Rus revizyonist stratejiler ekseninde güçlenen Avusturya Özgürlük Partisi [FPÖ]
Öncelikle başlıkta geçen “Revizyonist/ Revizyonizm” tanımlamaya açıklık getirmek gerekmektedir. Aksi taktirde makale her okuyan tarafından anlaşılır olmayabilir.
“Revizyonizm, bir düşünce veya ideoloji çerçevesinde var olan fikirlerin, politikaların veya kuralların yeniden gözden geçirilmesi ve gerektiğinde değiştirilmesi gerektiğini savunan bir yaklaşımdır. Ancak, revizyonizm özellikle Marksizm içindeki tartışmalarda önemli bir kavram olmuştur. Marksist literatürde revizyonizm, genellikle klasik Marksist teorinin temel ilkelerini veya devrimci yöntemlerini eleştiren ve bunları reformist ya da daha ılımlı yaklaşımlarla değiştirmeyi öneren düşünceler için kullanılır.”
Ben ise, revizyonizmin uluslararası politikadaki genel anlamı perspektifinden, Rusya’nın mevcut uluslararası düzeni [statükoyu] değiştirmek istemesiyle bağlantılı olarak, Avrupa ülkelerindeki aşırı sağcı partileri desteklemesini işaret etmeye çalışıyorum.
Konumuza dönecek olursak, Avrupa Birliği karşısında yükselmek isteyen bir gücün, taşıması gereken en önemli özelliklerinden birisi, Avrupa Birliği sisteminde kendine yer açmak için bozucu ve ittifak dağıtıcı ve de aynı zaman da yeni ittifaklar oluşturucu bir siyaset izlemesi gerekmektedir.
Rusya’nın, ABD ve Avrupa Birliğine karşı giriştiği revizyonist siyasetin arkasında, emperyalist pazar haritasının tekrardan çizilmesi, konulmuş kurallara Rusya’nın da daha geniş kapsamlı dahil edilmesi yatmaktadır.
2016 yılında ABD istihbaratı, Rusya’nın Avrupa’da bazı partilere maddi destek sağladığı iddialarını araştırmış ve Rusya’nın Avrupa’da özellikle aşırı sağ partiler ile dirsek temasında olduğunu ileri sürmüştü.
Rusya, bölgedeki stratejisine uygun bir şekilde AB karşıtı eylem ve söylemleriyle iktidar adayı olan aşırı sağcı partilerden, Avusturya’da Özgürlük Partisi [FPÖ], Fransa’da Ulusal Cephe, Bulgaristan’da Ataka ve Yunanistan’da ANEL’e destek verdiği iddia edilmektedir.
Bu iddiaları destekler gelişmelerden birisi, o dönem Avusturya aşırı sağcı FPÖ lideri Heinz-Christian Strache, Kasım 2014’te, Uluslararası Emperyalist pazarda revizyonizme gitmek isteyen Rusya’yı ziyaret ederek, Rusya Dışişleri Bakanı Sergev Lavrov’un yönettiği “Avrupa’daki krizi çözmek” konulu toplantıya katılmasıdır.
Rusya Devlet Başkanı Putin’e yakınlığıyla bilinen Avrasyacı düşünce ekolünün temsilcisi Aleksandr Dugin ve Rus oligark Konstantin Malofeyev, Mayıs 2015’te AB’ye temkinli yaklaşan aşırı sağcı grupları Viyana’da bir araya getirmişti.
Strache, 2014 yılında gittiği Moskova’da yaptığı bir konuşmada, “NATO’nun Rusya sınırlarına doğru ilerlemesi sürerken, Batı’nın Rusya’ya karşı yaptırımlar uygulamasının kabul edilemez olduğunu” söylemişti.
2023 yılında FPÖ’nin yeni lideri Herbert Kickl’da buna benzer bir söz sarf etmişti. Ayrıca, Rusya Ukrayna savaşında, direk Rusya’yı savunamayan Herbert Kickl liderliğindeki FPÖ, Avusturya’nın tarafsızlık ilkesine atıfta bulunarak, Ukrayna’ya yardım etmenin ve oradan sığınmacı kabul etmenin, tarafsızlık ilkesine “Anayasal” olarak ters düşeceğini defalarca mecliste ile getirmiştir.
Aşırı sağcı partilerin, Rusya’dan destek aldıklarını nasıl tespit ediyorlar?
Avrupa’da aşırı sağcı partilerin, ülkelerinin Rusya ile ilişkilerini güçlendirmesi gerektiği yönündeki görüşleri ve uluslararası sorunlarda Rusya’nın pozisyonunu destekler nitelikteki yorumları dikkat çekiyor. FPÖ’nün Rusya ile ilişkileri sadece finansal yardım olarak ele alınmamalıdır.
Macaristan Başbakan Viktor Orbán, Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Belarus Devlet Başkanı Aleksandr Lukaşenko ve Rusya devlet başkan Vladimir Putin’nin, kendi ülke çıkarları ve güç dengeleri bakımından Avrupa Birliği karşısında ittifak etmeleri anlaşılır.
Avrupa Birliği ülkelerinin aşırı sağcı partilerin bu ülkeler ve en başta Rusya ile ortak çıkarları ne olabilir?
Özünde ideolojik bir birlikten söz edilemese de bazı konularda tam bir ideolojik birlik söz konusudur. Diğer şeylerin yanı sıra, özellikle eşcinsel evliliklerin yasallaşması ve onların koruyucu aile ve evlatlık alabilmelerinin önünü açan yasa, ideolojik birlik sağlamakta.
Diğer yandan, Avrupa’daki aşırı sağcı partilerin “Avrupa Birliği inançsızlığı’’, demagojik de olsa bir ulusal egemenlik fikrini propaganda etmeleri ve Avrupa Birliği ve entegrasyon hareketi karşıtı söylemleri, dünyada ABD hegemonyasına ve tek kutuplu dünyaya yönelik eleştirileri, Rusya’nın bu partilere maddi destek sağladığı yönündeki savları güçlendirmek amacıyla kullanılıyor.
Ancak Avrupa’da herhangi bir siyasi partinin, Avrupa Birliği, Avrupa entegrasyon hareketi ve ABD karşıtı söylemleri ile Rusya yanlısı tutumları bu partinin Rusya’dan maddi destek aldığı sonucuna varılması için yeterli değil.
FPÖ eski lideri Strache, liberal ekonomik modelin rekabet edebilir olmaktan çıktığını, refah toplumları-nı, istihdam/çalışma toplumları-na dönüştürmek istediğini söylemişti.
Zira Strache ve Avrupa’daki aşırı sağcı partiler, “liberal olmayan demokrasilere” ilişkin pratik ve teorik gıdalarını Putin’den aldıkları bu tezle doğrulanmış olmaktadır.
Peki milyonlarca Sovyet asker ve vatandaşının ölümüne neden olan Nazi ideolojinin devamı niteliğinde görülen FPÖ’ye, Rusya neden destek veriyor?
Soru bu şekil de sorulduğu zaman mantıksız gelebilir.
Neden vermesin?
Sovyet sonrası Yeltsin’in yarattığı krizden, çözümler zinciri ve tek adam- sert adam döneminde yükselen Rus ekonomisinin ve otoritenin sembolü olan Putin, FPÖ gibi partilerin hayallerini süsleyen bir liderlik karakterini canlandırıyordu.
Sovyetler Birliğinin 1960’larda uluslararası alanda başlatmış olduğu revizyonist siyaset, 1990’lar da sekteye uğramış, yayılmacı politikaları ekonomik ve iç bölünmeler yüzünden güç kaybetmişti.
Putin Rusya’sının, tam da bu geç kalmışlık nedeniyle emperyalist uluslararası statükoyu kırmaya, ona çomak sokmaya, kendi rakiplerini boşa düşürmeye çalışarak yer yer “oyunbozan” bir role bürünmesi, revizyonist uluslararası siyaset izlemesi, askeri, ekonomik, siyasal ve kültürel olarak bir bütün halinde inşa edilen Avrupa Birliği hiyerarşisine sonradan katılmak için tüm gücünü seferber etmekten başka seçeneği, en azından AB karşısında yoktu.
Putin, FPÖ gibi partilere destek sunarak, aslında FPÖ gibi partilerin sonunu hazırlamakta.
Avrupa Birliğinin dağılması, ulus-devlet anlayışının faşizme çalan yanını ortaya çıkartarak, her ulusun diğer ulusa karşı yayılmacı iştahını kabartacaktır. Bu şekilde, zaten Naziler tarafından öldürülen Sovyet vatandaşlarının intikamını da yine Nazilerden beslenen partiler aracılığıyla almış olacaktır.
Ibiza skandalı aslında her şeyin bir özeti gibidir. Bir video kaydı ile Avusturya koalisyon hükümeti dağıtılmış, ülke hükümet krizine sokulmuştur.
Sonuç olarak, Macaristan Başbakan Viktor Orbán 31.10.2024 tarihinde Avusturya’ya ziyaret düzenlemiş ve hükümetten kimse onunla muhatta bile olmamıştır. Ancak, Viktor Orbán Viyana’da FPÖ Lideri Kickl ile “Viyana Deklarasyonu” imzalamıştır.
Macaristan Başbakan Viktor Orbán, Kickl’e ithfen bir dahaki davetinizi, Avusturya Şansölyesi olarak yapacağınızdan hiç şüphem yok diyerek, ileriye dönük mesaj vermiştir.
Macaristan Başbakan Viktor Orbán tarafından verilen bu mesaj; bizzat Rusya devlet başkanı Vladimir Putin’nin Avrupa Birliğine verdiği mesajdır…