Platon, Devlet ve Sanat…
Elimdeki kemanın melodisiyle, sanatı sanat yapan güzellikleri düşünürken, yabancı bir ülkede yabancı bir yağmurun altında buluyorum kendimi. Gözlerimin önünde kayboluyor tüm müzik aletleri, tüm boyalar tüm fırçalar ve kalemler ve tüm ahenkler. Sadece bakmakla yetiniyorum o an çevreme. Ne bulunduğum ortamla yetiniyor ne de gidişine engel olabiliyorum gidenlerin. Sessizliğin egemen olduğu ülkemde dilim son […]
Elimdeki kemanın melodisiyle, sanatı sanat yapan güzellikleri düşünürken, yabancı bir ülkede yabancı bir yağmurun altında buluyorum kendimi.
Gözlerimin önünde kayboluyor tüm müzik aletleri, tüm boyalar tüm fırçalar ve kalemler ve tüm ahenkler.
Sadece bakmakla yetiniyorum o an çevreme.
Ne bulunduğum ortamla yetiniyor ne de gidişine engel olabiliyorum gidenlerin.
Sessizliğin egemen olduğu ülkemde dilim son defa çözülüyor.
Son sözüm kelime kelime ve her kelimemin arasına bağırırcasına bir sessizliği ustaca yerleştirerek söylüyorum.
‘Platon! İşte istediğin devlet!.’
Bu renksiz manzara karşısında üzüntüm sert ve soğuk.
Diyebilirim ki tüm sesler sessizliğin derinliğine gömülmüş.
Platon, demokrasi, bekçiler, tiran, sanat…belli ve belli olmayan sınırlardan, geçmişten ta Platondan bana ulaşan.
Bilgi almasaydım kaç yaşında olduğunu hayal bile edemeyeceğim bir eser ‘Devlet’.
Kitaba göre olmaması gereken devletlerde yaşıyoruz hepimiz.
Platon için sanat; bilinçli, bilinerek yapılan bir şey olmadığı için ve kopyanın kopyası olduğu için değersizdir.
Bir taklittir.
Gerçeklikten pay almadığı için bizi hakikat-e götürmez.
Platon şiirin ve her türlü taklidin aşağı bir şey mi yoksa değerli bir şey mi olduğunu tartışır kitabında.
Akla, sağduyuya ve erdeme dayanması gereken devlet düzeninde, ölçülü bir insan, başına bir kötülük geldi mi, duyduğu acıyı başkalarına göstermemeye çalışmalı.
Sıkıntılı bir durumda ona en doğru çareyi gösterecek olan duyguları değil, aklıdır der kendisi.
Platon, zararlı olarak gördüğü, aşağı duyguları besleyen sanatı ideal devletinde yasaklar hatta devletinden kovar.
Tanrıları olmadık şekillerde gösteren, alçaltan destan yazarı Homeros’un okunmamasını önerir.
Platon, sanatı politik bir açıdan ele alır ve devlete sağlayacağı yararları ve zararları çerçevesi içinde yasaklar.
O, sadece yararlı olduğu kanıtlanan sanatın siteye(devlete) alınabileceğini, tanrılara söylenen ilahilerle iyi insanları öven şiirlerin siteye (devlete) sokulabileceğini belirtir.
Aksi takdirde kurallar ve ortak akıl yerine zevkin ve acının hakim olacağını dile getirir.
Böylece bu yasaklamalar tarihte görülen ilk sansür olur.
Platon devlet yönetimi ve sanatı ayrı tutmakta haklıda.
Sanat yerinde, ileriye yönlendiriciliğinde güzel.
İktidarın poh pohlayıcısı olan sanata bakış açım Platon ile aynı.
Ben diyorum ki; sanat, toplumu ileriye taşıyan en önemli unsurdur.
Eksikliklere vurgu yaparak, yapılan hizmetlerin daha iyisini isteyerek, yanlışlara dikkat çekerek, eleştirerek muhaliflik yapar.
Siyasetçi ise halka hizmet eder.
Bunu yapınca sanat alkış tutmaz, yapmadığı görevleri, varsa yanlışlarını hatırlatır ki, toplumun refahı daha da artsın.
Yani sanat doğası gereği muhaliftir, çünkü her zaman yapılanın daha iyisini, daha güzelini ister insanlar için.
Gerçekten sanatçı olmayanlar bunu bilebilir mi?
Mozart, Avusturya imparatoruna konser verdikten sonra alt katta sarayın hizmetçileriyle birlikte yemek yermiş.
O devirde sanatçının işlevi asilleri eğlendirmekmiş, layık olduğu yer ise alt katmış.
Yine O’ndan önce Mikelanj da Vatikan’da aynı muameleyi görmüştür.
Fransız devrimiyle işler değişir.
Beethoven, saray mutfaklarında yemek yemeyi reddeder.
Devran döner, sanatçının işlevi, konumu, duruşu değişir.
Sanatçı artık toplumun öncüsü, ilericiliğin bayraktarlığı rolünü üstlenmeye başlar.
Sanatçının beyninin içindeki fikirler, elinin maharetinden daha kıymetli hale gelir.
Sanatçı muhalif olmazsa, iktidar ile sanatçı birbirleriyle kısır bir diyaloğa; suya sabuna dokunmadan karşılıklı övgü döngüsüne girerse, sanat tadını tuzunu özünü kaybeder ve en sonunda Türkiye’deki bugünkü yoz, sığ, basit sanat anlayışı olmaktan kendini kurtaramaz.
Bu noktada Fazıl SAY’ları ve çok değerli sanatçılarımızı tenzih ederim.
Sonuç olarak, iktidarlar her devirde kapılarına yanaşan sanatçıları(?) bulmuşlardır.
Kesindir ki kral sevici asla sanatçı olamaz onun adı ancak ‘soytarı’ olur.
Sağlıcakla kalalım efendim…