Korona Virüsü Hükümete Bulaştı
“Günlük hayata hızla getirilen sert kısıtlamalardan, otoriter devlet ya da ekonomiye zarar veren ‘kitle histerisi’ olarak şikayet edenler, bu düşüncelerini bekleyen acı sona kadar ilerletmekten kaçmasın. Aşırı sertlik eleştirisi ancak Korona pandemisi hükümetin söylediğinden daha az tehlikeli olsaydı mantıklı olurdu. Ancak bu, uzmanların değerlendirmeleriyle çelişmekte. Onlar önlemlerin gevşetilmesi yönünde erken atılmış her adımının bedeli olacağını […]
“Günlük hayata hızla getirilen sert kısıtlamalardan, otoriter devlet ya da ekonomiye zarar veren ‘kitle histerisi’ olarak şikayet edenler, bu düşüncelerini bekleyen acı sona kadar ilerletmekten kaçmasın.
Aşırı sertlik eleştirisi ancak Korona pandemisi hükümetin söylediğinden daha az tehlikeli olsaydı mantıklı olurdu.
Ancak bu, uzmanların değerlendirmeleriyle çelişmekte.
Onlar önlemlerin gevşetilmesi yönünde erken atılmış her adımının bedeli olacağını söylüyor ve bu bedel yeni ölüm vakaları demek.”
Der Standard gazetesi, normal hayata çok çabuk geçmenin doğuracağı sonuçlar konusunda bu şekil uyarıda bulunuyor.
♦
Avusturya Hükümeti tarafından, salgının kontrollü bir şekilde sürdüğü algısı kamuoyunda yaratılıp, üretimi durdurulan sektörlerin tekrardan kademeli olarak açılması ve kısa vadeli tedbirlerle yola devam etme kararı ne sonuçlar doğurabilir?
Avusturya’nın tedbirlerden erken vazgeçmesi, bilim insanlarının öngörüleri ve Başbakanın daha önceki sarf ettiği, ‘’Her Avusturyalının, korona virüsünden ölmüş bir tanıdığı olacak’’ veya fırtına öncesi sessizliği yaşıyoruz’’ sözlerini bir araya getirdiğimizde, bu yöntemle sonuç olarak daha fazla vatandaşın yaşamını yitirmesi olasılığı güçlenmektedir.
♦
Peki hükümet (devlet) böyle bir hata yapar mı?
İktidar güçleri, güçlerini kaybetmemek için, iktidarlarını tehdit edecek gelişmeler karşısında kumar oynayabilmektelerdir.
Üretimin durdurulması, beraberinde ekonomik dar boğazı doğuracağından, yani işsizliğin artması, orta direğin iflas etmesi, dolayısıyla hayatın her alanında hükümete karşı, korona virüsünden bağımsız olarak oluşacak hoşnutsuzluk, iktidarın sallanmasına neden olacaktır.
Zira halk, Platon’un devlet teorisini ortaya attığı günden beri, toplumsal felaketlerde hatta bireysel olumsuzluklarda bile, devleti çözüm üretici olarak görmüştür.
Devlet bunun için vardır…
Bazı çevrelerce, ‘’devlet ne yapsın!- salgın var’’ gibi söylemler, devletin yapmakla yükümlü olduğu ve sorumluluğunu yerine getirmesi gerektiği gerçeğini değiştirmiyor.
Aksine, devlet daha ne yapmalıydı arayışına girilmelidir.
♦
Devletler yaptıklarıyla övünemez, çünkü mecburdur.
Aynı durum bayraklarla havalimanlarından, Türkiye’ye yolcu gönderenler için de geçerlidir.
Bir devlet vatandaşını salgın döneminde başka bir ülkede bırakmamalıdır.
Bunu yaparken büyük bir başarı sağlıyormuş gibi siyasi propaganda yapılmamalıdır.
Zira, devlet vatandaşını başka bir ülkeden alıyorsa-ki almak zorunda, zaten propagandaya da ihtiyacı yok demektir.
♦
Avusturya hükümetinin salgından en az ekonomik zararla çıkmak istemesi, salgınla mücadele sürecinin ilk günlerinde pek anlaşılamamıştı.
Ama şimdi biraz daha netlik kazandı.
Hükümet insan sağlığından çok, sermaye gruplarının yapacağı zararı en aza indirmeye çalışmakta olduğu görülmekte.
Bunu hazineden verilen yardımların dağıtılmasındaki adaletsizlikten de görmek mümkün.
Ayrıca, turizm sektörünün baskıları üzerine, en büyük turist grupların geldiği Almanya ile sınırları açmanın hesabını yapmakta.
♦
Öngörülen en tehlikeli ekonomik gelişmeler ise, salgının tamamen kontrol altına alındığında, korana salgınının toplum üzerinde yaratacağı, korku ve güvensizliğin oluşturacağı yeni ilişkiler ağı olacaktır.
Yeni ilişkiler ağı, yeni davranış biçimleri doğuracak ve toplumda bir güvensizlik dalgası yayılacak.
Özellikle sağlık noktasında başlayacak olan bu güvensizlik, kendisini alışverişlerde hissettirecek.
İnsanlar tekelleşmiş markalara yönelecek ve yerel küçük esnaf zaten kapalı olduğu günlerin kira borçlarını ödeyemeden iflas edecek.
Bunu basit bir dille ele alırsak, vatandaş salgının üzerinde bıraktığı korkuyu aşana kadar, bir büfe dönerine, Mcdonald’s hamburgerini tercih edecek.
İnsanlar bir araya gelerek kafelerde oturmaya çekinecek ve restoranlarda yemek yeme alışkanlığını frenleyecek.
♦
12 saat çalışmanın yolu açılmışken, büyük şirketler daha çok fazla mesai ile işçinin karşısına çıkacak.
İşsizliğin yarım milyonun üzerine çıkması, işverenlerin işçiyi, işten çıkartmakla tehdit ederek daha fazla emeğini sömürmesine ve işçiye AMS ile bir olup psikolojik baskı uygulayacaklar.
Salgın günlerinde üretim- kazanç yapmadan harcama yapanlar, bankalar aracılığıyla borçlandırılıp, sermaye gruplarının modern köleleri haline getirilecekler.
İşçi Bulma Kurumu, işsizlik rakamlarını bahane ederek, işsizleri çok rahatlıkla, eyalet dışındaki işyerlerine gönderecek ve çalışmaya mecbur bırakacak.
♦
Taşeron firmalar tekrardan palazlanacak.
AMS ile anlaşmalarını daha da derinleştirip, işsizleri şirketlere pazarlayarak rant elde ederken, kendileriyle çalışmak istemeyen işsizleri, AMS’ye ihbar ederek, işsizlik maaşı alan işsizlerin maaş cezası yemelerini sağlayacaklar.
Bu örnekleri çoğaltmak maalesef çok kolay…
Diğer yandan, hükümet ileriki dönemlerde, bütçe açığı yaşayacak ve bu açığı kapatmak için çeşitli – fark edilmesi güç sandığı yeni vergiler getirmeye çalışacak.
Hükümetin getireceği yeni vergilerin topluma yansıtılması konusunda bulvar medyası devreye girecek.
♦
Yani 38 milyar yardım bütçesi yine bizlerden alınacak.
♦
Tabi bunlar bir varsayım.
Birde hükümetin bütçe açığını yönetemeyip panik halinde zamlara yüklenmesi de ihtimaller arasında.
Ve ya, güç tazelemek ve güven yenilemek için erken genel seçimler, 2020 yılının sonuna doğru yapılması da, ihtimaller arasında yerini almakta.