Tut ki Özledim!
Onlarca gök kuşu taşıyorum ben özlem ülkemin mavi gökyüzü tarlaları için Epeyce diye bir uzak yol var önümde ve keşke diye bir geçmiş boyu… Özlem… Şu an yazmak için oturduğum masamda başımı bir anlık kaldırıp düşünüyorum. Bir duyguyu tanımlamak ne kadar da zordur. Ben özlem duygusunu tanımlamakta zorlanıyorum ama bu halim de hoşuma gidiyor açıkçası. […]
Onlarca gök kuşu taşıyorum ben özlem ülkemin mavi gökyüzü tarlaları için
Epeyce diye bir uzak yol var önümde ve keşke diye bir geçmiş boyu…
Özlem… Şu an yazmak için oturduğum masamda başımı bir anlık kaldırıp düşünüyorum.
Bir duyguyu tanımlamak ne kadar da zordur.
Ben özlem duygusunu tanımlamakta zorlanıyorum ama bu halim de hoşuma gidiyor açıkçası.
Immm düşün Esra düşün diyorum kendime.
Düşünüyorum tamam da ama aklımda hep aynı tanım.
Uyku arası kurabiye kokusu…
Evet kurabiye kokusu diyorum. Mis gibi burnunuza gelir hani uzanıp ta o an alamazsınız, çaba sarf etmeniz gerekir.
Benim için özlemin tanımı bu galiba.
Dur ama dur!
Bu tanım çok afili olmadı.
‘Afili bir şeyler yazayım şöyle’ diyorum içimden.
Ha tamam buldum.
Bak bak şu tanım nasıl?
Zamanı tam ortasından kesip, içinde birikmiş canlı hisleri renklere dağıtmak ve gökkuşağına anlatmak istediğin, bir nehir gibi uzanan, dalgalanan, serin ve inanılması güç olup da hissetmesi daha güç olabilen nadide duygu özlem.
Fena olmadı sanki ne dersiniz?
Biliyorsunuz ben bir kimyacıyım.
Bir de kimyacı olarak tanıma el atayım diyorum.
Neden olmasın?
Topraklaması eksik yapılan binada boruyu da levhayı da koyup topraklama yapsan, sudaki elektrik kaçağını dindirmezsin öyle bir şey işte.
Bir okuyucum ise benim bu yazıyı hazırladığımı fark edince döndü ve ‘Esra Hanım özlemek insanın duygusal tarihidir’ dedi.
Hımm hiç te fena değil. Özlem bir arayıştır, yokluğun farkının iyice kendini belli ettiği durumlarda çıkar ortaya.
Özlemek elimizden kayıp giden dünyanın gidişine yapılmış bir ağıttır.
Özlemek hayata tutunma istencidir.
Tanım…Tanım … Tanımlar işte.
Gerek var mı ?
Ben yine de kurabiye kokusunu alayım.
Her şeye özlem duyulabilirim.
Eminim sizler de öyle.
Geçmişe, geleceğe, geçen son bir dakikaya, gelecekteki ilk bir dakikaya, hiç yaşanmamışlara ya da yaşanmışlara, yaşanıp ta o an ilerde özlemini duyarım diye düşünmediklerine ki yaşadığımız her an, ileride yaşayacağımız özlemler olabilir.
Eşyaya, soyuta, somuta …
Her şeye.
Kısa bir ana, küçük bir alana, saniyelere, saliselere genişçe anlar sığdırıp keş kelerle ara ara süsleyip dönüşü varsa tekrar kavuşmayı sağlamaya çalışarak gidermeye çalıştığımız duyguyu şuna buna ona diye zamirle süslemeden ama her şeye özlem…
Kimi zaman, saatlerce kazağın içinde saklanıp, sürpriz diye çıkarılan bir çiçeğe,
Kimi zaman parkta yan yana oturup tesadüfleri izleyen iki kişiye,
Kimi zaman elektrikler kesildiğinde sabaha kadar söylenen şarkılara,
Kimi zaman suç ve cezayı, sefilleri okuduğun anlara,
Kimi zaman, bir çocuğun koşarak gelip senden abi/abla alır mısın diye seslendiği zamanlara,
Kimi zaman sevdiğine anlattığın çocukluk anılarına,
Kimi zaman çocukken tırmandığın ağaçlara,
Kimi zaman, çok severek yiyeceğini bildiğin birine, cevizli kek yapmak için, cevizleri tek tek soymana,
Kimi zaman, bir koltukta uyuyakaldığın zamanlara,
Kimi zaman, “kimse” ve “hiç kimse” için yazdığın cümlelere,
Kimi zaman hayatında kimsenin olmadığı uzun zaman dilimlerine,
Kimi zaman annene, babana, kardeşine,
Kimi zaman arkadaşınla içtiğin çayların tadına,
Kimi zaman, gözlerini kapatıp o güzel müziklerle dans ettiğin anlara,
Kimi zaman, bütün şehre diz boyu kar yağmış ve her yer sessizliğe bürünmüşken evde günlerce puzzle yaptığın zamanlara,
Kimi zaman, bir şeylerin eşiğinde olduğunu hissedip, saatlerce yürüdüğünde, yüzüne çarpan soğuğa,
Kimi zaman, iyi ki o var diye düşünüp, o eşsiz kokusunu içine çektiğin anlara,
her şeye ama her şeye özlem duyarsın.
Güzel şey özlenebilir, özlenir ama şu da vardır ki özlediğine kavuştuğunda hiçbir şey bıraktığın yerde değildir ve sen bıraktığını karşılayacak ve bir o kadar da sana kalacak özlem biriktirdiğini anlarsın.
‘O kadar da değilmiş ya’ diye süslersin kendince duygunu.
Artık çoğu zaman gülümsetir belki de bu durum.
Evet özlüyorum ve özlemek illa her zaman kötü hissettirecek diye bir zorunluluk yokmuş onu öğreniyorum.
Üstelik özlemek için özlediğin şeyle uzun uzun vakit geçirmen de gerekmez.
Birini, bir şeyi özlemek onu, o şeyi görmediğiniz zamanın uzunluğuyla değil, onunla, o şeyle birlikte yapmak istediğinizin çokluğuyla da ilgilidir.
Bunları da öğreniyorsunuz. Sanırım bende doğuştan gelen duygu.
İnsan doğduğundan beri durmadan özlemle mi nefes alır?
Küçücük çocuksun, neyin özlemindesin? Kocaman kız oldun, e hala özlüyorsun?
Geçmişi desem değil, geleceği özlüyorum hep galiba. Halbuki azcık daha sakin olmak lazım.
Yolun varacağı yeri özlemekten ziyade, yolculuğun tadını çıkarabilmek lazım.
Sonuçta özlemek biz insanlara has bir duygudur derim.
Tadını çıkarıp anın keyfine varmaya ne dersiniz ..?
Sonunda kavuşmak varsa ve bunu biliyorsak eğer neden özlemeyelim?
Tut ki gelecek zamanmış
Tut ki özlemişim
Yine tut ki ölmüşüm
Parmak uçlarımı karıncalara tek tek pay etmiş Tanrı
Tut ki yokmuşsun sen,
Ben de özlemişim seni
Kimse bilmemiş öldüğümü.
Kimse görmemiş, zira eminim,
Şah damarımda aşkın zifiri özlem parmak izi.
Gece uykusuzluğum, can suyum
Ellerim ellerinde terlemek ister…
Sağlıcakla kalın efendim.