Viyana Neden ‘Mülteci Başkentine’ Dönüştü?

Viyana Neden ‘Mülteci Başkentine’ Dönüştü?

Sosyal yardımlar mı çekiyor, yoksa diğer eyaletler mi itiyor? Viyana’nın yükselen göç grafiği, yalnızca maddi teşviklerle açıklanamayacak kadar politik, sınıfsal ve yapısal bir gerçekliğe işaret ediyor.

Avusturya’nın başkenti Viyana, yalnızca tarihi sarayları ve sanat mirasıyla değil; artık kalabalık mülteci mahalleleri, çok dilli sınıflar ve göçmen ağırlıklı iş gücüyle de tanınıyor. Peki nasıl oldu da Viyana, ülkenin “mülteci başkenti” haline geldi? Yanıt, sadece cömert sosyal yardımlarda değil. Asıl soru şu: Diğer eyaletler insanları neden tutamıyor?



Viyana’nın kapıları sonuna kadar açık değil belki ama diğer eyaletlerin kapıları, çoğu zaman duvar örülmüş gibi kapalı. Bu yüzden insanlar, çekildikleri kadar itilmiş de hissediyor. Bu, bir tercih değil; bir yönsüzlük hali. Ve belki de en önemlisi: Bu yönsüzlük, kimsenin konuşmadığı bir sınıfsal bölünmeye işaret ediyor.

Viyana’da yaşayanların yüzde 40’ı göçmen geçmişine sahip. Bu oran, kent siyasetine ve toplumsal gündeme doğrudan yansıyor. Son yıllarda, başkentte tanınmış mülteciler ve ikincil koruma statüsündekilerin yoğunlaşması, suç oranları, eğitim sorunları ve sosyal yardım sistemi üzerinden tartışılıyor. Ancak bu tartışmalarda, yalnızca Viyana’nın ne kadar “çok verdiği” konuşuluyor. “Diğer eyaletler neden tutamıyor?” sorusu ise gündeme nadiren geliyor.

2024 yılı için Viyana, 1,15 milyar Euro asgari geçim yardımı bütçesi ayırdı. Yardım alanların yaklaşık yarısını tanınmış mülteciler ve koruma statüsündekiler oluşturuyor. Viyana’da yaşayan bu grubun büyük bir kısmı çocuklardan oluşuyor. Viyana’nın sosyal sistemi, yalnız yaşayan bir kişiye yaklaşık 1.200 Euro’luk bir destek sunuyor. Bu durum, özellikle FPÖ ve ÖVP tarafından “çekim etkisi” olarak tanımlanıyor.

Ancak entegrasyon uzmanı Lukas Gahleitner-Gertz, farklı bir noktaya dikkat çekiyor: [“Eyaletlerde itici faktörler var. Viyana elbette sosyal yardımlarla çekici olabilir ama diğer eyaletlerde uygulanan kısıtlamalar da insanları Viyana’ya itiyor.”]

Bu “iten” politikalar arasında, kısıtlı Almanca kursları, sosyal yardım kesintileri ve konut erişimindeki zorluklar başı çekiyor.

Gahleitner-Gertz’e göre birçok sığınmacı, statü aldıktan sonra ancak sosyal yardım üzerinden ilk kez sistemin bir parçası olabiliyor. Eğitim ve iş imkanlarına erişim, bu yardımlar sayesinde mümkün hale geliyor. Bu da sosyal yardımın bir “bağımlılık” değil, entegrasyona açılan kapı olduğunu gösteriyor.

Yukarı Avusturya’dan Viyana’ya taşınan bir Suriyeli mültecinin ifadesi, bu durumu somutlaştırıyor: “Diğer eyaletlerde verilen yardım kiraya yetmiyor. Viyana’da geçici olarak yardım aldım, sonra tam zamanlı işe girip sistemden çıktım.”

Bu örnek, mültecilerin “yardım için geldiği” değil, “başlamak için geldiği” bir Viyana tablosu çiziyor.

Öte yandan konut ve iş bulmak, özellikle göçmen geçmişi olmayanlar için bile zorken, mülteciler için neredeyse imkânsıza yakın. Bu nedenle birçok kişi, sadece tanıdıkları veya kendi toplulukları aracılığıyla bir ev ya da iş bulabiliyor. Bu ağlar da en çok Viyana gibi büyük şehirlerde kurulmuş durumda.

“Die Presse” gazetesinden Eva Winroither’in kaleme aldığı makaleye göre, Suriyeli topluluklar içinde iş bulmanın yolu genellikle tanıdıklar üzerinden geçiyor. Konutlar ise çoğu zaman kötü koşullarda, yasal olmayan ama yüksek kira alınan yerler. Buna rağmen insanlar taşınıyor. Çünkü başka yerlerde daha azıyla, daha kötüsü var.

Suriye topluluğunda oldukça bilinen ve iyi bağlantıları olan Özgür Suriye Topluluğu Başkanı Abdulhkeem Alshater, mültecilerin ülke geneline dengeli dağılması gerektiğini düşünüyor ama ekliyor: “Taşrada iş bulmak zor. Yabancı düşmanlığı da daha yaygın. Bu yüzden insanlar şehirleri tercih ediyor.”

Bu durum özellikle Aşağı Avusturya’daki sel felaketi sırasında hissedilmiş. O zamanlar dernek, 400 Suriyeliyi temizlik çalışmaları için organize etmiş. Melk’e gidip kapı kapı dolaşarak yardım teklif etmişler. “Ama kimse bizimle konuşmadı,” diyor Alshater. Bazı insanlar polisi bile aramış. Ancak üçüncü günde insanlar daha dostça davranmaya başlamış. En büyük teşekkürü ise Viyana’ya yakın Kritzendorf’ta görmüşler. Orada insanlara çamurla kaplı yazlık evlerini temizlemekte yardım etmişler.

Alshater, entegrasyonun sağlanabilmesi için daha fazla Almanca kursuna ihtiyaç olduğunu söylüyor. Ayrıca demokrasiye dair daha kapsamlı kurslar da istiyor. “Bu önemli,” diyor. Suriyelilerin burada yaşamı anlayabilmesi için. Örneğin devletin dinden bağımsız olduğunu öğrenmeleri için: “Ama sonra sınıfta bir haç asılı.” Ya da birinin İslam’ı eleştirebilmesi. Suriye’de böyle bir şey mümkün değilmiş, Müslüman ya da Hristiyan olsan fark etmez.| ©DerVirgül

Kaynak:
Bu metin, Die Presse gazetesinde yayımlanan [“Wien ist Österreichs Flüchtlingshauptstadt – warum?”] başlıklı makaleden çevrilmiş ve yorumlarla zenginleştirilmiştir.

Yayınlama: 24.04.2025
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.