Sevgi Deryasında Bir Damla Su Olabilmek

“Bu kadar sevgisizlik içinde, güvensizliğin bu denli yaygın olduğu, mutluluğun hayal gibi göründüğü bir ortamda sevgiden nasıl bahsedilir?” diye düşünebilirsiniz. Duygularımızı ifade etmekte zorlandığımız, öfkemizi kontrol edemediğimiz ve neredeyse toplumsal cinnet haline gelmiş bir ruh haliyle yaşarken, sevgi sözcüğü kulağa uzak bir umut gibi gelebilir. Oysa sevgi, yaşamın her alanında ihtiyaç duyduğumuz temel bir duygudur. Saygıyla temellenir ve kaybedildiğinde hem kendimizle hem de çevremizle çatışma içinde bir yaşam sürmeye başlarız.

Sevgi eksikliği, insanı yönünü kaybetmiş bir yolcuya dönüştürür. Ne yapacağını bilmeyen, sağlıklı düşünemeyen, öfkesini bastıramayan ve karşısındakine yönelten bir birey haline geliriz. Oysa sevgi, insanın doğduğu andan itibaren, hatta anne karnındayken başlar. Aile, çevre ve toplum bu sevgiyi ya besler ya da ondan uzaklaştırır.

Bugün dijital bağımlılığın etkisiyle, sosyal medyada ifade edilen her düşüncenin, her davranışın doğru kabul edildiği bir yanılsama içinde yaşıyoruz. Bu, insanı sevgiden koparan en büyük tehlikelerden biridir. Oysa sevgiye ulaşmak sanıldığı kadar zor değildir. Yeter ki ona meyilli olalım. Sevgi, arandığında değil, hissedilmeye niyet edildiğinde zaten kendiliğinden gelendir.

Eskilerden sıkça duyarız: “Öğretmenin vurduğu yerde gül biter”, “Annem dövdüyse iyiliğim içindi”, “Komutan beni adam etmek için dövdü.” Bu sözler, geçmişte yaşanan travmaların üzerinin nasihatle örtülmesidir. Oysa bilinmelidir ki, çocuklukta yaşanan sevgisizlikler ve şiddet, bireyin ileriki yaşamında derin yaralar bırakır. Bu yaralar ya aynı davranışları tekrar ettirir ya da bireyi diğer uca savurur: Her dediği yapılan, her isteği doğru kabul edilen bir çocuk yetiştirme eğilimi doğar.

Bu durum, çocukları gerçeklikten uzaklaştırır. Farklı bir ses duyduklarında algıları şaşar, hangi yolun doğru olduğunu kestiremez hale gelirler. Böylece ya iyiliğe yönelirler ya da yanlış seslerin peşinden sürüklenirler. “Özgürlüğünüz elden gidiyor” gibi söylemlerle birilerinin arkasından gitmek, neyin iyi neyin kötü olduğunu sorgulamadan hareket etmek; sonunda geri dönülemez yollara girilmesine neden olur.

Toplumsal cinneti durdurmak, bireyin kendinden başlamasıyla mümkündür. Doğru ile yanlışı ayırt edebilen, düşünerek hareket eden bireyler, öfke patlamalarının önüne geçebilir. Her söylenene “doğrudur” ya da “yanlıştır” demek yerine, özümseyerek, sorgulayarak karar vermek gerekir. Sevgi, bu noktada en büyük rehberimizdir. Sevgi bir deryadır ve bu deryada bir damla su olmak bile insanlık adına çok kıymetlidir.

Unutmayalım, insanlık duygusunu yitirmiş birey, sevgiden ve saygıdan da uzaklaşmıştır. Demokrasi, özgürlük, hak gibi kavramlar yoz bir düşünceyle dile getirildiğinde anlamını yitirir. Bu nedenle teraziyi iyi tartmalı, dengenin kaybolmasına izin vermemeliyiz. Geleceğimiz, iyi, doğru ve güzel olanı aramaktan geçiyor. Aksi halde başkalarının maşası olarak mutlu bir hayat sürmek mümkün değildir.

Sevgi yarışında yer almak, insan olmanın en güzel yanıdır. Yaşama sevincimizi koruyarak, mutlu olmadan mutlu edemeyeceğimizi bilerek hareket edersek, etrafımızı sevgiyle kuşatabiliriz. Her birimiz bu sevgi deryasında bir damla su olabiliriz.

Sevgide yarışmak dileğiyle…

Yayınlama: 11.04.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.