Elinde dedelerinden kalma Osmanlıca tapu olanlar mahkemeye başvuruyor

Osmanlı dönemine ait tapuları olanların müracaatları “tarihte dedektiflik” olarak adlandırılacak bir süreci başlatıyor. Aile bağları araştırılıyor. Kimi zaman parayı yiyen bir amca keşfediliyor. Süreç çoğu zaman hayal kırıklığıyla sonlanıyor.

Elinde dedelerinden kalma Osmanlıca tapu olanlar mahkemeye başvuruyor

Geçmişte dizi ve filmlerde çok yaygın kullanılan repliklerden biriydi: Mısır’daki atalarımdan sürpriz miras kaldı.

Yakınlarından miras kalan kahramanın hayatı aniden değişirdi. Bundan dolayı bir anda sahip olduğundan fazla para harcayan kişilere “Mısır’daki dedenden miras mı kaldı” diye sormak halk arasında yaygın kullanılan bir espri olmuştu.

Aslında şaka diye söylenen bu sözler bir gerçeğin de parçası. Osmanlı İmparatorluğu’nun parçası olan ülkelerden gelen insanların atalarından kalan mirasların olduğu gerçek.

Ancak ikili anlaşmalar nedeniyle bunların çoğundan hak talep etmek mümkün olmuyor. Olsa bile takibi kolay değil.

Ancak aynı şey Türkiye sınırları içinde söylenemez. Türkiye’de de birçok insanın elinde Osmanlı dönemine ait veya cumhuriyetin ilk yıllarında Osmanlıca yazılmış tapu örnekleri bulunuyor.

Bir kısım insan bu tapuların akıbetinin ne olduğundan habersiz “bir şeyler çıkabilir” umuduyla hareket edebiliyor. Bu umut yolculuğu çoğunlukla uzun bir hukuki sürecin başlangıcı oluyor.

Son 10 yılda artış oldu

Emlak davaları üzerinde çalışan Avukat Yankı Büyüksezer, Osmanlı tapularıyla alakalı pek çok başvuruyla karşılaştığını söyledi. 

Büyüksezer’in verdiği bilgiye göre son 10 yılda atalarından kalan Osmanlı dönemine ait tapularla gelerek bunlarla hak talebinde bulunmaya çalışanların sayısında ciddi artış var.

“Mülkiyet davalarında zaman aşımının kaldırılması başvuruları artırdı”

Büyüksezer, bunun temel nedenini 2000’li yıllardan beri mülkiyet hakkının bir insan hakkı olarak kabul edilmesi ve bunun Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ne de girmesiyle birlikte bu tür davalarda zaman aşımı olmayacağı anlayışının oturmaya başlamasına bağladı.

Geçmişte mülkiyet davalarında kısıtlı zaman aşımlarının olduğunu hatırlatan Büyüksezer, “Bunun kalkmaya başlamasıyla birlikte son 10 yıldır elindeki Osmanlı tapularıyla gelerek ne yapabileceğine dair bilgi almak isteyenlerin sayısı düzenli olarak artış gösterdi” dedi.

“Tapuların çoğu tarlalara ait çıkıyor”

Büyüksezer, gelen tapuların daha çok 19’uncu ile 20’nci yüzyılın harf inkılabına kadar olan dönemlerine ait olduğunu belirtti.

Şahıslarca getirilen Osmanlı tapularının daha çok tarlalarla alakalı çıktığını ifade eden Büyüksezer, “Özellikle İstanbul gibi büyükşehirlerde geçmişte verilen tapular olsa bile onların büyük çoğunluğunun kişinin aile bireylerince satılarak elden çıkarıldığı biliniyor ya da anlaşılıyor. Ancak gerek köyden kente göçenler gerekse de göç veya savaş süreçlerinde aile bağlarının dağılması nedeniyle arazilerin sahipliğine dair boşluklar oluşabiliyor. Bu nedenle genelde gelen başvuruların çoğu tarlalara dair çıkıyor” diye konuştu. 

“Sonuç almak zorlu bir süreç gerektiriyor”

Büyüksezer’e göre Osmanlı tapularına dayanarak bir yerde hak talep etmek hiç de kolay bir iş değil. Bunun en önemli nedeni savaş ve karışıklıklar nedeniyle belli dönemlerde nüfus ve tapu kayıtlarının iyi tutulamamış olması.

“Nüfus kayıtlarının iyi tutulmaması nedeniyle kimi zaman aile bağlarının tespiti de kolay olmuyor” diyen Büyüksezer, şunları söyledi: 

Osmanlı tapularına dayanarak araştırma yapmak bir ekip işidir. İşin hukuki yönü olayın yüzde 30’u. Çünkü yapılan iş aslında tarihte dedektiflik. Ciddi arşiv taraması yapılıyor. Bir nevi iğne ile kuyu kazılıyor. Dosyaların tarihçilerce incelenmesi gerekiyor. Danıştığımız tarihçi hocalarımız var. Çoğu zaman baktıkları 10 evraktan ancak üçünden bir şey çıkabileceğini söylüyorlar.

Büyüksezer, aile bağlarının kurulup, mirasçıların tespit edilmesinden sonra kalan malvarlığına dair davaları açtıklarını kaydetti.

“Ortada miras varsa bir şekilde malvarlığına dönüştürülüyor”

“Bu davaların ne kadarında sonuç alınıyor” sorusuna avukat Büyüksezer, net bir rakam vermiyor.

Büyüksezer, eğer ortada bir mirasçı ve miras varsa, miras önceden harcanmayıp, günümüze kadar ulaşmışsa onu bir şekilde malvarlığına dönüştürdüklerini belirtti.

“Kamulaştırılan yerlerin bedeli alınıyor”

Büyüksezer, kamulaştırılan taşınmazların kamulaştırma bedellerini aldıklarını kaydederek, başka şahıslar üzerine geçen yerlerle ilgili olarak da dönülüp o kişiye “burayı bize vereceksin” denmediğini belirterek şöyle konuştu:

Şayet mülkün yeni sahibinin iyi niyetli olduğu anlaşılıp, devletin hatası nedeniyle mülkün el değiştirildiği anlaşılırsa ne yapıyoruz? Tapu kayıtlarının tutulmasından dolayı devletin kusursuz sorumluluğu var. Bu kayıtların düzenli tutulmadığı için devletten talepte bulunuyoruz.

“Çoğu zaman atalardan biri mülkleri başkasına satmış oluyor”

Büyüksezer, bu tip davalarda en önemli sıkıntının bireylerin aile bağları kopmuş olduğundan geçmişinden tam haberdar olmamasının olduğunu kaydederek, şu örneği verdi:

Birçok başvuruda tapuda görünen mülkler çoğu zaman bir başka aile bireyi tarafından satılmış olabiliyor. Örneğin 1,5 yıl önce Aliağa’da bir aile, babaannelerinden kalan bir sandık dolusu evrakla geldi. Hepsini inceledik. Kayıtlar var görünüyordu. Ancak araştırınca öğrendik ki bu şahsın büyük dayılarından biri bu taşınmazların hepsini satmış. 

Türkiye’nin dört bir yanından Osmanlıca tapularla gelerek başvuru yapmak isteyenlerin olduğunu kaydeden avukat Yankı Büyüksezer, ancak bu kişilerden çoğunun genellikle dar gelirli kişiler olmasından dolayı uzun süreli bir araştırma gerektiren sürecin masraflarını karşılayamadıklarını sözlerine ekledi.

“Dede, babaların unuttuğu yerlerin peşine torunlar düşüyor”

Yazar Müfid Yüksel de zaman zaman ellerinde Osmanlıca tapu olan insanların tercüme yapma ricalarıyla kendisine başvurduklarını aktardı.

Bir olayda nedeniyle bir aile ile birlikte Tekirdağ Mürefte’ye kadar giderek arşivlere baktıklarını dile getiren Yüksel, “Osmanlıca tapular daha çok tarlalara dair. İstanbul, her zaman değerli olduğundan buradaki yerler zamanında satılmış oluyor. Osmanlı dönemine ait tapuların bazıları cumhuriyet döneminde iptal olmuş. Ama bazısı cumhuriyet döneminde de geçerli kalmış. Çoğunlukla dede ve babaların ilgilenmediği için unutulup kalmış ancak torunlar şimdi peşine düşüyor” diye konuştu.

Büyüksezer gibi son 10 yıldır bu tip arayışların arttığını kaydeden Yüksel, “Genelde Beyaz Türk diye tabir edebileceğimiz kesimde arayış var. Pandemide başvurular biraz azaldı. Bana gelenler genelde Rumelili veya Karadenizli. Bazı mülkler yurtdışında kalmış oluyor” ifadelerini kullandı. 

“Birçok başvuru sonuçsuz kalıyor”

Gerek yurtdışı gerekse yurtiçi başvuruların pek azından davacı lehine sonuç alındığını öne süren Yüksel, sözlerini şöyle tamamladı:

Türkiye içerisindeki araziler de yıllar içinde sahip çıkılmamasından dolayı zilliyet meselelerinden başkalarının eline geçebiliyor, kamulaştırılabiliyor ve çok mirasçısı olduğundan bölünmüş olabiliyor. Bir tarlanın 30 tane mirasçısı çıkabiliyor. O durumda ne alacaksın. Çok da bir şey kazanamıyorlar./The Independentturkish/
Ali Kemal Erdem 

Yayınlama: 05.08.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.