Bir şehir efsanesi | Cehennemi satın alan adam

“Cehennemi satın aldım, artık cehennem benimdir. Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın!” Bu sözlerin karşılığı, artık “cennetten toprak” satın almanıza gerek yok demekti… İnsanlığın kaderini değiştiren Martin Luther’in hayatını derledik…

Bir şehir efsanesi | Cehennemi satın alan adam

Derleyen | Adem Hüyük

Ailesine yaptığı bir ziyaret dönüşü, Erfurt yolunda yıldırım çarpma tehlikesiyle karşılaşınca keşiş olmaya karar verdi. [Erfurt; Almanya’nın Türingiya eyaletinin başkentidir] Bu karar, önce Almanya’nın sonra kıta Avrupa’sının ve de Hristiyanlığın kaderini değiştirdi.

“Yarın dünyanın sonunun geleceğini bilseydim bile bugün bir elma fidanı dikerdim” Almanların büyük reformcu olarak nitelendirdiği Martin Luther…

“Yarın dünyanın sonunun geleceğini bilseydim bile bugün bir elma fidanı dikerdim” sözü Martin Luther’e mal edilen pek çok özlü sözden biridir. Her ne kadar bu sözün ona ait olduğuna ilişkin ortada bir kanıt bulunmasa da insanlar bu deyişleri inanç ve sevinçle aktarır.

Martin Luther hakkında en çok bilinen ve “şehir efanesi” olan öyküyü iki farklı gelişme üzerinden anlatılır. Ancak öykü içerik ve sonuç bakımında aynı noktaya işaret eder.

Cennetten toprak satın almak

Zaman zaman haberlerde gördüğümüz “cennetten arazi satın almak” haberlerinin temeli yüzyıllar öncesine dayanmakta ve maalesef günümüzde de devam etmektedir.

Efsaneye göre, 16. yüz yılın başlarında Roma Katolik Kilisesi, Papa X. Leo’nun liderliğinde cennetten arazi satmaktaydı.

Martin Luther, Roma Katolik Kilisesi’nin Cennet’ten arazi sattığını duyunca, Papa X. Leo’ya 31 Ekim 1517’de bir mektup yazarak, “Cennet’teki arazilerin satılık olup olmadığının onayını” ister. Papalık, arazilerin satılık olduğunu bildirir Martin Luther’e. Bu kez Luther, arazilerin fiyatını sorar. Kilise rahatsız olmuştur, ama uyduruk ancak pahalı bir liste çıkararak Luther’e gönderir. Listeye göre arazilerin büyüklüğü, konumu ve “şarap musluklarına” yakınlığına göre fiyatları değişmektedir.

Luther bu kez, aynı şekilde Cehennem’in arazilerinin de satılık olup olmadığını sorar.

Roma Kilisesi mektubun altında bir hinlik olduğunu düşünmektedir, ama ne olduğunu bir türlü çözememektedir. Uzun tartışma ve toplantılardan sonra, “madem Cennet arazileri satılık, o halde Cehennem arazileri de satılık olabilir,” kararına varırlar. Kardinallerden biri, “nasılsa oradaki araziler ucuz, talep de yok. Yollayalım gitsin mektubu,” der. Zarf hazırlanır, Luther’e Cehennem arazileri ile ilgili mektup gönderilir:

“Sayın Martin Luther,

Saksonya Rahibi

Sn. Luther, Papalığa bir başvuruda bulunarak, Cennet arazilerinin satılık olup olmadığını sorduğunuz mektubunuza olumlu yanıt verdiğimizi hatırlatırız. Ancak ikinci bir mektupla, bu defa Cehennem’deki arazilerin satılık olup olmadığı sormuşsunuz.

Tıpkı Cennet arazileri gibi, elbette Cehennem arazileri de satılıktır. Ancak, neredeyse hiç talep olmadığından, bugüne kadar Cehennem arazilerinden bir satış gerçekleşmemiştir. Cehennem arazileri son derece ucuz olup, neredeyse hiç para etmemektedir.

Bilgilerinize, İsa’nın gölgesi üzerinizde olsun Papa X. Leo”

Katolik Kilisesi’nin cevabı tam da Luther’in istediği cevaptır. Ertesi gün bütün Saksonya’yı dolaşır, toplayabildiği kadar para toplar. Saksonya Dükü III. Frederick de yüklüce miktarda bağışta bulunur. Paraları toplayan Martin Luther, afaroz edilmeyi de göze alarak soluğu Roma’da alır. Türlü tartışma ve pazarlıklardan sonra tüm Cehennem’in tapusunu üzerine geçirerek Saksonya’ya döner.

“Değerli Hristiyan cemaati. Roma Katolik Kilisesi’nin satışa çıkardığı Cehennem’e ait tüm arazileri satın almış bulunuyorum. Satın alır almaz, kapısına dev bir asma kilit vurdum ve anahtarı da cebimde. Artık bundan sonra Cehennem’e gitmek yok, zira orası kapalı.

Bana gelin, bana katılın ve artık Katoliklikten kurtulun!”

Bir diğer hikaye ise; Kiliseler cennetten topraklar satıyor, ancak bunun bir kandırmaca olduğunu, cennetten toprak satın alınamayacağını söyleyen Martin Luther mahkemeye çıkarılmıştır.

Duruşma sırasında Martin yargıçlara seslendi;

“Milleti cehennemle korkutup, cenneti para karşılığı satıyorsunuz.

Sıkıysa cehennemi satsanız ya?” Yargıçlardan biri sordu: “Cehennemi kim alır ki?”

Martin Luther “ ben alıyorum, neyse parası vereyim” dedi.

Yargıçlar cehennemi Martin’e bedava verdiler! Duruşma sonunda Martin kapının önüne çıktı ve duruşma sonucunu merak eden binlerce kişiye seslendi:

“Cehennemi satın aldım, artık cehennem benimdir.

Bundan sonra oraya kimseyi almayacağım, korkmayın!”

Martin Luther kimdi?

Martin Luther 1483 yılında Eisleben’de doğdu. 1505 yılında Erfurt’taki Augustiner Manastırına katılan Luther inançlı bir Hıristiyan ve entelektüel bir teologdu. Kilisenin öğretilerine giderek daha büyük şüpheyle yaklaşmaya başladı. Neden insanlar parayla günahlarından arınabiliyorlardı? Neden Papa’nın sözü İncil’den önce geliyordu? 1517 yılında teoloji profesörlüğü yaptığı dönemde kiliseyi eleştiren 95 tezini yayınladı. 1521 yılında afaroz edilen Luther’in V. Karl huzurunda Worms’da gerçekleşen imparatorluk kurultayında tezlerini inkar etmesi istendi. Luther baskılara boyun eğmedi. Matbaanın bulunmuş olmasının da katkısıyla zaten çok okunan bir yazar konumundaydı. Wartburg Kalesi’ne sığındı ve Yeni Ahit’i Almancaya çevirdi. Halk ve pek çok prenslik onun öğretilerini kabul etti. Luther’in hayatındaki dikkat çekici unsurlardan biri de Yahudilere karşı tutumuydu: Başlangıçta onları “doğru yola döndürebileceğine” inanan Luther daha sonra katı bir antisemite dönüştü. Luther 1525 yılında rahibe Katharina von Bora’yla evlendi ve 1546 yılında Eisleben’de hayata gözlerini yumdu.

Reformasyon nedir?

Reformasyon kilisenin yenilenmesi hareketiydi. Neredeyse Avrupa’nın tamamını etkisi altına alan bu hareket sonunda Batı Hıristiyanlığının Protestan ve Katolik mezhepleri olarak ayrışmasıyla sonuçlandı. Bu yenilik hareketi çok merkezli bir değişimdi: Almanya’nın yanı sıra İskandinav ve Baltık ülkelerinde Luther ve öğretileri baskın hale gelirken diğer ülkelerde Johannes Calvin (Fransa/İsviçre) ve Ulrich Zwingli (İsviçre) gibi Reform Kiliseleri olarak adlandırılan hareketi başlatan diğer reformcuların fikirleri ön plana çıkıyordu. İngiltere’de de Anglikan Kilisesiyle birlikte yeni bir ulusal Protestan kilisesi kurulmuş oldu. Bütün Protestan akımlarının ortak paydası o dönemde Papalık Kilisesi olarak adlandırılan geleneğin reddi, İncil’in merkezi referans olması ve “rahmaniyet öğretisi”ydi. Bu öğretiye göre insanların kurtuluşu sevaplarıyla değil yalnızca Tanrı’nın lütfuyla gerçekleşebilir. Martin Luther’in 1517 yılında 95 tezini yayınlaması Reformasyon’un kilometre taşlarından biri oldu. Bu tezlerin en önemli yönü kilisenin günahların affı ticaretine yönelik eleştirilerdi. Luther müminlerin para karşılığı günahlarından kurtulmak yerine günahlarından arınmak için samimi bir pişmanlık göstermesi gerektiğini savunuyordu. İlerleyen aşamalarda eski Kilise ve yenilikçiler arasındaki farklar giderek keskinleşti ve reform hareketini oluşturan çeşitli mezhepler Katolik Kilisesi’nden tamamen ayrıldı. Avrupa’nın ortasından artık bir mezhep sınırı geçiyordu. Bu ayrım 1618-1648 yılları arasında sürecek Otuz Yıl Savaşlarının patlak vermesine ve toplumda evliliklerin yalnızca kendi içinde gerçekleştiği iki farklı kümeleşmenin oluşmasına neden oldu. Nitekim farklı mezheplerden iki kişinin evlenmesi büyük bir istisna haline geldi. Bazı tarihçi ve sosyologlar Protestan anlayışının modern ekonomik dinamiklerin gelişiminde önemli rol oynadığı ve bu nedenle Avrupa’daki Katolik ülkelerin ekonomik açıdan geri kaldığı görüşünü savunuyor.

Protestanlık ve Katoliklik arasındaki fark ne?

Protestanlar, Katolik inancında kilisenin geleneksel olarak sahip olduğu üstün rolü reddeder. Burada kastedilen yalnızca en tepesinde papanın yer aldığı hiyerarşik yapının reddi değildir. Protestanlar “her müminin bir rahip” olduğu anlayışını temel alır. Bundan kasıt vaftiz edilmiş her kişinin Tanrı’yla arasında dolaysız bir bağ olduğu ve ona ulaşmak için bir rahibe ihtiyacı olmadığı inancıdır. Katolik Kilisesi de 20. Yüzyıldan itibaren bu anlayışı kısmen adapte etti. Protestanlar için önce İsa’nın İncil’de yer alan sözleri gelirken Katolikler için uzun yıllar Papa ve konsillerde alınan kararlar belirleyici olmuştur. Bir diğer farksa sakramentlerin (kutsayıcı ayinler) sayısıdır. Katolik Kilisesi’nde yedi sakrament vardır: Vaftiz, kuvvetlendirme, evharistiya, günah çıkarma, son yağlama, ruhbanlık ve evliliktir. Protestanlarsa yalnızca vaftiz ve evharistiyayı kabul eder. Ayrıca Evharistiya’nın anlamı da iki mezhep için farklıdır: Katolikler için ekmek ve şarap İsa’nın etine ve kanına dönüşürken Protestanlar için bu ayin İsa’nın ayindeki temsili varlığıdır ve kendini kurban edişinin anılmasıdır.

Reformasyon Almanya’yı nasıl değiştirdi?

Reformasyon Almanya’da iki yönden etkili oldu: Birinci olarak iki mezhebe ayrıldı. Oysa diğer pek çok ülkede nüfusun büyük çoğunluğu iki mezhepten birine bağlıydı. Katolik ve Protestanlar arasındaki bu ayrılık Alman tarihinde uzun süre önemli bir rol oynadı. İkinci olarak Protestanlık düşünce ve eylem biçimiyle pek çok ve ciddi ardıl etkiyi de beraberinde getirdi. Örneğin Luther’in İncil çevirisi ortak bir üst yazılı ve sözlü dilin oluşmasına katkıda bulundu. Ayrıca Protestan bölgelerde okuma kültürünün gelişmesini de sağladı. Modern eğitim o dönemde her şeyden önce okuma üzerinden yürüdüğü için bu bölgeler eğitim alanında izleri 20. Yüzyıla kadar hissedilen bir eğitim atağı yapmış oldu. Fakat plastik sanatlarda durum tersineydi. Katolik Hristiyanlık aynı zamanda bir resimler kültürüyken Lutherci mezheplerde resimler ikincil önemdeydi. Reform Kiliselerindeyse bu kültür tamamen terk edilmişti. Luther kendisi de ilahiler bestelediğinden Müzik konusunda önemli görüşleri vardı ve böylece Protestan müziğinde muazzam koraller bestelendi. Protestanlık ve (siyasi) özgürlük ilişkisiyse biraz daha karmaşıktı. Almanya’da 16. Yüzyılda en çok basılan kitap Luther’in “Bir Hıristiyanın Özgürlüğü” adlı eseriydi. Bu kitapta her şeyden önce dini özgürlük işleniyordu. Alman çiftçileri siyasi özgürlük mücadelesi için ayaklanıp Luther’i referans verdiğindeyse reformcu onları sert bir şekilde yargılamış ve kınamıştı. Fakat Luther ve diğer reformcuların izledikleri yol modern siyasi özgürlüğe giden yolu da açtı. Reform hareketinin öncüleri İncil’i en yüksek otorite olarak kabul ederek papalığı hedef almışlardı ama aynı zamanda siyasi otoriteyi de saldırılara açık hale getirmişlerdi. Öte yandan Lutherci Kilise’nin gelişimi ülkeyi yöneten güçlerle yakın ilişkiler içerisinde gerçekleşti. Günümüzde dahi Luther’in kimilerince Almanlara atfedilen otoriteye boyun eğme mentalitesiyle ilişkilendirilmesinin nedeni budur.

1529 senesinde önce Batı medeniyetini İslam tehlikesinden korumak için Türklere karşı savaşmanın her Hıristiyanın üzerine vazife olduğunu bildiren bir eserden (Türklere Karşı Savaşta) sonra, Hıristiyanlığın temel inanç ve doktrinlerinin soru-cevap şeklinde öğretildiği “Küçük ve Büyük Kateşizm”i yayımladı. Üç yıl sonra Nürnberg Dini Barış Komitesi, Alman Protestanlara özgürlük tanıdı. Luther, Wittenberg İlahiyat Fakültesi’nin dekanlığına getirildi. Sağlık sorunları olmasına rağmen yazmayı sürdürdü. Önce Anabaptistler (vaftiz uygulamasının sadece ergenlikte olabileceğini iddia eden bir protestan mezhebi) daha sonra Yahudiler aleyhine yazdı ve Kutsal Metinler’den hareketle papalığa karşı oldukça ağır bir dille eleştiri olarak “Wider das Papsttum zu Rom vom Teufel Gestiftet” (Roma’da Şeytan Tarafından Kurulmuş Papalığa Karşı) eseriyle papalığa son darbesini indirdi. 17 Şubat 1546 günü doğduğu yer olan Eisleben’de kalp ve böbrek yetmezliğinden öldü. Luther’in endüljans uygulamasına karşı 95 tezinin yayılmasıyla başlayan ve 1521’de savaşlara ve şiddete varacak ölçüde tırmanan reform hareketi Avrupa’da o zamana kadar tek mezhep olan Katolikliğin bölünmesine ve genel olarak Reform Kiliseleri adı verilen yeni oluşumların doğmasına yol açmıştır: Daha çok Almanya, Avusturya, İskandinavya’da (ve dolayısıyla ABD’de) yaygın olan Lutheryan Kilisesi ve özellikle İsviçre, Fransa, Hollanda ve İskoçya’da (dolayısıyla ABD’de) bulunan Presbiteryan Kilise, daha çok İngiltere’de ve dünyada Büyük Britanya’nın etkili olduğu ülkelerde hakim olan Anglikan Kilisesi.

Reformasyon dünyayı nasıl etkiledi?

Reformasyon ilk aşamada Avrupa’nın kuzey bölgelerinde etkili olurken Polonya ve Litvanya gibi güneydeki ülkeler ağırlıklı olarak Katolik nüfusa sahipti. Protestanlık Avrupa’dan dünyaya yayıldı. Günümüzde dünya üzerinde çeşitli Protestan mezheplerine bağlı yaklaşık 400 milyon insan var. Amerika Birleşik Devletleri’nin şekillenmesinde Baptistler, Adventistler ve Quakerlar gibi birbirinden farklı Protestan mezhepleri çok büyük rol oynadı. Bu hem gündelik yaşamı hem de ekonomiyi etkiledi. Evanjelizm gibi radikal Protestan mezhepler günümüzde ABD’de aşırı muhafazakar politikalar benimsenmesini talep ediyor. Evanjelistler günümüzde Güney Amerika’da ağırlıklı olarak Katolik olan ülkelerde de aktif. Ayrıca Sahraaltı Afrikası’nda da temelleri kolonyalizmle atılan büyük bir Protestan nüfusu mevcut. Örneğin güneyde Güney Afrika ve Zimbabwe, doğuda Tanzanya ve Uganda, batıdaysa Gana bunlara örnek. Asya’daysa Güney Kore görece büyük bir Protestan nüfusuna sahip. |© DerVirgül

| Doğu Ekspresi Belgeseli [Beyaza Yolculuk]

Yayınlama: 19.11.2023
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.