“Senin gibi bir Türk’ü ilk defa görüyorum” | Ne yapalım görmemişsen?
Bu cümle bana ilk defa, Avusturya’da okula başladığımın ikinci haftasında yani 1990 yılında söylendi. Benden yaşça büyük ama benim gibi yakınları tarafından Türkiye’den “kendisini kurtarması” amacıyla gelmesi sağlanan gençlerdik. 15 Kişiydik ve içimizde sadece bir kişi Avusturya doğumlu olduğundan Almanca biliyordu.
Batının Türkçesini konuşan, bozkırın güneşinde de değil de Ege’nin sahillerinde bronzlaşan bir tenin suçluluğunu yaşadığım o günlerde. Kendi aralarında Kürtçe konuşan ve beni sevmediklerini her şekilde belli eden okul arkadaşlarımdan duymuştum bu sözü…
Onlar 18 yaşlarındaydı ben ise 14 yaşımın ortasındaydım. Sonraları beni sevmeye hatta kimi zaman dışarıya karşı koruduklarına şahit olmuştum. Beni sevmelerine sevinmiştim.
Bana “senin gibi Türk ilk defa görüyorum” demişti benden büyük okul arkadaşlarımdan birisi-sevinmiştim… Çok sonraları anladım, beni sevdiğini söyleyenin aslında ırkçılığın pençesinde olduğunu.
Kürt ve Alevilerle arkadaşlık yapmamı istemiyorlardı; benim Avusturya’ya gelmeme neden olanlar. Oysa Kürt ve Alevi aile dostları vardı. Hafta sonları karşılıklı ziyaretler yaptıkları…
Çok sevdiğim arkadaşımın ailesi, arkadaşımın benimle görüşmesine olumlu bakmadığını öğrenmiştim. Bunun nedeninin Türk oluşumdan kaynaklandığını öğrendiğimde çok üzüldüm.
İlerleyen yıllarda; “O bizden biri” sözünü duyar olmuştum artık.
Ben bilginin evrenselliğinde alt kimliklerden uzaklaştıkça, alt kimliklerim üzerinden övülüyor olmamın rahatsız edici bir milliyetçiliğe dönmesini istemiyordum. Bir ulustan nefret edip, içlerinden sadece beni sevemezdiler. Bu çok saçma olurdu.
Seminer verdiğim derneklerden birisinde, benden kitap önerisi isteyen birisi; “Sen bizden birisisin” diyebiliyordu. Bu cesareti nereden alıyordu çok merak ediyordum. “Siz kimsiniz” diye sormuştum bir defasında…
Cami çevrelerinde ise Kürt veya Alevi yurttaşlar, önce namaz kılıp kılmamasıyla teraziye konuyor, sonra siyasi bir bağlantısı göz önünde bulundurularak ona göre “iyi insan/kötü insan” sonucuna varılıyordu. Ben ise, birbirlerine çok yakın olan bu karşıt dernekler arasında, dokunulmazlığı olan bir milletvekili edasındaydım.
Cami çevrelerinde iyi insan olduğuna kanaat getirilmiş olunsa bile; “çok iyi birisi, yardım sever ve mert bir kişiliği var. Ama Alevi” denerek, cümle kendisini çürütüyor, o kişi yüzüne karşı seviliyor ama içten içe dışlanıyordu. İşte buradaki “olumsuzluk” belirten “ama” her şeyi sil baştan ayrımcılığa ve nefrete dönüştürüyordu.
Nasıl ki benim için; “Türk ama senden benden daha devrimci” dedikleri gibi. Sanki devrimcilik bir ulusun veya dini topluluğun tekelindeymiş gibi. Aslında bunu söyleyenler devrimci de değildiler. Hiçbir zamanda olamadılar.
Türkiye göçmenlerinin kendi içindeki bu farklılıkları ve farklılıkların tarihsel nedenleri, tarafların kendi “mutlak” doğru saplantıları etrafında bugüne kadar tartışılmaya devam etmektedir.
“Ama gurur duyduğum ve bugüne kadar devam eden Kürt, Alevi kimlikli güzel insanlarla dostluklarım olduğunu da söylemeliyim. Onlara olan vefa borcum ve sevgim hiç bitmeyecek.”
Bu yazıdan da çok büyük bir kesim böyle davranıyor sonucu da çıkartılmamalıdır. Kaleme aldığım bu yazıda, adı gecen etnik grupların neredeyse yüzde ikisi bu gibi davranışı sergiliyor diye umut ediyorum.
Avusturyalılar bizleri entegre olmamak ve hatta buna karşı direnmekle suçladılar yıllarca.
Biz daha kendi içimizdeki farklılıkları konuşarak çözemezken, aynı dili bile zor konuştuğumuz yeni bir yaşamın zorluğu gölgesinde, nasıl entegre olabilecektik?
Entegrasyon Bakanlığı; demokrasinin önemi ve değerlerinin kavranması ve de hukuk devleti anlayışına uyum sağlanması gerekmektedir diyor- bizim için…
Ama diğer taraftan, Avusturya cephesi, Türkiye’yi üçüncü dünya ülkesi olarak görüyor, demokratik atılımlar atması, hukukun üstünlüğünün sağlanması, basın özgürlüğü gibi birçok konuda yapısal değişikliğe gitmesi telkininde bulunuyor ve eleştiriliyor.
Bunu söyleyen Avusturya, eleştirdiği ülkeden geldiğimizi unutarak, yerli halkın desteğini bizlere sunmadan, aynı kriterleri bize dayatıyor.
“Senin gibi bir Türk’ü ilk defa görüyorum” ifadesinin bir de Avusturyalılar cephesi var.
“Er ist so wie wir” Türkçesi; “o bizim gibi” daha anlaşılır kılmak için şöyle ifade edeyim; çalıştığım işyerlerindeki Avusturyalı arkadaşlarım, beni bir başka Avusturyalıyla tanıştırdıklarında kullandıkları sözdür, “o bizim gibi.”
Hayır ben onlar gibi değildim. Aynı zamanda da onlar gibiydim…
Burada Türk ama bizim gibi […] diyor. Yani korkma zarar vermez dercesine.
İlk defa senin gibi bir Türk tanıdım ifadesini birçok insan duymuştur. Bu ifadeyi iltifat olarak algılayanlarımızda olmuştur.
“Daha önce senin gibi bir Türk tanımadım” dedikten sonra olumsuz bir yorum yapılmamış olsa da bu ifade aşağılayıcı ve içerisinde ırkçılık barındırmaktadır.
Bu durumda benim dışımdaki bütün Türkler olmasa da ifadeyi kullananın tanıdığı tüm Türklerin kötü olma ihtimali olanaksızdır. Ayrıca neye göre ve kime göre kötüdür?
Bu değerlendirmeyi yapan yerli halk mensupları bizden üstün kılan nedir?
Ulus kimlikleri mi? Bizim onların ülkelerine gelmiş ve onlara göre üçüncü dünya ülkesi vatandaşı olmamız mı?
“Kürt ama iyi birisi, Alevi ama iyi birisi” gibi ifadeyi kullanma kudretini Sünni ve Türk [genel olarak algılanmasın] yurttaşlar nereden alıyorsa, kendi tarihini ona anlattığım en cahil Avusturyalı da oradan almaktadır.
Graz’da kapımın önüne park eden Avusturyalı, aksanlı Almancamdan cesaret alarak, haksızlığını “Ich bin Österreicher” ben Avusturyalıyım, sen benim ülkeme geldin diyerek, alt sınıf muamelesi yapabiliyordu.
Avusturyalıları ilk neslin putlaştırması ve herhangi bir pasif direniş göstermeden söylenen her nefret, hakaret ve aşağılayıcı söylemleri “Almanca bilmediklerinden de” dolayı kabul etmeleri/etmiş gibi olmaları, Almanca öğrenen ikinci nesil, yani birinci neslin çocukları Avusturyalılardan nefret ederek uzaklaşarak düşmanlaşmışlardır.
Zira babalarına sarf edilen kötü söylemleri anlıyor ve buna karşı kendilerine göre bir duruş sergilemeye çalışıyorlardı.
Türkiye’den gelen göçmenlerle sadece iş yerlerinde veya alışveriş merkezlerinde dolaylı ilişki kuran yerli halk, medya aracılığıyla tanıdığını zannettiği veya dar kendi çevresinde yaşanan olumsuz vakalardan dolayı tüm bir ulusu; “Senin gibi bir Türk’ü ilk defa görüyorum” diyerek, kimi zaman aşağıladıklarının bilincinde dahi olmadan aşağılamış oluyorlar.
O yüzden benim gibi Türk, onun gibi Avusturyalı, bunun gibi Kürt vs. ulus kimliğinin önüne arkasına konan sıfatlar sadece düşmanlıkları artırır. Siz kendinize iltifat edildiğini düşünseniz bile, mensubu olduğunuz milletin içerisinde sizden yetenek, insani vb. üstün insan da çok, siz den daha üstün olmayan insan da çok.
Sorun bu üstünlük savaşını, neye ve kime göre tespit etmektedir?
Ayrıca üstünlük insani acıdan kıyaslanamaz. Çünkü hiçbir ulus bir diğerinden üstün değildir?
Üstündür diyen ırkçıdır…