Göçün 60. yılında kendi gerçekliğimiz ve kendimize düşmanlığımız…

Göçün 60. yılında kendi gerçekliğimiz ve kendimize düşmanlığımız…

| Adem Hüyük

Göçmenler veya diaspora toplulukları, kendi milletinden olan göçmenlere karşı olumsuz duygular geliştirmelerinin altında hangi nedenler yatmaktadır?

Bu durum, yeni ülkenin kültürüne ve normlarına uyum sağlama çabasının bir parçası olarak mı ortaya çıkıyor?

Avusturya’da yaşayan 320 bin civarındaki Türkiye kökenlinin her on kişiden yedisi, mensubu olduğu ve Avusturya’da yaşayan Türkiye kökenliler için, [sadece fikir] çerçevesinde olumsuz yorumlarda bulunduğunu söylemiş olsak, abartı olur mu?

Sürekli olarak kendi yurttaşına yönelik [bizlerden bir şey olmaz] gibi soyut eleştirilerle büyüyen veya yaşayan bir kişi, bu eleştirileri içselleştirip kendi milletine düşmanlık geliştirebilir mi?

Bu makaleyi okuyan herkes kendi çevresinde muhakkak, mensubu olduğu ulusu “aşağılayıcı” ve argo bir şekilde eleştiren birilerini tanımıştır. Belki de bunlardan birisidir.

Sosyal medyada şu şekilde bir ilan gördüğünüzde ne düşünürsünüz?

“İşletmemize eleman alınacaktır. Çalışma saatleri ve maaş ödemeleri Avusturya firmaları gibi yapılmaktadır!”

Veya “Ben Türklerle iş yapmıyorum!”

Örnekleri çoğaltabiliriz: “Her hafta sonu yüzme havuzuna ailecek gidiyoruz. Biraz uzak ama çok güzel bir havuz keşfettik; Hiç Türk yok…”

“Patronum hacı ve namazında ve niyazında. Ancak eksik saat kayıt yaptığından, sosyal sigorta primlerimi ödememiş ve dolayısıyla emekli kasası emekli maaşımı ona göre belirliyor. Bir de Müslümanım diye geçiniyor”

Bu örnekler uzayıp gider…

Ancak burada işverenleri zan altında bırakmak istemeyiz. Zira, eksik saat kayıt isteyen ve dolayısıyla AMS, yani işsizlik maaşı almak isteyen çalışanları da unutmamak gerekmektedir.

Karşılıklı güvensizlik ve karşılıklı çıkar ilişkileri çakışmaya başladığında, taraflar birbirlerini suçluyor ve sonuç olarak bireylerin daha fazla kazanç hırsının faturası bir toplumun tamamına kesiliyor.

Amacımız sömürücü işverenleri veya sosyal yardım almak için kayıt dışı çalışanları savunmak veya zan altında bırakmak değil. 35 yıldır Avusturya’dayım. Çok büyük fabrikalardan sendikal faaliyetlerimden dolayı çıkartıldım. Bu sürecin bana verdiği tecrübeyle şunu söyleyebilirim ki; şu sıralar bile gazetemizden bilgi almak için ulaşan her kimse, hep kendisini haklı görüyor ve eksik bilgiler vererek bizlerin ve sonrasında işçi odalarının [AK] onları savunmasını bekliyor. Bu durum işverenler içinde değişmiyor.

“Kendine düşman göçmen” tanımlaması, genellikle bir bireyin veya grubun, göçmenlik süreci sırasında kendi kimliğine, kültürüne veya kökenine yabancılaşması, hatta bunlara karşı olumsuz bir tutum geliştirmesi durumunu tanımlamak için kullanılır. Ancak bu düşmanlık sadece çıkar ilişkilerinde kendisini göstermesi çok tuhaf değil mi?

Türkiye kökenlilerin azımsanmayacak kadar bir bölümünün, Avusturya’da ayrımcılığa ve dışlanmaya maruz kaldıklarında, kendi kimliklerinden uzaklaşabildikleri olasılığı her zaman vardır.

Güya olumlu anlamda; “Senin gibi bir Türk’ü ilk defa tanıdım” ifadesini yerli halka mensup insanlardan bir çoğunuz duymuşsunuzdur. Bu gibi ırkçı ve aşağılayıcı bir söylemi yerli halktan duyan bir göçmen, bunu övgü olarak kabul edebiliyor ve bireysel egosunun etkisiyle maalesef başarılı olduğunu düşünebiliyor.

Avusturya tarihine olan merakımın verdiği bilgi birikimi nedeniyle bu ifadeye birçok defa maruz kalmış ve hatta ülkenin önemli bir siyasi partisinin lideri tarafından telaffuz edildiğine de şahit oldum. Bu söylem bana göre övünç kaynağı olmasını bir kenara bırakın, tamamen aşağılayıcı ve ırkçı bir düşüncenin sözcüklerde vücut bulmasıdır.

Kendisi gibi olanı ve kendisinden sonra Avusturya’ya geleni istememek, sadece bizlere özgü bir davranış değil tabi ki. Bu göç alan tüm ülkelerde görülen ve nedenleri bilenen bir gelişme.

Türkiye’den Avusturya’ya göçün 60. yılını dolduran bizler, sanki entegrasyon da başarılı olmuş gibi davranarak, bizden sonra gelen Suriyeli veya Afganları medyanın sadece olumsuz yönlerini haber yapmasına kanarak, küçümsüyor hatta dışlıyoruz. Sizlere önerim bu iki ülkeden gelerek sığınma talebinde bulunanların başarılarını görmeniz için, AMS ve Avusturya Entegrasyon Fonu [ÖIF] kurumlarını takip etmenizdir.

Öte yandan ülkenin siyasetinde aradan gecen 60 yıla rağmen, küçücük bir yaptırım sağlayacak varlık gösteremeyen bizler, bizden sonra gelen ve uyum sağlamaları bizden daha kısa sürede olacağı belli olan mültecileri küçümsemeye hakkımız var mı?

Her şeyden önce mensubu olduğumuz ulusun veya coğrafyanın insanını, [aynı eğitim seviyesi, aynı anlayışa sahip] olmamıza rağmen, yani ekonomik anlamda, bireysel hiçbir üstün becerimizin olmadığı halde dışlamamalı, biçimsel olsa dahi düşmanca terimlerle tanımlamamalıyız […]

Bu yazdıklarımdan da mensubu olduğum ulusu aşağılıyorum sonucuna varılmamalıdır.

Anlatmak istediğim; ne kendimizi çok üstün ne de diğerlerini aşağı da görelim… | ©DerVirgül

Yayınlama: 02.06.2024
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.