Biz ekonomik nedenlerden dolayı göç ettik…
Dört gün önce “Bir zamanlar bizde onlar gibiydik | Tek farkımız sığınmacı değildik” başlıklı köşe yazımda, önyargıdan kurtulmak gerektiğini ve diğer etnik gruplara ithamda bulunurken, kendimizi göz ardı etmememiz gerektiğine dikkat çekmiştim.
Makalede, “Türkiye’den Avusturya’ya göçün 60’ıncı yılına girerken, ‘bizden bağımsız’ değerlendirme ve analizlerde uyum sorunu yaşadığımız söylenirken, daha dün Avusturya’ya sığınan Suriyelilerden kısa sürede entegre olmalarını beklemek ne kadar dürüstçe bir davranış olur sizce?” ifadelerine yer vermiştim. Sığınmacılara, yerli halkın dışlayan ve ötekileştiren yaklaşımından daha radikal ve daha ırkçı bir yaklaşım sergileyen, daha önce gelmiş göçmenler olarak bizler, Suriyelileri ve Afganistanlıları ucuz iş gücü olarak çalıştırmaktan da geri durmadığımız diğer bir gerçekliktir.
Makalenin bu yanına çok değinmeden asıl konuya geçerek, “Tek farkımız sığınmacı değildik” başlığının içeriliğini doldurmak istiyorum.
Öte den beri Avusturyalıların bizlere sorduğu tek bir soru var . Hatta en son Türkiye seçimlerinde Die Presse gazetesinin benimle yaptığı röportajda tekrar tekrar yanıtını aradığı soru: Avusturya’daki Türkiye göçmenlerinin Türkiye ile olan bağının gizemi ve boyutu […]
Avusturyalı ve Avusturya hükümetine çalışan Türkiye kökenli sosyologların, kısır döngü ekseninde aynı analizleri, farklı anlatarak yanıtlayamadığı sorunun yanıtı, aslında çok basit…
Kavram kargaşası girdabından çıkamayan bu soru, özgür bırakıldığında ve Avusturya’ya geliş nedenimizin diyalektik sonuçları ve doğal asimilasyon sürecinin bariz bir şekilde hissedilmesinin insanlarda yaşattığı duygusal endişenin içsel bir direnişe dönüşmesi ve bağlılığın kendiliğinden devam ettiği görülecektir.
Türkiye kökenlilerin, Türkiye ile kopmayan bağlarının nedenlerini araştırmaya çalışırken, bu araştırma, bu bağları koparmaya yönelik bir eyleme dönüşmüştür. Genelde yabancı yasalarında sertleşmeye giden Avusturya, özelde bu yasaların tek bir etnik grup için uygulandığını her fırsatta dile getirmiştir. Avusturyalı kanun koyucularının bu yaklaşımı, Türkiye göçmenlerinin Türkiye’yle olan duygusal ve feodal bağının, siyasallaşmasına katkı sağlamıştır.
Avusturyalı siyasilerin anlayamadığı ise, Türkiye’den Avusturya’ya göçün ruhi biçimlenmesi ve zamanla oluşturduğu kendi dinamikleriydi.
Zira siyasi sığınmacıları bir kenara bırakırsak, 1964 ‘den beri Avusturya’ya işçi olarak gelenler, Türkiye’nin iyi olmayan ekonomik koşullarından dolayı gelmiş ve bu nedenle de Türkiye’ye karşı bir küslük veya düşmanlık beslememiştir. Böyle bir duygu beslemek için bir neden görmemiştir. Çünkü onlara göre, bir ülkenin fakir olması suç değildi.
Ülkesinden kovulmamış üstelik her gittiğinde el üstünde tutulmuşlardır. Ayrıca Türkiye kökenlilerin, Türkiye’nin feodal ilişkilerin kısmen de olsa hüküm sürdüğü bölgelerinden geldiği düşünülürse, feodal aile yapısının sapa sağlam ilişkilerde sürdüğü ve Avusturya’da yaşayan 320 bin kişinin en az bir yakın akrabasının Türkiye’de olduğunu unutmamak gerekmektedir.
Dolaysıyla, Türkiye göçmenlerinin entegrasyon adı altında Türkiye ile bağlarını koparmaya çalışmak ters tepeceği gibi, Avusturya’da da huzursuzluk yaşanmasına neden olacaktır.
Öte yandan, Avusturya’nın bütünleşmekte direnen asi çocukları olmamızın en büyük nedeni; entegre olmayı asimilasyon olarak kabul etme yanılgısıdır…
Doğu Ekspresi Belgeseli [Beyaza Yolculuk]