Viyana Seçimleri | ‘’Üç Partinin Argümanı Göçmenler’’
Birinci ve İkinci Cumhuriyet dönemlerinin neredeyse bütün seçimlerini kazanmış bir siyasi partiye karşı durmak, ona karşı siyaset üretmek çok zor olsa gerek. Viyana, monarşiden sonra hep aynı parti tarafından yönetilmiştir. Dolayısıyla belediyecilik anlamında ve kat ettiği yol bakımından, kent Sosyal Demokratların (SPÖ) kalesi olarak ta görülmektedir. 11 Ekim’de eyalet seçimleri yapılacak ve seçimlere dokuz parti […]
Birinci ve İkinci Cumhuriyet dönemlerinin neredeyse bütün seçimlerini kazanmış bir siyasi partiye karşı durmak, ona karşı siyaset üretmek çok zor olsa gerek.
Viyana, monarşiden sonra hep aynı parti tarafından yönetilmiştir. Dolayısıyla belediyecilik anlamında ve kat ettiği yol bakımından, kent Sosyal Demokratların (SPÖ) kalesi olarak ta görülmektedir.
11 Ekim’de eyalet seçimleri yapılacak ve seçimlere dokuz parti katılacak.
Siyasi partilerin seçim kampanyalarına başladığı şu günlerde, partilerin seçim vaatlerini okuyor, dinliyoruz.
Peki verilen vaatleri ve mesajları nasıl okumalıyız?
Her şeyden önce, partilerin seçim programlarına göz atarak, neyi – nasıl yapacaklarını görebilir, mantık yürütebiliriz.
Bazı partiler, seçim kampanyalarının odak noktasına ‘göçmenleri’ oturtarak, en kolay yolu seçmiş oldu: ‘’Popülizm’’
Halk Partisi (ÖVP), Özgürlük Partisi (FPÖ) ve Türk muhafazakâr çevrelerin bir araya gelerek kurduğu, seçimlerin küçük partisi SÖZ.
Bu üç partinin odak noktası ve ortak noktası Viyana’da ve hatta ülkede yaşayan iki milyonun üzerindeki göçmenler oldu.
Seçimlere katılan hiçbir partinin, Viyana belediyesine, belediyecilik kapsamında veya anlayışında yeni-değişik bir fikir getirememesi-üretememesi, böyle bir fikri ön plana çıkartamaması, Viyana seçimlerinin aslında galibini işaret etmektedir.
Belediye yönetimine getirilen eleştiriler, genelde ve tamamen göçmenlere odaklı olup, hizmet odaklı bir yaklaşım sergilenmemektedir.
’Popülizm’
Viyana seçim kampanyası yürüten partiler, siyasetlerini, farklı fikirlerin çatışması ve uzlaşı süreci içerisinde bir sonuca bağlanması ve ortak iyiliğe ulaşılması şeklinde ele almayarak, bir tarafın iyiliğe ulaşmasının, diğer tarafın bertaraf olmasına bağlamaktadırlar.
Bu nedenle, miting alanında göçmenlerin kurduğu parti, ‘’Arslan ayağa kalktı artık’’ diyebilmekte, buna karşılık, FPÖ ‘’ayağa kalktığın orman benim’’ yanıtını verebilmektedir.
Her iki partinin ortak noktası, göçmenler ve göçmenlerin sorun-ları üzerinden siyaset üretmeleridir.
Biri Ibiza’da, ülkesini Rus zenginlere satan bir genel başkan eskitmenin travmasında, diğer taraf ise matematiksel bir gerçekliğin pençesinde.
Dolayısıyla her iki tarafta, CHE’nin kapitalizme karşı çıtayı yüksekte tutmak için sarf ettiği, ‘’mantıklı ol ve imkansızı iste’’ söylemini Viyana seçimlerine uyarlamış gibiler.
FPÖ’nün seçim programındaki birçok madde, AB göçmenler ve uyum yasalarına ve hatta temel insan haklarına aykırı. FPÖ seçimleri kazanmış olsa bile, bunları uygulayabilir olması çok zor.
Öte yandan, Viyana’da 76355 kişi Türkiye kökenli. Bunun 45 818 Avusturya vatandaşı.
Viyana’da Türkiye doğumlu ama Avusturya vatandaşı 30.258 kişi 16 yaş üstü.
Anne ve Babası Avusturya vatandaşı olduktan sonra doğanlarında bu rakamların içerisinde olmadıklarını var sayarsak, Viyana’da yaklaşık 40 bin Türkiye kökenli – Avusturya vatandaşının seçme hakkı bulunmakta.
40 Bin kişinin tamamının sandığa giderek aynı partiye oy verdiği varsayılacak olursa, 2020 seçmen rakamlarına göre, 40 bin kişinin vereceği oy oranı yüzde 4 olabilmekte.
En son yapılan Avusturya Erken Genel Seçimlerinde, sandığa giden Türkiye kökenli-Avusturya vatandaşlarının toplam sayısı 32 bin civarında idi.
FPÖ’nün Avusturyalıların milliyetçi duygularını okşadığı gibi, SÖZ partisi de, Türkiye göçmenlerinin milliyetçi ve dini yanlarını okşuyor.
Viyana seçimlerinde bir başarı elde edemeyeceğini bilen, federal hükümetin büyük ortağı Halk Partisi (ÖVP) ise Popülizmi doruklarda yaşatıyor.
Öyle ki, seçimler yaklaştıkça Başbakan Sebastian Kurz (ÖVP), NATO’nun devreye girdiği bir konuda, Türkiye hakkında fikir yürütüyor, mültecilerin sınır kapılarına dayanmasının üzerinden aylar geçmesine rağmen, Yunanistan üzerinden, Türkiye ile suni gündem yaratıyor.
Avrupa’nın önceliklerinden olan korona salgınını bile es geçerek, Maliye Bakanlığını beceremeyen, şimdilerde Viyana Belediye Başkanı adayına, gündem yaratmaya çalışmakta.
Seçimlerde, genelde göçmenlere, özelde ise Türkiye göçmenlerine oynayan ÖVP, Türkiye hakkında söyleyeceği olumsuz her şey için, Ankara’dan bir yanıt geleceğini bildiği için, gerilim yaratmak ve ondan yararlanmak ÖVP için çok zor olmuyor.
Türkiye ile gerilim yaratan Başbakan, topu başkan adayına atarak hamle yapmasını sağladı. ÖVP adayı ikinci gün, ‘’Almanca bilmeyenlere, belediye evi vermeyeceğiz’’ vaadini ortaya attı.
İşte bütün bunlar popülist politikaların, bize yansımasıdır.
Zira, popülist söylemler genel itibariyle “biz” ve “onlar” ikilemine dayandırılmaktadır.
Sağ popülizm, onlar öznesini tanımlarken kapsamı genişleterek kimliksel farklılıkları da işaret eder ve sosyo-politik bağlamda göçmen karşıtlığıyla beslenmektedir.
Sosyal demokrat Viyana yönetimi, seçim kampanyası başlarken yayınladığı şu bildiri önemliydi: ‘’Seçimlerde aşağılayıcı, ötekileştiriçi ve ırkçı söylemlerden uzak durulmalı.’’
Evet…
Öncelikle sandığa gitmeliyiz ki, önemsenelim (…)
Sonra da, varlığımızı marjinal çıkışlarla değil, bizimle beraber yürümek isteyen yerli halkla beraber göstermeliyiz…