Viyana’dan Hatice Koca’nın kitabı | “Toplumda yüksek takdir görüyor, ancak maddi olarak karşılığı yok”

Yoğun bakım hemşiresi Hatice Koca’ya göre bakım sektörünün en büyük sorunları; yetersiz personel, düşük sağlık okuryazarlığı ve evde hasta bakan yakınlara yeterince değer verilmemesi. Ancak bu sorunlar çözülebilir.
Viyana’da 2030 yılına kadar 9000, Avusturya genelinde ise 50.000 ila 70.000 arasında ek bakım personeline ihtiyaç var. “Bu soyut bir sayı değil, bunu günlük yaşamda çok net hissediyoruz,” diyor Klinik Favoriten’de yoğun bakım hemşiresi olarak görev yapan Hatice Koca. “Vardiyalar yeniden planlanamıyor, ekipler sürekli sınırda çalışıyor, birçok kişi kısa süreli çağrılarla bakım hizmetini bir şekilde sürdürebilmek için devreye giriyor.”
Koca’nın çalıştığı bölümde sık sık asgari personelle görev yapılıyor – “aynı anda maksimum sorumlulukla birlikte. Ani bir acil durum her şeyi altüst edebilir çünkü basitçe yeterli insan yok.”
Eğitim kontenjanlarının artırılmış olmasına rağmen, eğitimden ayrılma oranları yüksek. “Eğitim zorlayıcı, birçok kişi aynı zamanda çalışmak zorunda kalıyor çünkü – özellikle yüksek lisans düzeyinde – neredeyse hiç mali destek yok,” diyor Koca.
“Kendini geliştirmek isteyen kişi, maliyeti genellikle cebinden karşılıyor – oysa bu meslek toplumda yüksek takdir görmesine rağmen, maddi olarak karşılığını bulamıyor.” Koca’ya göre personel eksikliği bakım alanındaki en büyük sorunlardan biri – “ve önümüzdeki yıllarda daha da artacak.”
Bu durumu sürdürülebilir biçimde hafifletecek çözüm önerilerinden biri, ona göre haftalık 30 saatlik çalışma süresinin yeni tam zamanlı norm olarak kabul edilmesi.
“Daha fazla dinlenme, aile ve eğitimle daha iyi uyum sağlama ve meslekte uzun vadeli olarak sağlıklı kalma imkanı büyük avantajlar olurdu.” Ayrıca, mali olarak cazip, açık ve geçişken kariyer yollarına ihtiyaç olduğunu belirtiyor.
Koca’ya göre, hemşirelik eğitimcisi ya da “Advanced Practice Nurse” gibi uzmanlıklar için eğitim alan kişiler hem mesleki hem de maddi olarak yükselebilmeli. “Yüksek lisans eğitimi devlet tarafından desteklenmeli – hemşirelik bilimi özel bir hobi değil, sağlık sisteminin gelişimi için bir anahtardır.”
Koca’nın dikkat çektiği ikinci sorun ise klinik günlük yaşamda görünür olmasına rağmen nadiren tartışılan bir konu: hastalarda düşük sağlık okuryazarlığı. Birçok kişi hastalıklar, tedavi planları ya da önleyici sağlık önlemleri hakkında temel bilgiye sahip değil. Bu da tedaviye düşük katılım, terapilere yönelik anlayış eksikliği ve genellikle önlenebilir sağlık sorunlarının kötüye gitmesine yol açıyor.
“Birçok kişi basit bir grip nedeniyle acil servise başvuruyor. Bu sadece muayenehane hekimi eksikliğiyle değil, aynı zamanda düşük eğitim seviyesiyle ve dolayısıyla düşük sağlık bilinciyle de ilgili.”
Avusturya’nın sağlık sisteminde yapısal bir zayıflık da akut tedaviye ağırlık verilmesi, önlemeye ise yeterince önem verilmemesi. İsveç, Norveç ve Finlandiya gibi ülkelerde önleme sağlık sisteminin temeli olarak görülüyor – sağlık eğitimi, erken teşhis ve hayatla iç içe danışmanlık bu ülkelerde ek hizmet değil, temel kabul ediliyor.
“Avusturya’da gerekli olan zihniyet değişimi bir sprint değil, bir maraton olurdu – ama uzun vadede kesinlikle faydalı. Hem halk sağlığı hem de sağlık sisteminin bütçesi açısından,” diyor Koca.
Bir örnek de veriyor: “Yoğun bakım hastalarımızın çoğu – örneğin diyabet ya da KOAH gibi kronik hastalıklara sahip olanlar – sağlık eğitimi erken verilmiş olsaydı belki de bize hiç gelmeyeceklerdi. Beslenme, ilaç kullanımı ve uyarı işaretlerini zamanında tanıma konusundaki bilgi eksikliği, birçok yaşam öyküsünün ortak noktası.”
Koca’nın talebi: sağlık okuryazarlığı sistematik olarak güçlendirilmeli – okullarda sağlık görevlileri (School Nurses) ile bilinçlendirme, çok dilli bilgilendirme materyalleri ve danışmanlığa kolay erişim sağlanmalı.
Koca’ya göre kamuoyunda sıkça gözden kaçan üçüncü bir alan ise, evde hasta bakan yakınlardır. Avusturya genelinde bu kişiler yaklaşık 950.000 kişi, bunun dörtte birinden fazlası Viyana’da. “Sistemin büyük bir bölümünü omuzluyorlar – çoğu zaman ücretsiz, profesyonel eğitim almadan ve büyük kişisel fedakârlıklarla,” diyor Koca. “Bu yük çoğu zaman görünmez kalıyor, ta ki tükenme noktasına gelene kadar – ve sonra bu kişiler genellikle acil hasta olarak hastaneye başvuruyor.”
Bu yüzden evde hasta bakan yakınlara sembolik bir takdirden fazlası verilmesi gerekiyor. “Ülke çapında ücretsiz eğitimler, mobil hizmetlere erişim, esnek bakım izni modelleri ve psikolojik destek şart. Bu kişilerin sistemdeki rolü ciddiye alınmalı ve profesyonelce desteklenmeli.”
Bu arada Hatice Koca aslında ebe olmak istemiş, ancak eğitime kabul edilmeyince plan B olarak hemşirelik eğitimine başlamış. “Her derste, her stajda, her insanla karşılaşmada şunu anladım: bu tam olarak benim yerim. Hemşirelik, birçok kişinin sandığından çok daha fazlası.”
Bu mesleğin yalnızca tıbbi bilgi değil, klinik düşünme, psikolojik duyarlılık, iletişim, organizasyon ve sorumluluk gibi alanları da kapsadığını söylüyor. Özellikle yoğun bakımda bu unsurların hepsi bir araya geliyor. “Hemşirelik ilk planım değildi, ama hayatımın en iyi kararıydı.”
Bu mesleği düşünenlere tavsiyesi: “Yap – ama bilinçli yap. Hemşirelik, var olan en anlamlı ama aynı zamanda en zorlayıcı mesleklerden biri. İnsanlara, kendilerini kaybettikleri anlarda eşlik edeceksin – ve onlara destek olan, yanında duran kişi olacaksın. Bu her zaman kolay değil, ama son derece insani ve anlam dolu.”
Birçok kişinin hafife aldığı şey şu: “Hemşirelik çok yönlü bir meslek. Yenidoğanlarla da çalışabilirsin, yaşlılarla da; hastanede, evde, okulda, STK’larda ya da araştırmada. Yoğun bakım, palyatif bakım, psikiyatri, acil bakım ya da sağlık teşviki gibi alanlarda uzmanlaşabilirsin. Öğretebilir, yönetebilir, geliştirebilirsin – hemşirelik tek boyutlu bir iş değil, sayısız yola açılan bir meslek alanı.”
Hatice Koca’nın “En İyi Ellerde: Bir Hemşirenin Günlüğü” adlı kitabı kısa süre önce yayımlandı.| Çeviri DerVirgül
Haberin Almanca Orijinalini okumak için buraya tıklayınız!
Bild: © Caio Kauffmann