Ayrımcı söylemlerin rasyonel sonuçları | Avusturya basınında ‘Mülteciler’
| Derleyen Adem Hüyük
2011 yılında ülkelerini terk eden veya ettirilen Suriyeliler ilk olarak komşu ülke Türkiye’ye yerleşmiş, bir kısmı oradan yasal veya yasa dışı yollardan Avrupa ülkelerine geçmeyi başarmıştır. Türkiye’de milyonları aşan mülteci sayısı mevcut iktidara karşı tepkilere neden olmaya başlamış, AB’den Suriyeliler için alınan fonlar, Ankara iktidarını tatmin edemez hale gelmiştir. 2015 yılına gelindiğinde Ankara hükümeti AB ülkelerini sınırları açmakla tehdit etmiş ve bunu kısmen de olsa yapmıştır.
Avusturya batı ve doğu kıta Avrupa’sındaki tarihsel stratejik konumu gereği, mülteci akınıyla ilk yüzleşen AB ülkesi olmuştur. Macaristan’ın AB mülteci yasalarını tanımaması bütün yükü ilk etapta Avusturya’ya yıkmış binlerce farklı kültürden ve üstelik savaştan çıkmış insanın Viyana’ya doğru yol almasına neden olmuştur.
2015 yılında başlayan mülteci akımı Ekim 2017 Erken Genel Seçimlerin yapılmasıyla iktidara gelen merkez sağ ÖVP ile aşırı sağcı ÖFP koalisyon hükümetinin katı kurallarıyla engellenmeye çalışılmıştır. İçişleri ve Dış işleri bakanlığını alan FPÖ, sınır kontrollerini artırarak, PUMA adı altında yeni bir sınır muhafız birliği kurarak, sınırlarda insansız hava araçlarının kullanılmasının yasal olarak önünü açmıştır. Hükümet düzensiz göçün önünün kesmek isterken, öte yandan Sırbistan’la yaptığı gizli antlaşmayla, Sırbistan sınırları içerisinde oluşturulacak mülteci kampı Avusturya tarafında finans edilecek ve sınırlarda yakalanan sığınmacılar buralarda tutulacak ve hiçbir şekilde AB sınırlarından içeri girmesine izin verilmeyecekti. AB mülteci yasalarına aykırı olan bu uygulamayı ÖVP-FPÖ hükümeti çok fazla gizleyemedi ve kamuoyun da duyulunca, kampa yapılan maddi destek kesildi.
Öteden beri göç alan bir ülke olduğunu kabullenmekte direnen Avusturya, artık mültecileri ülkeye entegre ederek emek gücü olarak kullanmanın pratik yollarını aramaya başlayarak, daha önce davetle getirdiği eski Yugoslavya ve Türkiye misafir işçilerine uygulanmayan uyum yasaları çıkartılarak, Almanca kursları ve meslek kurları verilmeye başlanıldı.
2017 ve 2018 seçimlerinde aşırı sağcı hükümet anlayışının mülteciler üzerinde sert rüzgarlar estirmiş olsa da ülkeye giren mültecilerin sınır dışı edilmesini uygulayamadılar. Bu nedenle ikinci yol olan entegre etmek ve emek piyasasına kazandırmanın çabasına girdiler.
Mültecilerin entegre olması ve emek piyasasına kazandırılması, dönemsel popülist siyaset tarafından önü kesilmiş olsa da asıl darbeyi medyadan yemiştir.
Suriyeli mültecilerin varlığını bir “tehdit” olarak çerçeveleyen haber ve yazılarda, bu tehdit algısı hükümetin dış politikasını eleştirmenin bir aracı olarak da kullanılırken, sığınmacılar getirdikleri ekonomik yük ve güvenlik sorunu ile ilişkilendirilmektedir.
Mülteci ve sığınmacıların medyada yer alış biçimi ve medyanın göçmenlerin varlığını sorunlaştıran dili “yabancılara” yönelik söyleminin zenofobik, ırkçı ve ayrımcı olduğunu, stereotiplere dayalı, mağduriyet yaratan, hedef gösteren ya da en iyi ihtimalle sorunları ve nedenlerini “görmezden gelen” haber içeriklerinin yaygın olarak işlendiği bilinmektedir. En azında Alman medyası geçtiğimiz yıllarda bunu itiraf etmiştir.
Popülist siyasetin vaz geçilmez ve çok getirisi olan göçmen figürü, medya ana akımların para kazanmasında da getiri sağlıyor ve en çok okunan haberler arasına girmektedir.
Avusturya’da 1500’e ulaşmayan sorunlu Suriyeliler için 95 bin Suriyeliyi hedef göstermek ve ülkenin huzurunu kaçıranlar olarak hedef göstermek, sadece rant hesapları yapan gazetelerin işine yaramaktadır.
Avusturya’nın bulvar gazeteleri, biz dahil tüm göçmen grupları zaman zaman hedef gösterebilmekte ve bireysel işlenen suçlar üzerinden toplumun tamamını zan altında bırakabilmektedir.
Medyanın göçmen haberlerindeki teşhir edici dili, yerli halkın göçmenler hakkında duyabileceği olumlu haberlerden de uzaklaşmasını sağlamakla birlikte, önyargılı yaklaşmasını sağlamaktadır.
Avusturya medyasının tamamı olmasa da bulvar gazeteleri başta olmakla birlikte, göçmen ve sığınmacıları haberde olumsuz nesne olarak kullanmayı bir çıkar haline getirmiştir.
Sonuç olarak; Suriye’deki savaş ortamından hayatta kalmak amacıyla başka ülkelere gidenlerin toplumda, politik düzeyde ve hatta akademik çalışmalarda misafir, sığınmacı, göçmen, mülteci, Suriyeli gibi sözcüklerle adlandırılmasında yaşanan karışıklığa neden olan o ülkenin medyası tarafından sığınmacılara karşı yaklaşımın içerisinde gizlidir… | ©DerVirgül