“Alevilik kendine özgü bir inanç” olarak Avusturya’da resmi olarak tanındı!
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu [AABF] Aleviliğin hiçbir dine bağlı olmadan kendine özgün bir inanç olarak tanındığını basın açıklamasıyla duyurdu.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu [AABF] Viyana’da yaptıkları basın açıklamasıyla, Aleviliğin hiçbir dine bağlı olmadan kendine özgün bir inanç olarak Avusturya resmi makamları tarafından tanındığını duyurdu.
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu [AABF] tarafından yapılan açıklama şöyle:
“Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu ailesi olarak on üç yıldır sürdürdüğümüz onurlu hak ve hukuk mücadelemizde, nihai hukuksal sonucu aldık ve ilk defa bir ülkede özelinde, “Alevilik kendine özgü bir inanç” olarak tanındı!
Aleviliğe mensup canların 1960 yıllarında Avrupa’ya göçü ile başlayan hikayemiz, Avusturya’da tüm ülke genelinde eşit yurttaşlık, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde, Alevi inancının tüm diğer inançlar gibi “kendine özgü bir İnanç” olarak tanınması, Alevilerin geleceği için bir dönüm noktası olmuştur!
Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonu olarak yeni Avusturya İslam Yasası çerçevesinde değil de neden “kendine özgü bir inanç” olarak tanındığının başlıca nedenleri aşağıda belirtildiği gibidir
Aleviler toplumsal yapılarını ve inançlarını korumak için İslam Şeriatının egemen olduğu topraklarda yüzyıllarca mücadele etmiş, İslam’ı ya da başka bir egemen dini kabul etmedikleri için baskı altına alınmış, hor görülmüş ya da doğrudan katledilmişlerdir. Bu nedenlerle Aleviler İslam’ın egemen kurumlarından ve olabildiğince İslami düşünce ve etki alanından uzak kalarak yaşama savaşı vermişlerdir. Tarihinin hiçbir döneminde İslam Şeriatı ile yargılanmayı kabul etmeyen bir topluluk olarak Aleviler, kendi toplumsal adaletini sağlayan bir hukuk ve yönetim yapısı kurmuşlardır. Alevi hukuk sistemi günümüz hukuk sisteminden ileri ve öncü bir hukuk sistemidir. Rızalık temelli ve adaleti olabildiğince can acıtmadan ve hiçbir şekilde kan akıtmadan tecelli ettirmeyi amaçlar.
Alevilik inancında temel düsturlar açıktır. Bu inancımızı nasıl yaşayacağımızı da belirler. Dünyada kendine özgü, has değerlerini barındıran Alevilik, felsefesi ve öğretisiyle insanı bir bütün olarak eşit sayar, hoşgörü ve barış içinde insanı ve doğayı birlikte savunarak yaşamayı amaç edinir bu amaçla “Yetmiş iki millete birdir nazarımızda”. “Dili, dini, rengi ne olursa olsun iyiler iyidir”. İnsani hoşgörü yüzyıllardır felsefemizin odağındadır ve Pir Hace Bektaş Veli’nin biz Alevilere olduğu gibi tüm insanlığa da öğüdüdür “Düşmanınızın dahi insan olduğunu unutmayın”.
Biz Aleviler olarak – “Âdem ile Havva” mitolojisine inanmaz ve kendimizi “Güruhu Naciye” olarak görürüz. İnancımızda “cennet- cehennem” yoktur. Ölümsüzlüğe inanır ve sürekli “don değiştirildiği”ne, daima bir devr-i daimîlik içinde olunduğuna inanırız. Bu nedenle de “günah” kavramımız yoktur. Yaşamımızı rızalıklar üzerine kurarız ve öyle tamamlamak isteriz. Her şeyin bu dünyada olduğunu biliriz. Beden ve Can’ın ölümle birbirinden ayrıldığına inanırız ancak, varlık sayılan her şeyin “can” olduğuna inanırız.
– Felsefemizin kendi özgün mitoloji ve mitleri bulunmaktadır. Kimi zaman ve mekâna bağlı, kimi ise zaman ve mekâna bağlı olmayan Veli ve Erenlerimize bağladığımız kerametlerden “el” alırız bunu da “El ele el Hakk’a” biçiminde ifade ederiz.
– Alevilik insanlığın kadim inançlarından biridir ve kendi özgünlüğü, değerleri ile insanlığa bir armağandır. Bizler de bu armağanı miras olarak çocuklarımıza, tüm insanlığa sunmayı sorumluluk biliriz. Hak-İnsan-Evren tasarımıyla “Vahdet-i Mevcut”a, “Varlığın Birliği”ne, “vardan var olmaya” ve “südur”a inanırız.
– Alevilik ve Aleviler başka hiçbir inancın tarihsel hastalıklarından, mitolojik varyasyonlarından yola çıkılarak yok sayılamaz. Heterodoksist anlayışlar adı altında hiçbir inancın, dinin bir alt kolu, mezhebi ya da sapkınlığı olarak görülemez. Aleviliğin inanç ve yaşam alanı hiçbir dinle doğrudan kesişmez. Alevi mitolojisi, felsefesi ve ritüel dünyası İslam dahil birçok dinle ayrışır.
– “Sen seni bilirsen yüzün Hüda’dır sen seni bilmez isen Hak senden cüdadır” düşüncesinden hareket eder ve insanın “Ene-l Hak” üzerinden “İnsan-i Kâmil” olarak dönüşebileceğine inanırız. Bu nedenle felsefemizde Hakk’ın öz’ünü kendinde taşıma potansiyeli ile insan” kul” değildir. İnancımızda Hak Hızır’dır. Çalışıp emek harcayanın bereketini veren Hızır’dır. Kurdun-kuşun hakkını bilen Hızır’dır. Hak, Hızır daima yanımızdadır. Yoldaşımız ve yarenimizdir. Hoşgörü ve empati yapma gücümüzü bu desturların birleşiminden alırız.
– İnancımızın bağlı olduğu düstur, “Dört Kapı Kırk Makam”dır. Bu makamlar ancak bir Yol ehli Rehber ile yürünür. Buna bağlı olarak Mürşit-Pir-Rehber ve Talip bir bütündür. Ocaklı, Çelebi ya da Babağan örgütlenmelerimiz birbirini tamamlar ancak sürek farkları ile birbirinden ayrılır. Kiminde Musahiplik, kiminde Yol Kardeşliği üzerinden Yol alınır. Yol’un bütününde amaç “eline-diline-beline sahip olmaktır”. Bu düşünce ve farklılıkları benimseyip sahiplenmek Aleviliğin duraksayıp parçalanmasına değil, insanlığın gelişimine uyup, erdem ve ahlaki öğretimizle yaşama, irade, bilinç ve adalet duygusuyla taşınmamızı sağlar.
– İnancımızı Yol olarak görürüz ve “Yol bir sürek bin bir” olarak tanımlarız. İçimizdeki farklılıklarımız bizim güzelliğimiz ve renklerimizdir. Dışımızdaki din ve inançlara, kültür ve felsefelere saygı ile yaklaşırız. Hiçbir inancı, dini inancımızdan üstün ya da aşağı görmeyiz “Okunacak en büyük kitap insandır” diye düşünürüz. Bu düşünceden yola çıkarak inancımızda, felsefemizde “kadın-erkek” ayrılığı bilmeyiz ve cinsiyetçi, kadını yok sayan, aşağılayan söylemlerle mücadele etmekten çekinmeyiz ve bu tür söylemleri insanlığımıza hakaret sayarız.
Türkiye’de yıllardır yapılmaya çalışıldığı gibi, Avrupa’da da Aleviliğin egemen şer’i bir inancın çatısı altında eritilip yok edilme projesinin ilk startı Avusturya’da verilmiştir. Avrupa’daki Alevilerin inanç özgürlüğüne dair sahip oldukları tüm kazanımlarının riske atılmasıyla birlikte zincirleme hak kayıplarıyla karşı karşıya kalmaması için İslam Kanunu dışında “Aleviliğin kendine özgü bir inanç” olarak tanınması mücadelesini on üç yıllık bir süreç ile tamamlamış olduk. Bu mücadele Avusturya başta olmak üzere Avrupa toplumunun Alevilik gibi inançlar konusunda yanılgılarını ve bakış açılarını düzeltmeye, yenilemeye bir vesile olacaktır. Ortadoğu’da başta İslam olmak üzere birçok dinin baskısı altında kalan inançların anlaşılması ve haklarının savunulup korunmasına fırsat olacaktır.
Avrupa’nın farklı coğrafyalarında yaşayan Alevi toplumunun örgütlü gücü olan Avrupa Alevi Birlikleri Konfederasyonumuz ve Türkiye Alevi Federasyonlarımızın esas hedefi demokratik-laik bir sistemde, eşit yurttaşlık temelinde, din ve vicdan özgürlüğü çerçevesinde onurlu ve güven içinde dünyanın her yerinde ve özellikle Ortadoğu’da yaşamaktır. Avusturya’daki bu kazanım bu nedenle sadece bir hukuk mücadelesi değildir.
İnançsal, kültürel, siyasal, hukuksal, sosyal, ekonomik, akademik ve eğitim alanlarında sürdürülen mücadelemizi daha da genişletmek ve toplumsallaştırmak için yürütülen bu çalışmalarda Avusturya Alevi Birlikleri Federasyonumuzun bu önemli kazanımı, Türkiye’de Alevilerin demokratik haklarının amasız fakatsız elde edilmesi için önemli bir hukuksal ve siyasal adımdır.
Pirlerimizin olan Hâce Bektaş Veli, Yunus Emre ve Ahi Evren bu yıl aynı zamanda UNESCO tarafından yılın bilgeleri, filozofları olarak aday gösterildiler. Azimli ve kararlı mücadelemiz onlara niyazımız olsun.
Tarihler boyunca Alevi toplumunun büyük bedeller ödeyerek bugüne taşıdığı inançsal ve toplumsal değerleri başka inançların içeresinde eritmeden bizden sonraki kuşaklara olduğu gibi aktarma konusundaki kararlılığımız bundan böyle de devam edecektir.” | © DerVirgül