Aklının acı çekmesine izin verme!

Sokaklara çık, insanların içerisinde kaybolmayı dene. Yeni bir arkadaş edin seni anlayabilecek, acını paylaşamasa da hissedecek, seni her halinle dinleyebilecek.
Kalabalık ayıbı örttüğü gibi, acıyı da hafifletir. Giden ve gelen insanları seyret, onların da acıları olduğunu aklından çıkarma… Bu senin evrende tek başına acı çekmediğin gerçeğini sana hissettirecektir…

Aklının acı çekmesine izin verme!

Adem Hüyük 

Bir yerimiz kanadığında veya darbeye maruz kaldığında acı hissederiz. Bu vücudumuzdaki tehlikenin bize bildirim halidir.

Acı duyumu sinirler yolu ile beyne iletilir, böylelikle biz de acıyan tarafımıza tedavi uygular ve acıya neden olan tehlikeyi ortadan kaldırmaya çalışırız.

Bedensel acıda nedenleri bulunup yok edilme tekniği mevcuttur.  Ancak ruhsal acıda nedenleri yönünden tedavi edilmez, sadece sonuçları yönünden tedavi edilir. 

On beş yaşından beri ayrı yaşadığı annesini 32 yıl sonra kendi elleriyle mezara koyduktan birkaç gün sonra bindiği bir taksinin şoförü, Buca mezarlığının önünden geçerken, müsaade isteyerek iki dakika durur. Şoför mezarlığın kenarına park etmiş taksinin içinde, ellerini açarak dua eder. Duası biten şoför teşekkür ederek tekrar yola koyulur. Yolculuk boyunca her ikisi de konuşmaz. Ama müşteri onu çok iyi anlamış ve acısını içinde yaşaması için sormamıştır – tıpkı altı yaşındayken babasının ölümünü ve iki gün önce kaybettiği annesini, yakın çevresinden bile sakladığı gibi. 

Varılması gereken yere varılmıştır. Müşteri ulaşım bedelini öderken, taksi şoförüyle göz göze gelir. İşte o an “Orada 20 yaşında kaybettiğim oğlum yatıyor, bu acı aklımı almasın diye direniyorum. Bu acının tarifi yok!” Diyecekti taksi şoförü…

Bir an kendi acısının hafiflediğini hisseden müşteri, acının farklı boyutlarının olduğunu ve bunu ancak yaşayanların anlayabileceğini düşündü… 

Taksi şoförü, kendisinin “neden” olduğu bir varlığı kaybetmiş, müşteri ise, “nedeni” olduğu bir varlığı kaybetmişti. 

Şayet acı bir reaksiyon ise, tabi ki burada dayanılmaz bir reaksiyon var olmasına “neden” olunanın kaybedilmesine duyulacaktır. 

Yaşanan bu diyalogda aklın acıya teslimiyetinin önünü kesen, daha büyük bir acı yaşayanın aklına hükmetmesinin erdemliğinin fark edilmesidir. 

Bu bağlamda, acıya teslim olmayan akıl, duygusal olarak etkilendiği bir durum karşısında tepkisiz kalmayarak onu değişime yöneltecek adımlar atabilir.

O yüzden acı çekmek, birçok şeye karşı duyarsız kalmayı mümkün kılıyorsa, aklın devreye girmesi kaçınılmazdır. 

Zira aksi bir durum yeni acıların doğmasına sebebiyet verebilir. 

Akıl nesneldir, gözlem yaptığı şeyi olduğu gibi açıklar.

Ancak yaşanılan acı karşısında akıl genellikle devre dışı bırakılarak, var olan gerçeklik karşısında daha derin acı çekmek gerektiğine inanılır.

Bu, bir nevi bedel ödemek gibi de görülmektedir. 

Acı çekmek, farklı biçimlerde ve farklı ölçülerde yaşanan bir olgu olmakla birlikte, evrensel bir duygudur. 

Pratik yaşamımızda farklı güçlüklerle boğuşurken ve başka insanların yaşadıkları güçlüklere tanık olurken, bu durumun yarattığı yıkımı daha katlanılabilir kılacak ortak bir anlam bulmaya çabalarız. 

Bizimle benzer biçimde, aile bireylerinden biri yitirildiğinde bu yitimin anlamını kavrayan ve hatta bunda olumlu bir şeyler bulmaya çalışanların çektikleri acı da daha az oluyor.

Aklın acı çekmemesi beraberinde, daha güçlü olarak süreci atlatılasını sağlayabiliyor. 

Bilim insanları bu sürecin nasıl işlediğini kavramak amacıyla travma sonrası büyüme gibi son derece ilginç bir olguyu masaya yatırdılar.

İlk kez doksanlı yılların ortalarında ruh bilimci Richard Tedeschi ve Lawrence Calhoun tarafından tanımlanan travma sonrası büyüme, kişinin yaşamına damgasını vuran ciddi bir bunalımın ardından daha da güçlenerek yaşamını sürdürmesi olarak nitelendiriliyor.

Yapılması gereken, yaşanan felaketi geriye dönüşü olmayan bir süreç olarak kabullenip acılara sarılmak yerine, yaşamın akışına ayak uydurmaya çalışmaktır,- Bu, acıların hafife alınması gerektiği anlamına gelmiyor tabi ki… 

Acının akla hükmünü engellemenin bir başka olumlu yanı ise, kayıplarınızdan duyduğunuz acının aynısını, sevenlerinize yaşatmamanızdır. 

Zira, yaşadığınız acıyı size yaşatan, sizin en yakınlarınızın ölümü ise, sizin devamınız olan kardeşiniz, çocuğunuz gibi yakınlarınıza, yaşadığınız acının aynısını yaşatmamak için, aklınızın acı çekmesine izin vermemeniz gerekmektedir. | © DerVirgül 

Yayınlama: 10.07.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.