Vicdanlar İçin ”İdam” Ya Çocuklar İçin?
Son dönemlerde ülkemizde çocukların cinsel istismarı suçu, bu suçun sıklıkla ortaya çıkarak medyada yer aldığını görmekteyiz. Ancak, bu sıklığın suçun işlenmesinin artmasından mı, yoksa kişilerin bilinçlenerek suçu ortaya çıkarmasından mı kaynaklandığı bilinmemektedir. Çocuk istismarı ve kadına şiddet konularında hassas olan toplum, yaşanan olumsuz gelişmeler karşısında, Türk Ceza Kanunu’nun yetersizliğini ileri sürerek, daha ağır […]
Son dönemlerde ülkemizde çocukların cinsel istismarı suçu, bu suçun sıklıkla ortaya çıkarak medyada yer aldığını görmekteyiz.
Ancak, bu sıklığın suçun işlenmesinin artmasından mı, yoksa kişilerin bilinçlenerek suçu ortaya çıkarmasından mı kaynaklandığı bilinmemektedir.
Çocuk istismarı ve kadına şiddet konularında hassas olan toplum, yaşanan olumsuz gelişmeler karşısında, Türk Ceza Kanunu’nun yetersizliğini ileri sürerek, daha ağır ve caydırıcı cezaların getirilmesini istemektedir.
Oysa eksiklerine rağmen, Türk Ceza kanununda, çocukların cinsel istismarının tarihçesi ele alınarak, Roma Hukuku Döneminden Cumhuriyet Dönemine kadar uzanan süreç göz önünde bulundurularak, bu suçla ilgili Avrupa ve Amerika’daki düzenlemeler ve Çocuk Haklarına Dair Birleşmiş Milletler Sözleşmesi ve Avrupa Konseyi Çocukların Cinsel Sömürü ve İstismara Karşı Korunması Sözleşmesi’ndeki düzenlemeler ışığında ceza kanunları yapılmıştır.
Türkiye’de ceza kanunlarının uygulanışında yaşanan sıkıntılar, var olan ceza kanunlarını yetersiz göstermekte, bu nedenle de suça yönelmenin daha çok arttığı düşünülmektedir. Toplum vicdanı, yaşanan tecavüz ve ölümler karşısında kendisini yetersiz hissettiğinden, ceza yasalarının daha da sert yani son halinin şekil bulmasını isteyerek, aslında kendi vicdanını rahatlatmak istiyor.
Toplum kendi bağrında yetiştirdiği bireylerin, küçük çocuklara tecavüz etmesinin nedenleri arkasında toplumsal bir yozlaşmanın olduğunu görmek istemediğinden, tecavüz olayını, tecavüzcü nezdinde bireyselleştiriyor ve onun idamını isteyerek olayı kapanacağını sanıyor.
Ülkemizde, yaşına girmemiş bebeğe, tavuğa, köpeğe, eşeğe, cansız vitrin mankenine, damacanaya, yaşlı ninelere tecavüz olayları yaşanıyor ama biz bütün bu gelişmelerin ve yozlaşmanın nedenini, Türk Ceza Kanunu’nda yer alan yasaların yetersizliğine bağlayarak idam gelsin istiyoruz.
Toplum ve Devletin istemleri doğrultusunda ele alınan “cezalar artsın” istemi, suçu bireyselleştirir. Kadına ve çocuğa yönelik şiddetin toplumsal temellerini, yani kendi evimizde kadına ve çocuğa davranışlarımızda bir değişikliğe götürmediği gibi, sadece suçlunun işlediği bir eylem gibi kalır ve asıl sorunu görünmezleştirir. Devletin bu toplumsal temelleri değiştirmek için politika üretmesi gerektiğini unutturur. Linç kültürünü beslemek, idam-hadım gibi cezaların uygulanması için kamuoyunu hazırlamak, toplumsal bir sorunu tek tek “suçlu bireylere” indirgeyip sorumluluktan sıyrılmak gibi insanların ‘yüreklerinin soğumasını’, gerçek adaletin sağlanmasına engel teşkil eder.
Tecavüz ve tüm cinsel saldırının temelinde erkeklerin cinsel haz arzusu vardır, söyleminde yola çıkarak, bazı erkekler kendilerini tutamaz, hastalıklı, sapık erkeklerin devlet eliyle öldürülmesi ‘’idam’’ edilmesi gerekir. Hadım veya idam cezası istemek, cinsel suçları işleyenleri ‘hasta’ görmek demektir. Oysa bu, tam anlamıyla doğru değildir. Tecavüz ve cinsel saldırı kadın-erkek arasındaki güç eşitsizliklerinden bağımsız düşünülmemelidir. Kadına tecavüzün zeminini hazırlayan toplumsal koşulların önünü kesemeyen anlayış, bütün suçu suç eylemini gerçekleştiren tecavüzcüye yıkarak, onu da idam ederek sorunun çözüleceğini sanıyor.
Oysa toplumsal yozlaşmaya neden olan açıklamalar yapan bilir kişilerin sözlerinin satır aralarında, çocuğa istismarı görmek, kadına şiddetti övgüyü görmek mümkündür.
Dünyanın tek ayrıcalıklı sınıfı olan çocuklara yapılan tecavüz ve istismar eylemleri üzerinden, siyasi rant sağlamaya çalışanların da, çocuk istismarcılığı yaptıkları açıktır.
Toplumu derinden etkileyen tecavüz olaylarının son bulmasının veya en aza inmesinin yollarından biri tabi ki caydırıcı cezalar olacaktır. Lakin, tek başına cezaların caydırıcı olması da yeterli gelmemektedir. Bunun örnekleri idam cezalarının uygulandığı ülkelerde görülmektedir. Bütün araştırmalar ortaya koymakta ki idam cezasının olduğu ülkelerde cinsel şiddet ve cinayetlerde azalma olmuyor. İdam cezasının olduğu Hindistan, Afganistan, Pakistan, Suudi Arabistan, Irak, İran gibi ülkelerde tecavüz oldukça yaygın. Demek ki idam öne sürüldüğü gibi kadına karşı şiddetin önüne geçebilecek caydırıcılıkta değil.
Üstelik Türkiye’de idam cezası olduğu süre içerisinde tek bir erkek tecavüz nedeniyle idam edilmedi.
Bunun aksine 10’u aşkın kadın sadece erkek öldürdüğü için idam edildi.
Ülkemizin içinde bulunduğu bu durumun çözümü ceza yasalarında değil, daha derinlerde bir yerlerde olduğunu hep beraber düşünmekte yarar var!