Korona Salgınının Bitmesi mi? | Yasakların Kaldırılması mı?
Tam olarak bir yıl önce, 25 Şubat’ta Avusturya’da ilk korona vakası teyit edildi. 2020 yılı bir diğer salgının ise bitişinin yüzüncü yıldönümü. Nazım Hikmet’in ‘’Kuvayı Milliye Destanı’’nda, Metin Eloğlu’nun, ‘’Lokman Hekimin Sev Dediği’’ şiirinde bahsettiği İspanyol gribi, 1920 yılında arkasında 50 milyon dolayında insanın cansız bedenini bırakarak bitmişti. ‘’Yarın sabahlar seni sevdiğim için icat edildi […]
Tam olarak bir yıl önce, 25 Şubat’ta Avusturya’da ilk korona vakası teyit edildi.
2020 yılı bir diğer salgının ise bitişinin yüzüncü yıldönümü.
Nazım Hikmet’in ‘’Kuvayı Milliye Destanı’’nda, Metin Eloğlu’nun, ‘’Lokman Hekimin Sev Dediği’’ şiirinde bahsettiği İspanyol gribi, 1920 yılında arkasında 50 milyon dolayında insanın cansız bedenini bırakarak bitmişti.
‘’Yarın sabahlar seni sevdiğim için icat edildi
Penisilin halk şiiri canlı sinema
Mapusaneler Yedi düvel harbi İspanyol nezlesi
Sultan Hamid Don Civani
Ne bilsinler seni sevdiğimi’’ / Metin Eloğlu…
İspanyol Gribi virüsü ile Korona virüsü arasındaki en önemli farklardan birisi, İspanyol Gribinin daha öldürücü olması ve daha çok sağlıklı genç erişkinleri etkilemiş olmasıdır.
Korona virüsü ise, yaşlı ve kronik hastalığı olan insanlar için ölümcül tehlike arz etmesidir.
Günümüz şairleri, Korona salgını için şiir yazar mı bilmem ama, salgının yaşam bicimizde etkin değişikliklere neden olacağı kaçınılmaz görünüyor.
Avusturya dahil, korona salgının Avrupa’da birinci yılı.
Bir yılın sonunda bize kalan, alternatifsizliğin verdiği çaresizlik, çaresizliğin verdiği bireysel kurtuluş savaşı.
Yaşadığımız son bir yıl bize, kişisel sorumluluk konusunda ne kadarda bencil ve beceriksiz olduğumuzu gösterdi.
Toplum olarak ortak bir mantık üzerinden, koruyucu bir değer yaratamadığımız gibi, devletin yasaklarla yaratmak istediği ortak akıl ve sorumluluğu yok saydık – ona içten içe isyan ettik – zorla sağlıklı yaşam hasta eder misali.
Hem özgürlüklerimizden vaz geçmedik hem de kimse ölmesin istedik.
Toplum, salgının durdurulması için hiçbir şey yapmadı – yaptım sandı.
Devletin koyduğu yasaklara kısmen uyarak, korona salgınına karşı mücadele ettik.
En ufak bir kısıtlamanın gevşetilmesiyle, alışveriş merkezlerinde kuyruklar oluşturduk – mesafe kurallarını unuttuk.
Kuaförler isyan etti kapalı oldukları için, hükümet açtı – yine isyan ediyorlar – hayır test zorunluluğunu da kaldır – kaldırsın ki salgın bire bir hizmet veren berberlere bulaşsın, sonra da tıraş olan tüm mahalle virüsü eliyle koymuş gibi bulsun.
Restoranlar isyanda, haklılarda – Onların başı kel mi?
Metro ve otobüslerdeki kalabalıklar, restoranların açılmasını isteyenler tarafından örnek gösteriliyor.
Öyle ya, orada bulaşmıyor da – restoran ve kafelerde mi bulaşacak bu virüs.
Diyeceksiniz ki bu insanlar ne yiyecekler? Mecbur iş yerlerini açmak zorundalar?
Evet haklısınız!
Peki neden kafe ve restoranlar ve hatta korona dan mağdur olan herkes, korona tedbirlerine karşı geldiği kadar, devlet yardımlarının büyük şirketlere daha fazla verildiğine ve yine kendilerinin yardım alamadıklarına veya yetersiz aldıklarına karşın en ufak bir protesto yapmadılar?
Yani, neden protestolarının yönü, yapılan devlet yardımlarının yetersizliği yönünde olmadı?
Bize onlarca esnaf devlet yardımı alamadığını ve nasıl alabileceğini sordu. Neden alamadıklarını veya neden az aldıklarını biliyoruz.
Diğer yandan, en acı olanı da hükümetin her hafta yaptığı korona zirvesi sonrasındaki basın açıklamasını bekleyenler, ülkede korona salgının ne durumda olduğunu değil, kısıtlamaların ne kadarı kaldırılacak onu merak etmekte.
Artık ticaret ve özgürlük sağlığın önüne geçmiş, bu da bize toplumda bir diğer salgın hastalığın var olduğu gerçeğini bir kez daha hatırlatmıştır.
Marketlere saldırırcasına şeker, un, konserve ve tuvalet kâğıdı stoklayanlar, şimdilerde maske stoklayarak, benden sonrası ne yapar demeden bencilliğini göstermiştir.
Peki bunu yapanlar, hastanelerde yer kalmayınca, hastaları hastanenin bahçesinde kaldığın da ne yapacaklar? Bu zihniyetin yapacaklarını düşünmek bile istemiyorum.
Hükümet salgın sürecini çok iyi yönetti demiyorum.
Ancak, her fırsatta sağlık sisteminin ayakta kalmasına işaret etmelerinin nedeni bu.
Sağlık sisteminde yaşanacak bir kaos, hastane kapılarında kanlı çatışmalara varacak olaylara neden olabilir – tarihte bunların örnekleri yaşandı.
Korona salgının son dört ayı boyunca gözlemlediğim, ‘’insanlar korona salgınının bitmesini değil – yasakların bitmesini istediğidir.
Afrika’dan dünyaya yayınlan ilk atalarımızdan bu güne, insanlar, doğa karşısında çaresiz kaldıklarında, toplumsal sorumluluk ve ortak akıl ile ona karşı durmuş ve bu yazıyı yazabiliyor ve sizde okuyabiliyorsanız, başarılı olmuşlar – başarılı olmuşuz demektir…