Bilgi seni ayrıştırır insandan
Hayata karşı bir duruş sergileme ve kimlik bulma çabalarımın en fırtınalı dönemlerindeydim. Karakterimin bir anlam etrafında şekillenmesi için sorgulamalarla dolu, çalkantılı 17 yaşlarımı yaşıyordum.
Her kitabın sadece ilk elli sayfasını okuyarak onlarca kitap bitirdiğim yanılgısına kapılıyor, fark edilme dürtüsünün rüzgarına kapılmış halde savruluyordum.
Anlamını tam bilmediğim felsefi terimleri sıkça cümlelerime serpiştiriyor, beni anlamadığını düşündüğüm dinleyiciler üzerinde adeta teorik bir üstünlük kurmaya çalışıyordum.
Bir gün, beni dinleyen biri sakin bir şekilde konuşmamı böldü. Düzeltmek ister gibi ama nazik bir ifadeyle, “Sanırım orayı yanlış söylediniz. Aslında şöyle demek istediniz, değil mi?” dedi.
O an, bilginin sadece sahip olmakla değil, nasıl kullanıldığıyla da ilgili olduğunu fark ettim. Bu küçük ama etkili davranış, bilgiye yaklaşımımı tamamen değiştirdi.
Bir hocam, “Sohbetlerden sıyrılıp giden çok sevdiğiniz insanlar olduğunda, konuyu değiştirmek için kendinizi paralarsınız.” derdi.
Sonra eklerdi: “Sevdiğin insanın kendisini kötü hissetmesinden, bilgin yüzünden kendini sorumlu tutarsın.”
O an içimden “Beni ilgilendirmiyor, bilgili olan sensin, sen düşün.” demiştim. Ama zamanla anladım ki, bilgi sadece bireysel bir kazanım değil, aynı zamanda sosyal bir sorumluluktu.
Güzel insanların içtenlikle sohbet ettiği ortamlarda sadece konuşan kişi olmak, bazen bilgiye karşı bir tavır geliştirmenize neden olabilir. Bilginin, insanları aydınlatmaktan çok ayrıştıran bir güce dönüşmesi, eğitimli insanları farkında olmadan yalnızlaştırır.
Eğitim, toplumda bir güç unsuru haline geldiğinde, farkında olmadan başkalarını ezer. Ancak bu gücün nasıl kullanıldığı belirleyicidir. Eğer eğitimli bireyler bilgilerini bir üstünlük aracı yerine, paylaşılması gereken bir değer olarak görürse, bu ezilme hissi ortadan kalkabilir. Fakat en yakın çevrede bile bu durum, içten içe bir düşmanlığın doğmasına yol açabilir.
Bilgi güçtür, ama her güç gibi yabancılaştırır
Eğitim insana entelektüel bir güven kazandırır. Ancak, her güç gibi bu da farkında olunmadan bir üstünlük kurma aracına dönüşebilir. Eğitimli birey konuşurken, eğitimsiz biri karşısında çekingen, yetersiz veya dışlanmış hissedebilir.
En yakınlarınızın savunduğu fikirlerin yanlış olduğunu görmek ve bunu düzeltmek istemek, insanı iki seçeneğe sürükler:
- Ya bilerek susacaksın
- Ya da yanlışı doğruyla değiştirmeye çalışacaksın
Fakat, bir insanın hayatı boyunca doğru bildiği şeylerin aslında yanlış olduğunu göstermek, sadece bilgi seviyesine değil, onun benlik algısına da bir saldırı gibi hissedilir. Çünkü insanlar bilgilerini değil, kimliklerini de inançları, düşünceleri ve kabulleri üzerine inşa ederler. Eğer biri gelip bu temelleri kökten sarsarsa, bu sadece bir “hata düzeltme” değil, kişinin tüm benliğine yönelik bir tehdit olarak algılanır.
Bu yüzden, yanlış olduğunu kanıtladığınız biri genellikle haklı olduğunuzu kabul etmek yerine, sizi düşman olarak görmeyi tercih eder. Çünkü insan egosu yenilgiyi sevmez. Haklı çıkarsanız bile, karşınızdaki kişi bunu “Bilgilerim yanlıştı, kabul ediyorum.” şeklinde değil, “Bu kişi beni küçük düşürdü, bana saldırdı.” olarak yorumlar.
Eğer birine bildiği tüm doğruların yanlış olduğunu kanıtlarsanız, sizi sevmek yerine sizi düşman olarak görmesi daha olasıdır. Çünkü kabul etmek, sadece zihinsel değil, duygusal ve sosyal olarak da büyük bir yıkım demektir.
Bu yüzden insanlar genellikle hakikati değil, konforlarını korumayı seçerler.