14 Şubat..
İstanbul’un elektriğe kavuşmasının yıldönümü… Evet İstanbul elektriğe kavuşmuş kavuşmasına ama koskoca dünyadaki sevgililerin özel günü olmaktan kurtulamamış 14 şubat. ………………. Burjuvazi… Hepimiz burjuvazinin ne anlama geldiğini az çok bilmekteyiz. Kapitalizm de, orta ve üstündeki gelir sınıfından olan kimse için kullanılan tabir. Sermaye sahipleri ve yedi ceddi. Fransızcadan dilimize geçmiş kelimelerden biri… […]
İstanbul’un elektriğe kavuşmasının yıldönümü…
Evet İstanbul elektriğe kavuşmuş kavuşmasına ama koskoca dünyadaki sevgililerin özel günü olmaktan kurtulamamış 14 şubat.
……………….
Burjuvazi…
Hepimiz burjuvazinin ne anlama geldiğini az çok bilmekteyiz. Kapitalizm de, orta ve üstündeki gelir sınıfından olan kimse için kullanılan tabir.
Sermaye sahipleri ve yedi ceddi.
Fransızcadan dilimize geçmiş kelimelerden biri…
Bazı insanlar hatta toplumlar diyelim her ne kadar kapitalizme karşı duyarlı olsa da “ben o düzenin üyesi olmayacağım” dese de, yedi başlı ejderha misali…bir kafasını ezmeye uğraşırken, farkında olmadan diğer kafasına doğru ilerlemiş olunabiliyor.
Ve bir bakıyoruz ki ejderhamız dişleri arasına almış bizi yutmaya hazırlanıyor.
Farkında olmadan yaptıklarımız, farkında olduklarımızdan daha etkili.
14 şubat ta kanaatimce bu farkında olmadığımız durumlardan biri.
Bana sorulsa ki şu 14 Şubat ta nedir?
Kuracağım cümle benim gönlüme tam tercüman .”Kapitalist çöplüklerde boş gezinen insanın yüzündeki tebessüm….” kısa ve öz bir tanım.
Hepimiz hayatımızda muhakkak bir alış veriş mağazasına uğramışızdır.
Koca koca AVM’ler inşası durmuyor malum. Özellikle şubatın son günleri kalabalığın doruklarda gezindiği bu yerler düzenin iştah açan parçalarından biri olsa gerek.
Gösterebildiği tebessümün en kocamanıyla bize bakmakta AVM’ler.
Neden mi? Sevgilimiz var. Olmazsa olmaz bu özel günde hediyeleşmek şart(?) Aynı gün sevgili olmuş insanların topluca yaptığı bir kutlamayı hediye ile taçlandırma(?)düşüncesi sarmış beyinleri.
Hediyenin büyüğü küçüğü olmaz tabi ama alınıp alınmaması bu zaman itibariyle sonu ayrılıkla bitebilecek bir güne start vermekte.
Bu gün için bir araştırma yapılsa kaç sevgili beklentilerinin karşılanmamasının verdiği bir yıkıntıyla kavgaya tutuşup derin (?) olan sevgilerinden, sevgililerinden kopmakta.
Almasaydın her şey biterdi” anlamının gizli özne olup sinsice gezindiği bir gün….
Kapitalist düzende kapitalist sevgiler…İstisnalara dokunmuyoruz tabi.
Gel de alma deyip çoğunluk görsel tehditlerle dolu çevremizde, alınan hediyeyi beğenmeme olasılığı da gerçek sevgililer(?) için bir risk taşımakta.
14 Şubat…
Sevgilisi yok diye kendini ötekilerden hissedenlerin dikkate alınmadığı köşe bucak saklanan, kendi içinde dahi kaybolan, karanlıklarda gezinen insanların günü….
Biraz abartılı cümle kurdum farkındayım ama izin verin de bu abartıyı da sevgilisiz olanlar hak etsin.
Yalnız karanlıklar paylaşıldıkça aydınlanmaz mı? Bardağın dolu tarafı var boş tarafı var.15 Şubat’ta kendini sevenler ve sevgilisi olmayanlar günü olmalı.
Ne yapalım sevgilimiz olmadı diye düzenin iyice öteki kıldıklarından olup o günü yatarak, somurtarak mı geçirelim?
Maalesef kendi içimde tek kalacağım bir köşe dahi bulamaz durumdayım.
Özgürlük mü bu? Sadece , kölelik çemberinin genişletildiğinin farkına varıp çemberin dışındaki hayatı görebilmek gerek….özgür ruhlar…özgür düşünceler gerek.
…………….
14 Şubat..
Bu yazıyı yayına hazırladığım saatlerde başımı kaldırıp bakıyorum. İçimi dolduran bir nara. ”Aman ya rabbim!”son 3 saat 08 dakika….iyice strese girdim. Benim bir sevgili edinip günü tüm ihtişamıyla geçirmeme 3 saat kalmıs. Gözlerim ve kalbim ardından beynim bir noktada kesişmemek için direnmekte.
14 Şubat…
Hani hayatımızda hiç kullanmak istemediğimiz -se -sa şart kipinin düşünce dünyamızın tam ortasına bağdaş kurduğu zamanlar vardır ya işte öyle bir gündür benim icin sevgililer günü.
Sevgilim olSAydı bu günü kutlaSAydık cümlelerindeki -se,-sa lar gibi…
Keş kelere izin vermeden beynimden uzaklaştırıyorum hayallerimi.
Acaba diyorum ardından.
Acaba sevgililer günü diye tarihe geçmiş bu günde Alexander Graham Bell, telefon patenti için başvurmasaydı ve telefon olmasaydı şu zaman itibariyle sevgililerin son durumu ne olurdu?
Belki de sevgi sandığımız duyguların özü tüm güzelliğiyle çıkacaktı, deformasyona uğramamış sevgiler daha mı çok olacaktı bilemeyiz tabi.
Benimkisi bir soru iste.
Özlem var, geçmiş sevgileri arayış var ama arayan, geçmişte ve şimdiki zamanda yaşayan insan paydası hep aynı.
Değişen zaman mı yoksa onu kapitalizme boğan insan mı?
İçten, samimi sevgilere seslenmek amaçlı bu yazımı son seslenişimle bitiriyorum.
Sevgisinde sade, vakur, iktisatlı ve samimi sevgili adımın baş harfini mendiline işlediğim yar…. bir fıstıklı çikolatada gizli değil miydi tüm sevgin…?”
Değeri ölçülmez sevgilerde buluşmak ve kıymetlendirmek, kıymetlendirebilmek dileğiyle efendim….