EVDE KAL ve DÜŞÜN
Hepimiz hayat gailesi içinde kaybolmuştuk, ta ki corona duvarına çarpıncaya dek. Takkk!!! Ne oluyor? Hadi canım bana bir şey olmaz. Aynen devam. Cık.. Cık. Cık.. Sen öyle san. Fark ettiğimiz şeyler mi var artık? Corona virüsü değil, coronavirüs bir kere bitişik yazılıyor. Virüs aylardır yayılma limitini zorluyor. Ve aylardır kötü günler geçiriyor tüm dünya. […]
Hepimiz hayat gailesi içinde kaybolmuştuk, ta ki corona duvarına çarpıncaya dek.
Takkk!!!
Ne oluyor?
Hadi canım bana bir şey olmaz.
Aynen devam.
Cık.. Cık. Cık..
Sen öyle san.
Fark ettiğimiz şeyler mi var artık?
Corona virüsü değil, coronavirüs bir kere bitişik yazılıyor.
Virüs aylardır yayılma limitini zorluyor.
Ve aylardır kötü günler geçiriyor tüm dünya.
Günde birkaç kez camilerden insansız sokakları dolduran uyarı içerikli cümleler.
“ Sakın! Gerekmedikçe dışarı çıkmayın.”
İhtilal ve yokluk görmüş bir nesil, evde kal uyarısını ve bu durumu çok takmaz olsa da, yeni neslin belli bir yaş üstünde olanlara zarar gelmesin diye evde kal uyarılarını dikkate aldıkları ortada.
Sadece biz mi? Hayır tüm dünya.
Evde kal, evdeyiz, evdeler, evimiz, balkondayız, balkonda ülkem…
Şu corona günleri bittiğinde hepimiz allame-i Cihan olacağız hissediyorum.
Neler yaşıyoruz neler evlerimizde.
Modern hayatta birçok kişinin dışardan hazır hizmet olarak aldığı birçok işi karantina döneminde karşılayamayınca içe dönüşler başladı tabi.
Ekmek yap, sebze meyve yetiştir, musluk tamir et, yoğurt mayala benim ekmek daha mı güzel oldu yok, yok!
O becerememiş durumdan gördüm.
Evet saç kes, yemek yap, temizlik derken dur dur balkona çakmalıyım.
Ah şu balkonlar da olmasa birlik beraberlik namına yan komşumuzla, apartmanımızla, mahallemizle her şey bir yana ülkemizle bir şeyler yapamayacağız.
Bu günlerde elinde pankartlarla cüssesine bakmadan ne canlı ne cansız haliyle gezinip duruyor coronavirüs.
Gerine gerine gözümüze sokarcasına elindeki pankartlarla her yerde.” Her şeye muktedir olduğunu sanan insanoğlunun hayatı nasıl da pamuk ipliğine bağlıymış ha ha ha ha “
Gülmeeee!
Pankartlar, yazılar…
Neler mi diyor bize o mikro cüssesiyle?
“İşe gitme derdi olmadan bilgisayar, telefon, kitap ve yeterli derece gıda stokuyla alın mutlu olun ve artık içinize dönün”
“Düşünün, düşünmeye vakit ayırın”
“Evde kal ve günde 3 PC oyna”
“Para hırsı ve şımarıklıkla bu dünyayı sen idare edemezsin”
“Avrupa birliği yalan var ol! Teksin İtalya”
“Filistinli insan ve İsveçli insan derdinizi kendimle eşitledim”
Gibi gibi gibi.
Görebiliyor musunuz siz de benim gördüğüm pankartları ve daha fazlasını.
Bakın, şu balkona çıkın ve çevrenize bakın işte tam da oralarda.
Hayatımız biranda değişti.
Öksürüyorum acaba?
Başım ağrıyor.
Acaba?
Tad alamıyorum.
Acaba?
Oda, oturma odası, mutfak, salon, banyo ve tuvalet. Sokaklarda intihar komandosu gibi gezmenin anlamı yok.
Evimizde kalalım ve evde kalınan vakitten ziyade, duruma kendimizi sorgulayabileceğimiz zamanlar olarak bakalım.
Kendi adıma konuşayım;
Benim balkonda bir köşem var.
Bu günlerden önce sallanan koltuğuma oturup oradan sokağa gökyüzüne bakıp işimle, geleceğimle ilgili şeyler düşünürdüm.
Arap saçı kıvamındaki, içinden çıkamadığım durumları değerlendirirdim. Şimdi ne mi yapıyorum?
Aylardır ileri geri her salınımımda sevdiklerimden birini kaybeder miyim acaba sorusu bana eşlik etmekte. Ve ben hayat ne tuhafmış bunu öğreniyorum her salınım bittiğinde.
Evim.
Evim 200 metrekare değilmiş..
Fark ediyorum.
Bu corona ev hapsi günlerinde. Neler mi yaptım.
Yemek yaptım herkes gibi.
Bol bol yemek yaptım ve bol bol yemek için de bol bol ekmek yaptım.
Durum paylaşımları yapanların furyasına ben de katıldım.
Mutfakta hiçbir şeyi kırıp dökmem diyen ben her gün bir bardak kırarak haftada komple takımı harcamış oldum.
Em önemlisi de ne biliyor musunuz?
Menemen anketine “soğanlı olur” cevabıyla katılan ben, yıllardır annemden getirdiğim domates konservesine yumurta kırarak menemen yapan ben, yine yıllardır soğansız menemen yiyormuşum meğer.
Bunu fark ediyorum.
Bir elimde bazen kitap, bazen laptop, diğer elimde ayna pozunda koltuktan koltuğa geçerken Ege bölgesi dağları gibi olan kırışıklıklarımı fark etmekle kalmayıp bir de üstüne onlara dikine gelen sinsi kırışıklıklarımı da fark eder oldum.
Bunu size yazarken fark etmem de ayrı bir fark durumu oluşturdu benliğimde.
Bu evde kal sayesinde eş dost akrabayı görüntülü aradığımda “vay be kuzenler ne kadar da büyümüş“ dedirten halleri yaşayan ruhuma çokça kızdım.
İş güç koşturmaca… ihmalkarlığımın ürünü bu cümleler.
Hayat ne garip…
Sevdiklerine dokunamamak, onları öpememek doyasıya..
Sevdiğin insanın gözlerine sadece bakmak…
Sadece bak!
Gözlerinle sev, gözlerinle sarıl.
Dur saat.. Saat kaç?
Saat 21:00 oldu mu?
Haydi balkona.
Çünkü bu gri günlerin tek pembe yamalı anları oralarda yaşanıyor şimdi. Haydi…