Adıyaman’da Kürt çingenelere ayrımcılık yapılıyor
Adıyaman’da yaşayan ve depremden olumsuz etkilenen Karaçiler veya başka bir ifadeyle Kürt çingeneler, depremden sonra kendilerine dönük bir ayrımcılık yapıldığını söylüyor
İlk yurtları Hindistan olan çingeneler yüzyıllar önce farklı nedenlerle dünyanın birçok bölgesine yayılıyor.
Bu halka, İngilizcede “Gypsy”, İtalyancada “Zingari”, Romencede “Tigani”, Kafkaslarda “Basa”, Suriye’de “Dom”, Türkiye’de “Çingene”, Kürt bölgelerinde “Karaçi”, Trakya’da “Roman” deniliyor.
Son zamanlarda bir nefret söylemi olarak kullanılmasından dolayı bazı çingeneler, kendilerine göçmen denilmesini istiyor. Ancak çoğu çingene tanımından ısrarcı.
Adıyaman Öz Romanlar Derneği Başkanı Fevzi Konaç, “Roman, Dom, Abdal bunların hepsi bir. Yörelere göre isim olarak değişiyor. Biz de Kürt olduğumuz için bize Çingene diyorlar. Batıda Roman, Doğuda Mırtıv derler, köken hep aynı” diyerek tarihsel geçmişlerini tarif ediyor.
Konaç’a göre Adıyaman’da 10 bini aşkın çingene yaşıyor. Neredeyse hepsi farklı kentlere giderek yaz boyunca mevsimlik işçi olarak çalışıyor.
Fındık, kaysı, çay, şeker pancarı, pamuk gibi işlerde çalışan çingeneler, yaz ayları boyunca tüm aile fertleriyle Türkiye’nin birçok kentini dolaşmış oluyor.
6 Şubat’ta yaşanan ve Adıyaman’ı büyük ölçüde tahrip eden deprem, çingeneleri de etkiledi.
Gördüğü hasardan sonra evleri kullanılamaz hale gelen çingeneler Adıyaman’ın Kayalık Mahallesi’ndeki boş bir arazide kurdukları çadırlarda yaşıyor.
Konaç’ın oba dediği bu küçük çadırkentte hepsi akraba yirmiye yakın çadır bulunuyor. Çadırların etrafında ise yüksek binalar bulunuyor.
Kendi aralarında Kürtçenin Kürtçe konuşan ve yemeklerini kendileri yapan çingeneler, tuvalet ve banyo gibi ihtiyaçlarını çadırlarda gideriyor.
Çingeneler, yaşanan depremde önemli zararlar gördüklerini dile getiriyor ve şikayet ettikleri bazı konu başlıklarına dikkat çekiyor.
Çingenelere göre kentte dağıtılan yarımlar konusunda kendilerine dönük bir ayrımcılık var. Hatta bu dışlayıcı yaklaşımlardan dolayı herkesten uzak bir yerde çadırlarını kurduklarını aktarıyorlar. Depremden sonra özellikle sosyal medyada dillendirilen “yağma” iddialarına değinen çingeneler, masum yere suçlandıklarını ifade ediyor.
Konaç, yaşanan acının herkesin olduğunu söylüyor. Mevsimlik işçi olarak gittikleri kentlere yine gitmek zorunda kaldıklarını aktaran Konaç, hasar gören evleri ile ilgili destek beklediklerini ekliyor:
Biz de depremzedeyiz. Sevdiğimiz insanlar öldü. Acımız büyük. Obamızın yüzde 90’ı mevsimlik işçilik yapıyor. Yazın başka şehirlere gidip çalışıyoruz, sonra gelip kazandıkları parayı haneleri için harcıyorlar. İşimize devam etmemiz lazım. Çünkü kimsenin bir geliri yok. İki ay sonra hepimiz işlerimize devam edeceğiz. Mecburuz.
Nazlı Konalca ise başka bir konuya değiniyor. Konalca’ya göre deprem sürecinde kendilerine dönük uygulanan bir ayrımcılık söz konusu. Konalca, maruz kaldıklarını şu sözlerle anlattı:
Yemeğimiz yok, yemek için gittiğimizde bize ‘Siz çingenesiniz, Karaçisiniz’ diyorlar, bizi ayrı yerde tutuyorlar. Su gittiğimizde yine aynı şeyler, ‘her birine bir küp su verin’ diyorlar. Bize ‘siz de gelin alın’ demiyorlar. Bize yardım etmiyorlar, herkese çadır ve konteyner vermeye başladılar bize getirmediler. İçinde banyo yapacağımız bir yer yok. Çadırlara kaldık. Bize de temiz bir yer versinler. Biz hak etmiyor muyuz?
Konalca, depremden sonra başka kentlerden hırsızlık için gelenlerin yaptıklarından kendilerinin sorumlu tutulduğunu dile getiriyor ve duyduğu rahatsızlığı şu sözlerle dillendirdi:
Hepimiz hak ediyoruz. Biz canavar mıyız? Ama ismimiz çıkmış. Dün mesela çocuklarımız abdest için gidiyor, Bunlar niye gelmiş diyorlar. Biz Müslüman değil miyiz? Elhamdülillah Müslümanız ama nerde? Bu şekil iyi değil. Ayrımcılık yapılıyor. Uzak yerlerden gelip burada hırsızlık yapılıyor ama suçlanan biz oluyoruz. Ama biz öyle şeyler yapmıyoruz.
Bir başka kadın Kader Gezer ise, mevsimlik işçi olarak birçok kentte gittiklerini belirtiyor ve yaşadıkları zorlukları şu sözlerle aktardı:
İş zamanı geldiğinde işe gidiyoruz. Ama artık evimiz yok. Fındık, çapa, kaysıya gidiyoruz. Evlerimize giremiyoruz. Dışarda kalıyoruz. Su da yok. Bir yerlerden getiriyoruz ama bulaşık ve giysi için yetmiyor. Artık işimize gidemeyebiliriz. | The Independentturkish