Müjgan’ın kim olduğunu biliyordum | Ama söylemedim…
“Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız / O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız /
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız / Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız / O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız”
| Adem Hüyük
Virgül’ü internet üzerinde aktif hale getirdiğimiz, el yordamıyla haber yazmaya çalıştığımız yıllardı.
O günlerde İzmir’e giderek dişlerimi yaptırmam gerekiyor ve bu durum beni çok ürkütüyordu.
Ne kadar dişçiden korksam da Karşıyaka’da kliniği olan bir tanıdığımızla sözleştik.
Her gün Konak iskelesinden vapurla Karşıyaka’ya geçiyor ve işim bittiğinde acılar içinde geri aynı yolla Buca’ya dönüyordum.
Ve her dönüşte, sigara içebilmek için körfezin sert rüzgarına rağmen güvertede oturuyordum.
Uzaktan Kadife kale görünüyordu. Hemen arkası Gürçeşme… İlk okulum ve ortaokulum oradaydı. Şirinyer sınırında. Aklıma, kendimi hep Şirinyerli gördüğüm ve gösterdiğim geldi.
Daha 12 yaşında, azgelişmiş semtin çocuğu olmanın ezikliğini yaşamışım. Bucalı ve Şirinyerli olmak isteği ağır basıyordu. Oysa tam sınırdaydı evimiz. Kim bilir belki de şimdi çok gelişmiş ülkelerin özentisi veya ezikliğini yaşıyoruz. Yoksa biz göçmenlerdeki bu kimlik arayışının bir mantığı olabilir mi?
Körfezin ortasından, uzak çocukluğumu izliyordum. Hatay semtinin yamaçları, Güzelyalı’yı adata korunaklı kılıyordu. Elimle koymuş gibi görüyordum, göremediğim, görmek istemediğim ikinci şubeyi.
Sigara içmek için bir çift önümdeki banklara oturdu. Çok yeni bir ilişkiydi sanırım. Erkeğin konuşmalarından anlıyordum: Çok abartılı ve tavizkar konuşuyor, bariz bir şekilde genel doğrular hakkında yalan söylüyordu.
Erkek; “Biliyor musun? Ahmet Kaya, “O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız” eserini bu vapurlarda yazdı…”
Çenemin ve dişlerimin ağrısını unutarak, “yok artık” diyerek gülümsedim.
Erkek, “bu bestenin bir de hikayesi var! Anlatmamı ister misin” diye sordu. Kadın aynı mantıkla, hayranlık belirten bir ses tonuyla, “evet anlat çok merak ediyorum” diye, erkeğin bilgisizliğine bilge oldu.
Ve erkek anlatmaya, aslında sallamaya başladı.
“Ahmet Kaya, evliliğinde çok mutsuz ve o dönemlerde Müjgan diye bir kadınla tanışıyor ve ona aşık oluyor. Ancak halk tarafından tanındığı için bu sevgisini gizli tutuyor. Bir zaman sonra bu duyuluyor tabi. Hatta, Ahmet Kaya’nın eşinin kardeşi Yusuf Hayaloğlu Ahmet Kaya ile uzun süre bu nedenle konuşmadı…” diye uzadı gitti. Ta ki Konak iskelesine kadar…
Erkek amacına ulaşmıştı. Kadın, erkek arkadaş olarak seçtiği ve belki ileride eş olarak seçeceği erkek ile ortak sevgileri vardı.
Çünkü kadın; “ben Dersimliyim. Ahmet Kaya’yı çok seviyorum.” O bir devrimci diyecekti.
| Ahmet Kaya’nın bestesi:
Bu sözleri duyduğumda gülmedim, sadece bir tebessüm attım körfeze doğru.
Dersimli can dostlarım geldi aklıma. Bende ki de tam şansızlıktı. Ülkenin okuma seviyesi en yüksek illerden biri olan Dersimin en safına denk gelmiştim… Olsun, sevecekti kadın-belki de sevilecekti…
Erkeğin söylediği tek gerçek, “O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız” şiirinin Karşıyaka- Konak seferini yapan vapurda yazılmış olmasıydı.
Ancak şiir Ahmet Kaya’nın değildir. Ahmet Kaya bestelemişti.
Ve yine hiç kimse, Müjgan diye bir kadına aşık olmamıştır.
“O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız”
Ahmet Kaya’nın Mahur Beste parçası, İzmirli şair Attila İlhan’ın bir şiiridir.
Attila İlhan aynı zamanda “yürüyen bir ansiklopedi” olarak nitelendirilmiştir.
Şiirin hikayesi, Attila İlhan’a göre dünyanın en çok zevk veren bir aşk olan sınıf mücadelesinden esinlenmektedir.
Attila İlhan bu şiiri, 6 Mayıs 1972 sabahı İzmir’de vapurda yazmıştır.
İzmirli olan Attila İlhan 6 Mayıs 1972 sabahı Karşıyaka’daki evinde radyodan, Deniz Gezmiş, Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan’ın idam haberini öğrenmiştir. Aynı gün içinde vapurla Konak iskelesine giderken, dalgaların sesi ile birlikte şairin yüreğinden ilk dizeler dökülmüştür.
“Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız
Gitti dostlar şölen bitti ne eski heyecan ne hız
Yalnız kederli yalnızlığımızda sıralı sırasız
O mahur beste çalar Müjgan’la ben ağlaşırız”
“12 Mart sonrasının kahır günleriydi. Bir sabah radyoda duyduk ağır haberi: Denizlere kıymışlardı. Karşıyaka’dan İzmir’e geçmek için vapura bindim. Deniz bulanıktı; simsiyah, alçalmış bir gökyüzünün altında hırçın, çalkantılı. Acı bir yel esintisinin ortasında aklıma düştü ilk mısra. Vapurda sessiz bir köşe bulup yüksek sesle tekrarladım. Vapurdan indikten sonra da rıhtım boyunca bu ilk mısraları tekrarlayarak yürüdüm.” Diye anlatıyor kendisi şiirinin yazılışını.
“Bir yangın ormanından püskürmüş genç fidanlardı
Güneşten ışık yontarlardı sert adamlardı
Hoyrattı gülüşleri aydınlığı çalkalardı
Gittiler akşam olmadan ortalık karardı…”
Şiirin verdiği mesaj…
“Müjgan” bir kadın ismi olup Farsçada “kirpik” demektir.
Attila İlhan, “müjganla ağlaşmak”tan kastı, kirpiklerimle Denizlere ağlaşırdık.
Konak iskelesine gelmiştik. Tam karşımızda çocukluğumun geçtiği Kemeraltı kalabalığı görünüyordu.
Ben gördüklerim ve bildiklerimle çocukluğuma giderken, vapurdaki çift ise bütün aşıklar gibi saat kulesine doğru ilerliyorlardı.
Ancak onların gidişi bir başlangıca, benim gidişim ise başladığım yerin arayışınaydı… | ©DerVirgül