Avusturya’da bize önce demokrasiyi öğretmeye çalıştılar…
Çok önceleri yasal olarak oy kullanma hakları olmayan Türkiye kökenli göçmenlerin, böyle bir hakkın peşine düşmeyi bir kenara bırakın, literatürlerinde seçme ve seçilme hakkı diye bir kavram bile bilinmiyordu-onlara göre gerekte yoktu zaten.
Aslında 1964 yılından 2024 yılına, yani günümüze kadar olan göç sürecinde de Türkiye kökenli göçmenlerin ilgi alanına girmeyen Avusturya siyasi seçimleri, dışarıdan yani Türkiye’den konjonktürel gereksinimlerden doğan yaptırımlar sayesinde farkındalık yaratılmış ve el yordamıyla misafir, kalıcı ve en sonunda Avusturya vatandaşı olan Türkiye kökenli göçmenlere, seç veya seçil şartlandırılması yapılmıştır-ama yine de ne seçmeye gitmiş ne de seçilmek için aday olmuştur. Yaptırımlar da belirleyici olamamış, Türkiye kökenliler ülkede siyasi bir duruş sergileyememiştir.
2024 yılına gelindiğinde 9 milyonluk nüfusa sahip olan ülkede 180 bin seçmene sahip olan Türkiye kökenli Avusturya vatandaşı, son kertede siyasi partilerin parlamentodaki sandalye sayısında oynayacağı küçük bir rolün önem kazanması, oy kullanma alışkanlığı olmayan bu etnik grubun, her seçim öncesinde önem kazanmasına neden olmuştur.
Federal seçimlerde ve hatta bazı eyalet hükümetlerinin seçimlerinde, sandığa gidilmesi durumunda yaptırım gücünün matematiksel olarak mümkün olması gerçekliğini, Türkiye kökenliler dışında herkes biliyor-görüyor, buna göre aday ve seçim kampanyalarında strateji belirliyor, Türkiye kökenliler arasından aday gösteriyor, – ancak bir sonraki seçimlerde bu kadar zahmete gerek olmadığını, seçimlere katılım oranlarında görüyor,- ve Türkiye kökenlilerden seçmen olarak vaz geçiyorlar. Bu durum her seçimlerde kısır bir döngü olarak yaşanıyor.
Siyasetin hastalığı olsa gerek, seçimler yaklaştığında yine bir umut ile Türkiye kökenlilerden oy alabiliriz düşüncesiyle, stratejik yanlışlıklar yapıldığı kabul görülerek, sandığa gitmenin önemi anlatılmaya çalışılıyor.
“Sandığa git de hangi partiye oy verirsen ver! Yeter ki sandığa git…”
Avusturya’da siyasi seçimlerin yaklaşmasıyla sadece Türkçe duyabileceğiniz bu cümle, aşağılayıcı olduğu kadar, bir toplumun cehaletinin de dışa vurumu gibidir.
350 bine ulaştığı düşünülen etnik bir kökenin, 180 bin seçmeni var ve bunun sadece 25 bini seçimlere katılıyor. Durum böyle olunca önce demokrasi dersi verilerek, seçme ve seçilme hakkının demokratik bir uygulama ve vatandaşlık hakkı olduğunu öğretme ihtiyacı duyuluyor.
Avusturyalı siyasi partiler ve onların bazı Türkiye kökenli yaverlerinin sandığa giderek oy kullanmayı, demokrasinin onlara [göçmenlere] verdiği bir hak olduğuna inandırmaya çalışırken, aynı demokrasinin hayatın başka alanlarında neden eşit işlemediğinden hiç bahsetmiyorlar.
Üniversiteler, fabrikalar, siyaset, ticaret, yargı, polis, belediyeler, okullar, işsizlik kurumu, emeklilik kurumu, sosyal sigortalar kurumu, sokaklar, metrolar, otobüsler, saraylar, bahçeler, havuzlar ve hayatın tüm alanlarında demokratik haklarını kullanamayan ve hatta bundan haberi olmayan göçmenlerden, sadece seçimlere katılarak demokratik hakkından yararlanmasını beklemek, hiç demokratik değil […]
Demokrasi dersi vereceğinize, demokrasinin kendisini uygulasanız, sorun çözülecek belki de…