Irkçı Mısınız? |Hayır Demeden Önce Bir Düşünün

Toplum olarak basit bir şekilde hatta geleneksel olarak öncelikle isminden önce nerelisin sorusunu sorarız. Çünkü zihnimizde biz ve onlar gibi kalıplar vardır ve cevap ararız. Nereden geldiği, hangi düşünce yapısını temsil ettiğine dair yargılara sahibiz.   Biz yapmıyoruz desek de yapıyoruz.  Çok masum bir sorunun temelinde yatan, aslında ırkçılığın kabuk bağlamamış ham hali vardır.  İnsanların yaşadıkları […]

Toplum olarak basit bir şekilde hatta geleneksel olarak öncelikle isminden önce nerelisin sorusunu sorarız.

Çünkü zihnimizde biz ve onlar gibi kalıplar vardır ve cevap ararız.

Nereden geldiği, hangi düşünce yapısını temsil ettiğine dair yargılara sahibiz.  

Biz yapmıyoruz desek de yapıyoruz. 

Çok masum bir sorunun temelinde yatan, aslında ırkçılığın kabuk bağlamamış ham hali vardır. 

İnsanların yaşadıkları coğrafyanın koşullarına göre, kültürel ve biyolojik yapısında oluşan farklılıklar ve farklılaşan insan doğasının kendi grubunun özelliklerini ön plana çıkarmasıyla, ırkçılığında temelleri atılmıştır.  

Muhakkak ki 19’uncu yüzyılda, Avrupalı filozoflar tarafından bir ideoloji olarak sistematik hale getirilen ırkçılık anlayışının köklerini, eski Yunan, Roma ve Mısır medeniyetlerine kadar götürmek mümkündür. 

11 Eylül sonrası yükselmeye başlayan İslam karşıtlığı akımı, 2011 Suriye iç savaşından sonra ortaya çıkan ve yüzyılın en trajik hadiselerinden biri olan göç dalgası ve mülteciler meselesi, Avrupa’da son dalga ırkçılığın yükseltilmesine sebep olmuştur. 

Yükseltilmesine neden oldu derken, bu bir varsayım veya komplo teorisi olarak ileri sürdüğüm bir düşünce değildir.  

Zira, ırkçılık Avrupa dahil dünyanın diğer ülkelerinde de, sistemlerin devamlı yedek gücü olarak, kullanılmak için saklı tutulmuştur.  

Nasıl ki Versay Antlaşması ile eli kolu bağlanmış Alman sermayesi Hitler’i doğurduysa, bu günde faşizm, sermayenin yedek gücü olarak ve kullanılmak üzere saklı tutulmaktadır.  

Bu nedenle, Almanya başta olmakla birlikte, Avrupa ülkeleri aşırı sağ yapılanmalara göz yummuşlardır.  

Avusturya bu güne kadar, aşırı sağ yapılanmalara getirildiği ileri sürülen yasakları söylerken, önüne ve arkasına, ‘’siyasal İslam’’ ibaresini ekleyerek, ‘’o nun gibi’’ yasaklandı demiştir.  

Yani faşist sağ yapılanmaları yasaklıyoruz derken, Siyasal İslam’ın da yasaklandığını hatırlatma ihtiyacı duymuştur.  

Bu açıklama şekli bile, aşırı sağın hedefine Müslüman göçmenleri koymaya yetmektedir.  

Almanya’da dokuz kişinin öldürüldüğü ırkçı saldırı sonrasında, Avusturya medyasında, bilir kişilerin değerlendirmeleriyle, Neo-Nazi Kimlikçiler Hareketi’nin artık eskisi gibi bir etkisinin kalmadığı ve kitlesinin azaldığı yer aldı.  

Avusturya medyasına bu emri hangi kurum verdi bilemiyorum, bildiğim tek şey, gözler aşırı sağ yapılanmalara çevrilmişken, Kimlikçiler Hareketini aklar gibi bir yayın yapmak, kitlelerin korkusunu azaltmak için yapılmış olsa bile, stratejik bir yaklaşımdır.  

Oysa, daha gecen hafta bizzat benim yaptığım haberde, aşırı sağ Kimlikçiler, posta kutularına bıraktıkları broşürlerle yabancıları hedef göstermiştir.  

Kimlikçiler Hareketi lideri Martin Sellner, kentlerde hücre toplantıları yaptığını bizzat buradan fotoğraflarıyla yayınlamıştık.  

Bizim bildiğimizi, Avusturya istihbarat birimleri bilmiyor mu?

Tabi ki biliyor.  

Martin Sellner ile bizzat görüşmemde, yabancı olduğum için benimle görüşme yapmak istememişti.

Zoraki bir iki kelime sarf etti. Bu kadar kibirli bir insanın ırkçı olmaktan başka bir şansı da yok zaten.

Aynı Sellner dün, sosyal medyadan yaptığı açıklamada, Almanya saldırısını düzenleyenin, sağcı olmadığını ve onun bir deli olduğunu yazdı.  

Strache, Martin Sellner gibi Avusturyalı ırkçılar, keza Türk milliyetçiliğini ırkçı boyutta yaşayanlar dahil, bir çok kişiye bizzat ‘’ırkçı mısınız?’’ sorusuna hiçbiri ırkçıyım yanıtını vermemiştir.  

Çünkü kimse bunu kabul etmek istemez.

En başta belirttiğim gibi, masum bir soru gibi görünen ‘’nerelisin’’ sorusu, her şeyin başlangıcıdır.

Ama hiç birimiz kabul etmeyiz bu gerçeği.  

Avrupa’da ırkçı saldırıların yükselmesi, beraberinde sistemini doğuracaktır.

Bu sisteme karşı koyacak bir Sovyet Kızıl Ordu’su da yok artık.  

Zira artık Post-modern devir hüküm sürmekte ve bu dönemin siyasi ve ekonomik paradigmasını şekillendiren Küreselleşmedir.  

Bütün bu yaşanılanların ışığında, biz göçmenlere düşen, Avusturyalı anti-ırkçı çevrelerle, bütün önyargılarımızdan sıyrılarak, birlikte hareket etmeliyiz.

Irkçılığın en büyük panzehiri, ırkçılık yapan unsurlarla aynı ulustan olan, ilerici-demokratlarla bir araya gelerek, halkların kardeşliğini ve bir arada huzur içinde yaşanabileceğini göstermektir.  

Unutulmaması gereken; Naziler ilk başta çok güçlü, Yahudiler de örgütlü değillerdi. 

İş bu durum Yahudilerin trajik sonunu getirdi.

Bugün aşırı sağ çok güçlü görünmeyebilir, hatta hükümetler onlara kısıtlayıcı yasalar, kınayıcı açıklamalar da bulunuyor olabilir.

Bu bizim ırkçılığa karşı güçsüz olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor.

Çünkü bizlerde Nazi Almanyası dönemindeki Yahudilerin, ”ne olabilir ki” düşüncesine sahibiz… 

Yayınlama: 21.02.2020
A+
A-
Bir Yorum Yazın

Ziyaretçi Yorumları - 0 Yorum

Henüz yorum yapılmamış.