Arabesk neye, kime nasıl isyan ediyor?
Adem Hüyük | İçerisinde en çok sevgi sözcüğü bulunan Türkçeye rejimsel teminat olması için serpiştirilen, kaderci, kabullenici ve itaatkâr ve de aynı zamanda sistem dışında her şeye isyankâr savaşçı yetiştiren Arabesk kültür, sistemin kendisine sunduğu her dönemin acılı oportünist kişilerden oluşan sesleri yetiştirdi…
| Adem Hüyük
İbrahim Tatlıses, Orhan Gencebay, Ferdi Tayfur gibi miladını doldurmuş ancak, kendi alanlarında halen ağırlığı olan isimlerin geçmişlerini incelediğimizde, bir defa bile, mevcut iktidarı eleştirdikleri veya o yönlü söz/beste yazdıkları görülmemiştir.
Orhan Gencebay’ın 1973 yılında çıkardığı “Batsın Bu Dünya” isimli albümü konjonktürle paralel bir istikamet izlediği düşünülse de İşçi ve öğrenci hareketinin ülke yönetimine talip olduğu bu dönemde, bu albüm, kaderciliği ve bireysel kabullenmeyi kendi içerisinde acıyla beslemiş, sosyal başkaldırının sınıfsal bir karaktere bürüneceği zamanda, bireyci kabullenme, yaşantıyı ileriye veya öbür dünyaya erteleyen bir anlayışa sürüklemiş ve inandırmıştır.
Aslında arabesk Osmanlı müziğinde hiçbir dönem yeri olmadı. Günümüzde arabesk olarak tanımlanan içsel vazgeçiş, toplumsal kabullenmeyi kader üzerinde özünde ise dinsel şükür etme inancına bağlayan ve nihayetinde sınıfsal bir savaşın kaybeden tarafı olmaya mahkum eden kültürel bir ajitasyon aracıdır.
Aslında Arabesk müziği geçmişten günümüze uzanan sürecinde anlam değiştirmekle birlikte, iktidarların sisteme kültürel pasif bağlantısını kurma aracı olmuştur.
Zira, Türkiye’de Arabesk müziği üretenlerin ve dinleyenlerin tanımladığı Arabeskle, entelektüellerin tanımladığı arabesk arasında çarpıcı bir karşıtlık vardır. Bunu ilk fark eden yorumculardan biri olan Martin Stokes Türkiye’de Arabesk müzikle ilgili iki algı arasında kategorik bir ayrım yapmak gerektiğini ileri sürer. Entelektüel yorumcular arabeski tarihsel, politik ve sosyolojik açıdan tanımlarlar ve Arabeskin Arap etkisindeki bir melez kültür oluşuna özel bir önem atfederler. Onlara göre Arabesk devletin “seküler ve Batılı bir gelecek uğruna İslamî ve Arap geçmişi unutma çabalarının karaya oturmasını” temsil eder.
Arabesk aşkı, Viyana sokaklarında krediyle alınan son model otomobille gurbeti, ayrılığı, büyük şehirdeki bazı ümitsiz hayalleri temsil ettirilir. Aslında sorunsuz insanlar için bile, acıdan beslenme alışkanlığı, arabesk onlar için duygusal boşluklarda sığınacak bir liman olarak hazır bulundurmaktadır.
Sürekli ağlayan ve gerçekten yüzünün umut verdiğini hiç görmeyen hayranları, arabeskçinin “ya benimsin, ya kara toprağın” gibi kadın cinayetini bariz bir şekilde teşvik etmesini iç dünyasında yaşadığı duygusal yoğunlukla dinliyor ve sorgulamıyor.
Yıllar önce Avusturya’nın Wiener Neustadt kentine gelen Ferdi Tayfur ile bir tartışmam olmuştu. Aslında Viyana’da Müslüm Gürses, Emrah ve Türkiye’de İbrahim Tatlıses gibi kendilerini entelektüel ifade olanaklarından yoksun hisseden solistlerle, Arabeske dair eleştiri ve suçlamalarda bulunmuştum.
Bazı isimlerin dışında özellikle arabeskçi solistlerin cevap vermek şöyle dursun, ne demek istediğimi bile anlamadıklarını gördüm…
“Araplık” veya “Şarklılık”, esasen bu müziği icra edenlerin veya dinleyenlerin benimsediği bir kimlik değildir…
Arabeskin ulaştığı yaygınlık derecesini düşündüğümüzde, bu müziğin tercih edilmesinde Türkiye’nin Arap nüfusunun veya Arap etkisinin birinci dereceden etkili olduğunu düşünmek mümkün değildir. Uzun yıllar devlet tarafından desteklenmemesine ve kültürel meşruiyetten yoksun bırakılmasına rağmen, bu kadar tutulabilmesi için Arabeskin en azından Türk müzik kültürünün bazı temel unsurlarına dayanıyor olması gerekir. Ancak Arabeske ilişkin ilk dönem tartışmalarında bu ilişkinin ısrarla reddedildiğini, hatta incelenmeye bile değer bulunmadığını görürüz. Öyle ki Arabeskin entelektüel yorumcularının ve müzik otoritelerinin
Önemli bir kısmı, onu bir müzik olarak görmeyi bile reddetmişlerdir. Örneğin Önder Şen yapılı bir müzik ansiklopedisinin “Arabesk” maddesinde bu türü bir müzik olarak ele almayacağını peşinen belirtir: “Bu ansiklopedide… Arabeske toplum bilimleri açısından bakılmış ve müzikle ilgisi buna göre değerlendirilmiştir.”
İktidar neden arabesk müziğe ilgi duyuyor?
Gençliğim önce Ozan Arif, sonra Ahmet Kaya ve Ferhat Tunç ve nihayetinde Zülfü Livaneli ile geçti. Ancak Grup Yorum ve Livaneli her zaman dinleyeceğim Türkçe müzisyen ve gruplar olmuştur.
Bir dönem Kürtçe ve Zazaca sözlü müzik dinlediğimde oldu. Sevdiğim türkülerin sözlerini Kürt dostlarımdan çevirisini istiyor bir daha dinliyordum.
Ama, Arabesk müzik hiçbir dönem beni kendisine mahkûm edemedi- en azında öyle sanıyorum…
Mahkûm diyorum, çünkü, arabesk acıdan beslenen ve kabullenen kaderci itaatkâr içeriklerin irade dışında bilinç altına yerleşmesini ve gerekli zamanlarda pasif bir kişilik sergilemek için ortaya çıkmasını sağlamaktadır.
Arabeskin müzik alanında iktidarını ilan etmesi ’80’li yıllardı. Bu darbeciler tarafından bilinçli bir şekilde palazlandırılmıştır.
Bugün arabesk müzik yapan bir kişiyi, muhalefeti desteklediğini hiç gördünüz mü?
Orhan Gencebay, AKP’nin İBB adayı Murat Kurum için seçim şarkısı besteledi. Dün çıkan bir haber… Çok doğal olarak bunu yapabilir…
Ama benim anlatmak istediğim bir sürecin, oportünist karakterleridir… | ©DerVirgül
Arabeskin kaderci soylemi hususunda soylekleriniz, arabesk muzigin ileri gelenlerinin guce tapan tutumlari hakkindaki tespitleriniz dogru olmakla birlikte. Bu muzik turunun hitap ettigi kesimin egitim seviyesi dusuk elinde vatan sevgisi, obur dunya hayali disinda fazla tutunacak dali olmayan insanlar oldugunu unutmamak gerekir. arabesk muzigi sanatcilari, ki onlar da bu kesimin cocuklaridir, bu kesimin anlayacagi ve begenecegi muzikleri yapmislardir. sonucta Orhan Gencebay, Muslum Gurses, Kanuran Akkor gibi sanatcilar ve yuzlerce basyapit birakmislardir. Olaya sadce muzik olarak baktiginiz zaman soyledikleriniz bana gore cok anlamsiz kaliyor. Adanadaki kebapcilara neden portakalli ordek pisirmediklerini sormussunuz.