Türkiye’yi yasa boğan Enes Kara ölümü | Elazığ’da bir haftada arka arkaya 4, bir ayda 5 genç yaşamına son verdi

Elazığ’da bir haftada arka arkaya 4, bir ayda 5 genç yaşamına son verdi. Tıp öğrencisi Enes Kara’nın ölümüyle gündeme gelen intiharların perde gerisinde ne var? Psikolog, psikiyatr ve sosyolog değerlendirdi

Türkiye’yi yasa boğan Enes Kara ölümü | Elazığ’da bir haftada arka arkaya 4, bir ayda 5 genç yaşamına son verdi

Gazi Caddesi’ndeki Belediye İş Merkezi’nin en üst katına çıkan Suriyeli sığınmacı kadın, 10. kattan aşağı atladı. Yolda geçen bir vatandaşın üstüne düşen ve ismi öğrenilmeyen kadın yaşamını yitirirken, V.G. isimli vatandaş ağır yaralandı.

“Ölürsem eğer kimse bundan sorumlu değildir” notu bırakarak kayıplara karışan gencin cansız bedeni boş bir arazide bulundu. Cesedin hiçbir eşyasını almadan evi terk eden 21 yaşındaki Ferhat Eren’e ait olduğu tespit edildi.

Bu iki hadise 2021’in son aylarında Elazığ’da yaşanan trajik olaylardan. Yerel yayın yapan Elazığ medyasında benzer haberlerin sıklığı dikkatlerden kaçmıyor.

Türkiye’yi yasa boğdu

Video çekerek hayatına son veren tıp fakültesi öğrencisi Enes Kara da bu yolu seçenlerden biri oldu. 

“Beni burada kalmaya zorladılar, yaşama sevincimi kaybettim” sözlerini kullanan Kara, Türkiye’yi yasa boğdu.

Kara’nın ölümüyle tekrar gündeme gelen intihar vakalarının sonu gelmiyor.

Özellikle Elazığ’da Enes gibi yaşamına son veren gençlerin sayısında artış olduğu iddia ediliyor.

Edinilen bilgilere göre sadece bir hafta içinde peşi sıra 4 genç canına kıydı.

Bunlardan biri de 19 yaşındaki bir başka öğrenciydi. Aslen Mersinli olan öğrenci, evinde ölü bulundu. Vali Fahri Bey Caddesi üzerindeki apartmanda kalan Fırat Üniversitesi öğrencisi, kaldığı evin odasında hayatına son verdi.

Bir başka intihar olayı da cami tuvaletinde yaşandı. 32 yaşındaki vatandaş, İzzetpaşa Camisi’nin tuvaletinde silahla hayatını sonlandırdı.

Çaydaçıra Mahallesi’nde ise 25 yaşındaki bir başka genç, evinde ölü bulundu.

Bunlar ise bir hafta içinde arka arkaya yaşanan intihar vakalarından bazıları.

Elazığ’da bir ay içinde ise en az 5 kişinin canına kıydığı ifade ediliyor. Şehirdeki hassasiyet nedeniyle isminin yazılmasını istemeyen bir gazeteci, gençler arasında intiharın artmasından ciddi şekilde endişe edildiğini söyledi.

“Umutsuzluk ve karamsarlık var”

Olumsuz vakaların örnek teşkil etmemesi için Elazığ Emniyet Müdürlüğü’nün özel bir çaba gösterdiğini bu nedenle yaşamına son veren kişilerin isim, fotoğraf ya da videolarının gösterilmemesi hususunda çağrıda bulunduğunu aktaran gazeteci, “19 ve 20 yaşındaki gençler, Fırat Üniversitesi’nin öğrencileriydi. 32 yaşında cami tuvaletinde bir vatandaş, 25 yaşındaki genç ise evinde canına kıydı. Bunlar dikkatleri ister istemez intihar olaylarına çevirdi” dedi.

“Enes Kara’nın vefatı, gençleri olumsuz etkiledi. Toplumun psikolojisi bozulmasın diye benzer haberler verilmek istenmiyoruz” diyen gazeteci, “Sadece Elazığ’da değil, Türkiye genelinde intihar vakaları çok yaşanıyor ama fazla yansımıyor. Umutsuzluk ve karamsarlık var. Gençlerin yaşama sevinçlerini kaybettiklerini ifade ediyor uzmanlar” diye konuştu.

“Uzmanlar dışındaki kişilerden destek almaya çalışanlar…”

Kentte görev yapan Psikiyatr Dr. Ömer Deniz ise psikolojik destek alan bireylerin sayısının oldukça az olduğuna dikkati çekti.

Türkiye’de psikiyatri yatak ve uzman sayısı bakımında Elazığ’ın ilk üç sırada olduğunu savunan Dr. Deniz, bunun “büyük bir şans” olduğunu belirterek, Elazığlı vatandaşların buna rağmen uzmanlar dışındaki kişilere başvurduğunu söyledi.

Bölgede yayın yapan Hakimiyet gazetesine ayrıntılı bir değerlendirmede bulunan Deniz, “Türkiye’de psikiyatri yatak ve uzman sayısı olarak istatistik yaparsak Elazığ’ın ilk üç arasında yer aldığını rahatlıkla görebiliriz. İlimizde yaklaşık 100 yıllık geçmişi olan bir ruh sağlığı hastanesi bulunmaktadır. Fırat Üniversitesi, şehir hastanesi, özel hastane ve özel kliniklerimiz var. Buralarda hizmet veren çok iyi uzmanlarımız var. Elazığ’ın bu konuda çok şanslı olduğunu düşünüyorum. Şansızlığımız ise şu ne yazık ki insanlar uzmanların dışındaki kişilere başvurarak destek alamaya çalışıyor” diye konuştu.

“Zor bir süreçten geçiliyor, her şeyin bir çaresi vardır”

Son yıllarda yaşanan olayların insanları karamsarlığa ve mutsuzluğa ittiğinin altını çizen Deniz, “Zor süreçlerden geçtik. Bazı olaylar o anda bir kısım insanı etkiler ama asıl etkileri aylar sonra ve yıllar sonra ortaya çıkar. Dolayısıyla sosyal, iş yaşamı bozulan kişilerin psikiyatri uzmanına başvurması gerek. Mutsuzluk içinde zaman zaman bulunabilecek bir durumdur ama çözümsüz bir durum değildir. İntihar nasıl önlenebilir bir davranışsa, mutsuzluk da tedavi edilebilir, düzeltilebilir bir durumdur” ifadelerini kullandı.

“Ailelerin bu durumlarda çaresiz olmadıklarını bilmeleri lazım” diyen Dr. Ömer Deniz, “Bu hayatta her şeyin bir çaresi vardır. Ben bu hayatta ölüm dışında her şeyin bir çaresi olduğunu düşünüyorum” yorumunu yaptı.

“Karamsar ve depresif bir ruh hali…”

Prof. Dr. Mehmet Kerem Doksat da intihar vakalarının birçok sebepten kaynaklandığına dikkati çekti.

Nedenleri anlamak için öncelikle Abraham Maslow’un temel ihtiyaçlar hiyerarşisini gözden geçirilmesi gerektiğine işaret eden Doksat, “Maslow’un hiyerarşisindeki ihtiyaçlar arasında yiyecek ve giyim gibi fizyolojik ihtiyaçlar, iş güvenliği, iş güvencesi gibi temel güvenlik ihtiyaçları, arkadaşlık ve sosyal destek algısı gibi sosyal ihtiyaçlar, benlik saygısı ve kendini gerçekleştirme yer alır” dedi.

Enes isimli gencin intihar mektubu niteliğindeki son videosunu izlediğinde bunun bir cemaat evinde kalarak tıp fakültesine devam etmekte olduğunu, derslerin zaten çok ağır bir tempoda geçtiği, ek olarak dini ritüellerini yerine getirme zorunluluğunun kendisi üzerinde aşırı psikolojik ve fiziksel baskı oluşturduğun anlaşıldığını söyleyen Prof. Dr. Doksat, “Ders konsantrasyonunun zayıf olduğunu, tıp fakültesinden mezun olabilse dahi, hekimlerin ülkemizde önünün artık açık olmadığını, iş ve temel güvenlik ihtiyaçlarının tehlikede olduğuna dair algısını, üniversite sınavına girip de başka bir bölüm kazanacak güdülenmesinin olmadığını, ailesine bu durumunu açık edecek cesaretinin kalmadığını ve sonuç olarak tıbbi açıdan karamsar ve depresif bir ruh hali içinde olduğu ve intihar etmeyi kurguladığı tespit edilmiştir” yorumunda bulundu.

“Gelecek kaygısı, baskı, güvensizlik, ruhsal bunalıma girme…”

Prof. Doksat, bu ve bunun gibi gençleri bu noktaya sürükleyen hususları şu şekilde özetledi:

Olağan dini eğitimin haricinde, katı (dini) kurallara, ritüellere riayet etme baskısı algılama,
Ailesi tarafından dahi anlaşılamama ve sahip çıkılamama kaygısı,
Akademik ve duygusal açıdan örselendiği durumlarda ailesi tarafından sahip çıkılmıyor algısı ve katı dinî ritüellerin arasında sıkışmışlık hissi,
Gelecek kaygısı,
Merkezi ve ailevi otoriteye güven kalmaması,
Genel sıkışmışlık hissi içinde ruhsal bunalıma girme (major depresyon).
Majör depresyonun temel belirtileri olan, hayattan keyif almama, çaresizlik ve umutsuzluk duygusu içinde ölüm düşüncelerinin eşlik etmesi.
Gençlerde kendini gerçekleştirme, benlik saygısı, sosyal destek algısı, gelecek ve iş güvenliği algısı gibi temel ihtiyaçların doğru ve uygun şekilde karşılanması gerekmektedir.

“‘Eti senin kemiği benim’ şeklindeki kör teslimiyetçilik terk edilmeli”

Prof. Doksat’a göre eğitimcilerin, yurtlardaki kurum yöneticilerinin, okuldaki yöneticilerin ve ailelerin gençlerden gelen tükenmişlik ve depresyon sinyallerine karşı bilgi sahibi olmaları, duyarlı davranmaları ve doğru zamanda doğru müdahaleyi yapmaları gerekli.

Dogmatik ve katı kuralların gençleri büyük bir çaresizliğe sürükleyebilidiğine vurgu yapan Doksat, sözlerini şöyle tamamladı:

“Doğru destek sistemlerini bulmada çaresizlik ve tükenmişlik yaratacağını ve kolaylıkla pes etme yoluna başvurabileceklerini göz ardı etmemek gerekir. Ailelerin daima çocuklarının yanında olmaları, ‘eti senin kemiği benim’ şeklindeki kör teslimiyetçi anlayıştan arınmış halde çocuklarının eğitim ve öğretim hayatlarına yön vermeleri gereklidir.”

“Büyük sarsıntı anlarında ortaya çıkan bir vaka”

Konunu bir de sosyal boyutu bulunuyor. İstanbul Sebahattin Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ergün Yıldırım ise olayın sosyolojik yönünü yorumladı.

Kendisi de Elazığlı olan Yıldırım, hem dünya hem de Türkiye genelinde intiharların sosyologlarca “büyük sarsıntı anlarında ortaya çıkan bir vaka” olduğu şeklinde değerlendirildiğini kaydetti.

Büyük sarsıntı, ekonomik krizler, iflas durumu ve aşırı kuralsızlık gibi hadiselerin insanları aşırı derecede sarsabildiğine dikkati çeken Prof. Dr. Yıldırım, “İnsanlar sarsılınca kendilerini toparlayamıyor ve dolayısıyla da dengeyi kurmaktan zorlanıyorlar” ifadelerini kullandı.  

“Krizlerin ürettiği sarsıntı intihara götürüyor”

Yaşanan krizlerin eski şartları geçersiz kılabildiğini, meydana gelen yeni şartları da henüz belli olmaması nedeniyle insanların dengesizleştiğini bunun sonucunda ise olumsuzlar yaşanabildiğini vurgulayan Yıldırım, şunları söyledi:

“Bu dengesizlik içinde insanların bazıları intihar dediğimiz birtakım tutumlara yöneliyor. Türkiye de çok büyük bir krizden geçiyor. Bu kriz, ürettiği sarsıntılar nedeniyle insanları birtakım intiharlara götürebiliyor. Bunun dışında intiharların ailenin özel durumu, insanların akran grubuyla olan özel ilişkileri, psikolojik sorunlar ve birtakım özel durumdan da kaynaklı olabilir, yaşanabilir elbette.”

“Sorumluluk makamındakilerin ümit vermesi gerekiyor”

Ergün Yıldırım ne yapılması gerektiği noktasında ise bazı önerilerde bulundu.

Buna göre sorumluluk makamında bulunanların kesinlikle topluma ümit vermeleri gerekiyor.

“İnsanlara umut vermek önemli ama bu umut da yalan olarak algılanırsa çok daha vahim sonuçlara yol açabilir” uyarısında bulunan Yıldırım, şöyle devam etti:

Eğer sürekli söylenenler gerçekleşmiyor ve yalan olarak algılanıyorsa kitleler, o zaman yeni söylemlere de pek itibar edilmez. Burada toplumda daha bilimsel olarak itibarı olan, psikiyatrist ve psikologlar, devreye girmelidir. Bilim insanlarının topluma yönelik olarak daha teskin edici açıklamalarda bulunmaları, aileleri yönlendirmede tavsiyelerde bulunmaları gerekir.

“Tartışmanın din üzerinden yürütülmesi doğru değil”

Yaşamına son veren Enes Kara’nın yaşadığı ev ortamı üzerinden bir dini tartışmanın yürütülmesini doğru bulmadığını vurgulayan sosyoloji profesörü Ergün Yıldırım, şöyle konuşarak sözlerini tamamladı:

“Bu dini tartışmalar özellikle belli bir toplumsal kesim tarafında yapılıyor. Ve çok indirgemeci bir yaklaşım da sürdürülüyor. Laiklik, karşıtlığı üzerinden bir okuma gerçekleştiriliyor. Sonra da bu tamamıyla din ile açıklanıyor. Elbette ailelerin ve yurtların hataları olabilir. Ama intiharı bir cemaat olgusuna indirgemek, onunla özdeşleştirmek veya sadece dine indirgemek çok yanlış bir şey. Genelleme yapmak doğru değil.” / The Independentturkish

Yayınlama: 13.01.2022
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.