Batıda ‘terör örgütü’, Doğuda ‘özgürlük savaşçıları’ | “Hamas”
Birleşmiş Milletlerin [BM] terör listesinde yer almayan Hamas, son olarak İngiltere tarafından terör örgütleri listesine alındı. Türkiye’nin terör listesinde yer almayan Hamas için, Cumhurbaşkanı Erdoğan bugün; “Hamas terör örgütü değil” dedi. Peki Hamas’a hangi ülke nasıl bakıyor? Der Virgül Hamas yapılanmasını derledi…
Derleyen | Adem Hüyük
Hamas-İsrail çatışmasında tarafların kendi konumlarını uluslararası ilişkilerdeki bir kısım kavramlarla haklılaştırma yoluna gittiği gözlenmiştir. İsrail’in nefs-i mudafaa hakkı çerçevesinde hareket ettiği, Hamas’ın da İsrail işgaline karşı direniş sergilediği ifade edilmiştir. Tarafların bu girişiminin en önemli nedenlerinden biri, çatışma öncesinde, sırasında ve sonrasında ortaya çıkan trajedinin sorumluluğunu üstlenmek istememeleridir. Bu amaç, tarafların içinde bulundukları konumun bir gereğidir.
İsrail’in yürüttüğü savaştaki muhatabı olan Hamas’ın İsrail’e göre bir terör örgütü olduğu hem militanlarının hem de saldırı araçlarının saklanmasında sivilleri ve sivil yerleşim birimlerini kalkan olarak kullandığı öne sürülerek, Gazze’de yaşanan sivil kayıpların mazur görülmesi yolunda fazlasıyla gerekçe üretilmiştir. İsrail’in giriştiği eylem savaş, muhatabı da sivilleri kalkan olarak kullanan bir terör örgütü ise, cereyan eden bu savaşta sivil kayıpların ortaya çıkması askeri bir gereklilik olmaktadır. İsrail’in hedefinin sadece Hamas militanları olduğu belirtilmiş, ancak düşmanın yapısından kaynaklanan nedenle sivil kayıpların olabileceği ve bunun normal karşılanması gerektiği de işlenmiştir.
Diğer taraftan, Hamas da İsrail’e karşı yürüttüğü roketli saldırıların gerekçesini nefs-i mudafaa olarak sunmakta, işgalci konumundaki bir devlet olan İsrail’e karşı Filistinlilerin en doğal hakkı olan direniş hakkını icra ettiğini iddia etmektedir. Hamas’ın uluslararası hukukun bir kısmını ihlal ettiği ve ortaya çıkan sonuçta sorumluluk sahibi olduğu da doğrudur.
Terörü öteki tür silahlı çatışmalardan ayıran yegane unsur birincisinde sivil hedeflerin varlığıdır. Ancak, sivillerin sadece devlet-dışı silahlı güçlerce hedeflenmeyebileceği, bizzat devlet güçlerinin de zaman zaman sivil hedeflere yönebileceği düşünüldüğünde, devlet eliyle gerçekleştirilen sivil kıyımların da terör sınıfında değerlendirilmesi gerekmektedir (Cenevre Sözleşmesi IV Madde 33). Bu durum ‘‘devlet terörü’’ kavramıyla ifade edilir (Perdue, 1989; Schmid, 2004). Hamas-İsrail çatışmasına bu açıdan bakıldığında; bir tarafta başta İsrail olmak üzere uluslararası toplumun büyük çoğunluğu tarafından terörist olarak tanınan Hamas, öteki yanda ise İsrail bulunmaktadır. Hamas fırlattığı roketlerle İsrailli sivilleri hedeflemekte, İsrail ise Gazze’de Hamas’ı hedeflediğini ifade ederek başlattığı operasyonlarda ciddi sivil kayıplara neden olmaktadır. Dolayısıyla, ciddi sivil kayıpların ortaya çıkacağı bilinerek ve hesaplanarak yapılan İsrail eylemlerinin de ‘‘devlet terörü’’ kapsamında ele alınması mümkündür.
Filistin direniş hareketi veya tarör örgütü Hamas’a hangi ülke nasıl bakıyor?
Arap-İslam dünyasının en büyük İslami hareketi sayılan Mısır merkezli Müslüman Kardeşler Teşkilatının (İhvan) Filistin’deki uzantısı olarak 1987’de kurulan Hamas, 2017’de ilan ettiği yeni siyaset belgesinde kendisini, “Hamas, fikri açıdan İhvan ekolünün bir parçasıdır ancak bağımsız bir Filistin örgütüdür.” ifadesiyle yeniden tanımlamıştı. Filistin halkının uluslararası toplum tarafından meşru temsilci sayılan Filistin Kurtuluş Örgütünün (FKÖ) çatısı altından yer almayan Hamas, gelecekte kurulacak bağımsız bir Filistin devletinin en önemli coğrafi ayağını oluşturacak olan İsrail ablukası altındaki Gazze Şeridi’ni 2007’den beri yönetiyor. Terörle ilişkilendirilmeyi reddeden Hamas, İsrail’in Filistin topraklarındaki işgaline son vermesini istiyor.
Düzenlediği şiddet eylemleri nedeniyle Hamas’ın ‘terör örgütü’ olup olmadığı uluslararası alanda yıllardır tartışma konusu. İsrail, ABD, Avrupa Birliği, İngiltere, Kanada ve Avustralya, Hamas’ı ‘terör örgütleri’ listesine almış durumda. Yeni Zelanda gibi bazı ülkeler ise Hamas’ı değil sadece silahlı kanadı İzzeddin El Kassam Tugayları’nı ‘terör örgütü’ olarak görüyor. Hamas, Birleşmiş Milletler’in ‘terör örgütleri’ listesinde yok.
Hamas’ın en fazla destek aldığı ülkeler arasında ise İran ve Katar’ın bulunduğu öne sürülüyor.
Hamas’a karşı mesafeli tutum sergileyen İslam ülkeleri
Yönetim merkezi daha önce Suriye’nin başkenti Şam’da bulunan Hamas’ın, ülkede 2011’de baş gösteren iç savaşla birlikte rejim ile olan güçlü ilişkileri tamamen koptu. Hamas, Suriye rejimi ile ilişkilerinin bozulması üzerine 2012 yılında Şam’daki yönetim merkezini Katar’a taşıma kararı aldı.
İsrail’in Suriye’ye yönelik saldırılarına şiddetle tepki gösteren Hamas, son dönemde Arap ülkelerinin “iç işlerinden” uzak durma politikası benimsediğini birçok defa vurgulayarak, Suriye’ye yeniden dönme sinyali veriyor.
Hamas ve Filistin davasına dair gelgitler yaşayan Suudi Arabistan, Hamas’la zaman zaman dengeli ilişkiler kurarken, özellikle son dönemde ilişkilerin seyri kötüye doğru evrilmeye başladı.
Daha önce Suudi Arabistan Dışişlerinden Sorumlu Devlet Bakanı Adil el-Cubeyr, Hamas’ı “aşırılıkla” suçlarken Riyad yönetiminin 2019 başında ülkedeki Hamas yetkililerini gözaltına alması ve bu yetkilileri hapse mahkum etmesiyle Riyad ile Hamas arasındaki ilişkiler kopma noktasına geldi.
Ürdün, 1999’da Hamas’ın ülkedeki temsilciliğini kapattı ve hareketin yetkililerinden Amman’ı terk etmelerini istedi. Ancak Ürdün yönetimi, Hamas’ın bazı yetkililerinin resmi ve hareketin çalışmaları ile ilgili olmayan kişisel nedenlerle topraklarına girişine müsaade ediyor.
Libya’da, Ekim 2016’da Hamas’ın 4 yetkilisi tutuklandı ve 2019’da Trablus’ta bir mahkeme tarafından söz konusu Hamas mensuplarına 17 ile 22 yıl arasında hapis cezaları verdi. Hamas, Libya’nın söz konusu adımını kınadığını açıkladı.
Hamas’tan bir heyet 2014’te Endonezya’yı ziyaret etti. Heyet, Endonezya Meclisinde milletvekilleri ile bir araya geldi ve ülkede Hamas’ın bir temsilcilik açması talebinde bulundu. Ancak Endonezya hükümeti bu talebi “hareketlerle değil devletlerle çalıştığı” gerekçesiyle geri çevirdi. Ardından Endonezya hükümet sözcüsü Hamas’ın ülkede faaliyet göstermesine karşı olmadıklarını açıkladı.
Müslüman olmayan bazı ülkelerin Hamas’la ilişkileri
Rusya’nın Hamas’la ilişkileri 2005’te başladı. Hareketin 2006’da Filistin’deki milletvekili seçimlerini kazanmasının ardından Rusya ile ilk resmi temaslar başladı. Taraflar ilişkilerini günümüzde de devam ettiriyor.
Güney Afrika Cumhuriyeti ve Hamas arasında ilk ilişkiler 1998 yılında başladı. İlerleyen yıllarda ise ilişkiler resmi düzeyde gelişerek devam etti.
Çin, 2004’te Hamas’ı “terör örgütü” kabul ettiğini açıkladı. Hamas’ın 2006’da milletvekili seçimlerini kazanmasının ardından ise söz konusu kararını geri aldı. Pekin, hareketin seçimlerden sonra kurduğu hükümetin Dışişleri Bakanı Mahmud ez-Zahhar’ı kabul etti. Zahhar’ın söz konusu ziyaretinin ardından Çin ve Hamas arasında yeni bir temas görülmedi.
Hamas lideri Heniyye 2018’de Venezuela Devlet Başkanı Nicolas Maduro’ya hareketin Karakas ile ilişkileri güçlendirmeyi arzu ettiğini ifade eden bir mektup gönderdi. Hamas ayrıca, Ocak 2019’da Venezuela’daki darbe girişimi sırasında Maduro’ya destek mesajı yayımladı.
Hamas ile ilişkilendirilen şiddet ve silahlı olaylar
Hamas’ın en ölümcül intihar saldırısı, 27 Mart 2002’de Netanya’daki bir oteli hedef alan 30 kişi öldüğü ve 140 kişinin yaralandığı saldırıdır. Saldırı, Yahudi Pesah bayramının ilk gecesi olan Seder’de gerçekleştiği için Pesah katliamı olarak da adlandırılmıştır.
Hamas, İsrail’e karşı asimetrik savaşının meşru bir yönü olarak intihar saldırılarını savunmuştur. 2003 yılında Stephen Atkins’e göre, Hamas, barış görüşmelerinin başarısızlığının ve İsrail’in Hamas liderliğinin üst kademesi üyelerini hedef alan saldırılarının ardından intihar saldırılarına İsrail’de yeniden başlamıştır, ancak bu saldırılar uluslararası hukuk çerçevesinde insanlık suçu olarak kabul edilmektedir. 2002 yılında İnsan Hakları İzleme Örgütü tarafından yayınlanan bir raporda, Hamas liderlerinin, Kassam Tugayları tarafından işlenen “savaş suçları ve insanlığa karşı suçlar” için “sorumlu tutulmaları gerektiği” belirtilmiştir.
Mayıs 2006’da İsrail, yetkililere göre onlarca intihar saldırısı ve diğer İsraillilere yönelik saldırılardan sorumlu olduğu iddia edilen üst düzey bir Hamas yetkilisi olan İbrahim Hamed’i tutukladı. Hamed’in bu suçlamalarla ilgili davası henüz sonuçlanmadı. 2008 yılında Hamas patlayıcılar mühendisi Shihab al-Natsheh, Dimona’da ölümcül bir intihar saldırısı düzenledi.
2002 yılından bu yana, el-Kassam Tugayları’nın paramiliter askerleri ve diğer gruplar, Sderot gibi Negev’deki İsrail kasabalarına ev yapımı Kassam roketleri kullanarak saldırdılar. 2007 yılında el-Kassam Tugayları’nın, 2000 ve 2009 yılları arasında on beş kişiyi öldüren roket ve havan saldırılarının %22’sini gerçekleştirdiği tahmin ediliyordu. 2008 yılında Kassam-2 roketinin geliştirilmesi, Filistin paramiliter gruplarının Gazze’den Ashkelon gibi İsrail şehirlerine ulaşmasını sağladı.
2008 yılında Hamas lideri Halid Meşal, Hamas’ın IDF’nin Filistinli sivillerin ölümüne neden olmasını durdurması durumunda sadece askeri hedeflere saldıracaklarını teklif etti. 19 Haziran 2008 ateşkesinin ardından el-Kassam Tugayları roket saldırılarını sona erdirdi ve İsrail’e karşı düzensiz roket ve havan saldırılarına devam eden Gazze’deki Fetih militanlarını tutukladı. Ancak el-Kassam Tugayları, 4 Kasım’da İsrail’in Gazze’ye düzenlediği operasyondan sonra saldırılara tekrar başladı.
15 Haziran 2014’te İsrail Başbakanı Benjamin Netanyahu, Hamas’ı birisi Amerikan vatandaşı olmak üzere üç İsrailli gencin kaçırılmasında rol oynamakla suçladı ve “Bu ciddi sonuçları olacak” dedi. 20 Temmuz 2014’te, Koruyucu Kenar Harekâtı’nın yapıldığı sürece, Netanyahu CNN’e verdiği bir röportajda Hamas’ı “soykırımcı teröristler” olarak tanımladı.
5 Ağustos 2014’te İsrail, İsrail güvenlik güçlerinin Hussam Kawasme’yi Shuafat’ta cinayetlerle bağlantılı olarak tutuklandığını açıkladı. Sorgu sırasında Kawasme, saldırının kilit ismi olduğunu ve Hamas’tan finansmanı sağladığını itiraf etti. Yetkililer, cinayetlerle bağlantılı olarak tutuklanan ek kişilerin hala tutulduğunu, ancak isimlerinin açıklanmadığını belirtti.
20 Ağustos’ta, Türkiye’de sürgünde bulunan Hamas liderlerinden Saleh al-Arouri, üç İsrailli gencin kaçırılmasının sorumluluğunu üstlendi. İstanbul’da Uluslararası Müslüman Alimler Derneği konferansında Khaled Mashal adına bir konuşma yapıldı. Konuşmada şunlar söylendi: “Amacımız Batı Şeria ve Kudüs’te bir intifada başlatmaktı, aynı zamanda 1948 sınırları içinde de… El-Kassam Tugayları’ndaki kardeşleriniz, bu operasyonu açlık grevi yapan hapsedilmiş kardeşlerini desteklemek için gerçekleştirdi… Mücahitler, bu yerleşimcileri takas anlaşması yapmak amacıyla yakaladılar.” Hamas’ın siyasi lideri Khaled Mashal, Hamas üyelerinin sorumlu olduğunu kabul etti, önceden hiçbir bilgisi olmadığını ve liderliğin ayrıntılara dair bildiklerinin İsrailli raporları okuyarak geldiğini belirtti. 2004’ten bu yana Hamas’ın sürgündeki siyasi kanadını yöneten Meshaal, Hamas’ın “askeri konulardaki ayrıntılarında” yer almadığını, ancak cinayetleri “işgal altındaki” topraklardaki İsraillilere karşı yasal bir eylem olarak meşrulaştırdığını söyledi. | ©DerVirgül
Ek Kanaklar: Çağ Üniversitesi Sosyal Bilimler Dergisi, 6(1), Haziran 2009 | Anadolu Ajansı | Vikipedi Özgür Ansiklopedi | BBC