çikolata tüketimine başladığı düşünülebilir. Fakat bu sınırlı çevre dışında örneğin Osmanlı sarayında bu dönemde çikolata tüketildiğine dair hiçbir ipucumuzun olmadığı bir gerçek. Elimizdeki on yedinci yüzyıl sonu ve on dokuzuncu yüzyıla ait veriler arasındaki boşluk da soru işaretleriyle dolu. Bu eksikliğin ileride, yeni araştırmalarla dolacağını umarak şimdi doğrudan on dokuzuncu yüzyıla, çikolatanın hem arşivlerde hem basında boy gösterdiği yıllara gidebiliriz. (Çukulata – Çikolatanın Yerli Tarihi)
İtalyan Seyyah Giovanni Francesco Gemelli Careri, Osmanlı seyahati sırasında daha önce çikolata ile hiç tanışmamış bir Türk’e çikolata vermesi sonrası yaşananları oryantalist bir bakış açısıyla şu sözlerle betimler:
Seyde Ağası Beni görmeye geldi, ona çikolata verdim. Ama bu vahşi, o güne kadar hiç tatmamış olduğu için, belki çikolata onu sarhoş ettiğinden veya daha ziyade tütünün dumanı yüzünden aklını karıştırmak, dengesini bozmak niyetiyle kendisine içki içirdiğimi söyleyip üzerime yürüdü. Öyle ki öfkesi dinmese kesinkes başıma bir iş gelir, ben de bu kadar kaba bir adamı çikolatayla mest ettiğim için hak ettiğimi bulmuş olurum. (Çukulata – Çikolatanın Yerli Tarihi)
Osmanlı halkı çikolataya tamamen yabancı olsa da bu durum saray için böyle değildi.
Yabancı sefirler, kralları adına getirdiği çok sayıda hediyelerin içerisinde çikolata mütemadiyen bulunurdu.
Ayrıca, saray mutfağının bu tatlı yiyeceğe iltifat etmemesinin nedeni belli değildir.
Çikolatanın Osmanlı’daki makus talihini Kırım Savaşı değiştirecekti. Ruslara karşı Fransa ve İngiltere ile ittifak kuran Osmanlı bir Avrupa devleti olarak kabul görmüştü.
Birçok yabancı askerin yanı sıra Avrupalı tüccarın İstanbul’a gelmesi Türk halkının çikolatayı yakından tanıyıp benimsenmesine neden oldu.
Sonraları bazı Fransızlar Beyoğlu’nda çikolata dükkanları açmaları çikolatanın sırasıyla Türk sosyetesi daha sonra da halk arasında yaygınlaşmasını sağladı.
Pastane kültürünün yaygınlaşmasıyla çikolata, halkın yiyeceğine dönüşmüş ve kültürüne girmiş oldu.
Kısa bir süre sonra çikolata; Bayramlar başta olmak üzere Türk kültürü ve inancında vazgeçilmez tüketim maddelerinden birisi olacaktı.
Çikolata, Amerika kıtasının keşfedilmesi ile beyaz adamın dünyasına girdi. Avrupalıların Amerika kıtasına taşıdığı çiçek hastalığı yüz binlerce yerlinin kırılmasına neden olunca kakao çekirdeği üretimi için Afrika’dan siyahi köleler getirildi.
İspanya’dan kovulan Yahudiler, kakao ve çikolata ticaretindeki maharetleri sayesinde hayata tutunmayı başaracaktı.
Bu atıştırmalık, Osmanlı sarayının iltifat etmemesi nedeniyle halk arasında geç yaygınlaşmış olsa da bugün Türkler için de çikolata vazgeçilmezler arasında yer aldı. | The Independentturkish | Mehmed Mazlum Çelik
*Daha ayrıntılı bir okuma için Saadet Özen’in Çukulata – Çikolatanın Yerli Tarihi isimli eseri ve Louis Evan’ın editörlüğünde hazırlanan “Chocalate – History, Culture and Heritage” isimli eser incelenebilir.