Felsefe Nedir? Felsefe Gerekli midir?
Modern Zamanlarda Felsefe Ne İşe Yarar?
Felsefe, hakkında en fazla yanlış anlaşılmanın olduğu alanlardan biridir. Özellikle günümüzde felsefenin prestiji gerek akademisyenlerin genel kitleye erişmekle uğraşmaması, gerekse felsefe dışından eleştirmenlerin söyledikleri nedeniyle zedelenmektedir. Bu yazıda felsefeye dair bazı yanlış anlaşılmaları açıklığa kavuşturmanın yanı sıra alana yeni girecek kişiler için de felsefeyi tanıtmayı umuyoruz. İlk olarak felsefenin ne olduğundan ve bilimle arasındaki farklardan bahsedeceğiz. Sonra felsefenin gerekli olmadığı yönündeki meydan okumalara karşı felsefenin gerekliliğini savunan üç argüman öne süreceğiz. Felsefenin yöntemsel araçlarından ve çeşitli alt dallarının neler olduğundan bahsettikten sonra da yazımızı alana girecek kişiler için okuma önerileri vererek noktalayacağız.
1. Felsefe Nedir? Felsefe ve Bilim Ayrımı Nasıl Yapılır?
Felsefe nedir? Bu soruya pek çoğumuzu tatmin etmeyecek basit bir cevap verebiliriz: Felsefe felsefecilerin/filozofların (iki kelimeyi eş anlamlı olarak kullanacağız) yaptığı şeydir. Ama bu cevap bize felsefenin ne olduğu hakkında değil, kim tarafından yapıldığı hakkında bilgi verir. Dahası felsefecinin ne yaptığı sorusunu da yanıtsız bırakır. O zaman daha iyi bir cevap verebilmemiz için önce felsefecinin ne yaptığı sorusu hakkında düşünmeliyiz.
Felsefenin ne olduğu hakkında fikir sahibi olmamızı sağlayacak yollardan biri felsefeci denen ve felsefeci oldukları yönünde genel bir fikir birliği olan düşünürlerin eserlerine bakıp ne yaptıklarını anlamaya çalışmaktır. Yani felsefenin ne olduğunu onun herkesçe tanınabilecek örneklerine bakıp sonra bu örneklerde ortak olanın ne olduğunu belirleyerek öğrenmeye çalışabiliriz. Ancak bu noktada pek çok felsefecinin felsefe dediği şeyle felsefeyle ilgilenmeyen kişilerin felsefe dediği şeyler arasında ciddi bir farkın olduğunu gözden kaçırmamamız gerekir. Mesela felsefenin edebiyat, psikoloji, sosyoloji gibi alanlarla neredeyse aynı şey olarak görüldüğüne sık sık rastlıyoruz. Dolayısıyla popüler örneklere bakmak bizi aradığımız cevaba ulaştıramayabilir.
Yine de felsefenin herkesçe tanınabilecek örnekleri arasında kolaylıkla bulunabilecek ortak noktaların olduğunu söyleyebiliriz. Bu ortak nokta felsefecilerin belli türden problemler üzerine belli bir şekilde düşünmeleridir. Bu tanımın daha açık hale gelmesi için belli türden sorular ve belli şekilde düşünme ifadelerini açmalıyız.
Felsefenin ne olduğu hakkında düşünürken aklımızda tutmamız gereken ilk şey farklı konulara dahil edebileceğimiz soruların olduğudur. Bazı sorular felsefi soru kategorisine girse de her soru felsefi değildir. “Buzdolabında kaç şişe süt var?”, “Bu binayı yaparken hangi malzemeyi kullanırsak fiyat-performans açısından en iyi sonucu elde ederiz?”, “Hangi marka diş macunu kullanmalıyım?” gibi soruların felsefi sorular olarak görülmemeleri gerektiğini çoğumuz ilk bakışta anlayabiliriz. Bunun nedeni nedir? En azından bir neden felsefi soruların ilk bakışta daha soyut ve teorik sorular olmalarıdır. Ancak bu noktada teorik soruları zorunlu olarak pratik sorulara zıt bir şekilde anlamadığımızı belirtelim. Ahlaki ve siyasi sorular da pratik konularla ilişkili sorulardır ancak bu konulara dair pek çok sorunun soyut ve teorik sorular oldukları barizdir. Dolayısıyla felsefenin soyut ve teorik sorularla ilgilenmesi hiçbir pratik problemle ilişkili olmadığı şeklinde anlaşılmamalıdır.
Yine felsefi sorular soyut ve teorik olmaları nedeniyle genel sorular olarak da görünürler. Örneğin ahlakı tartışacaksak şu ya da bu kişinin yaptığı şu eylemin ahlaki olup olmadığından değil, söz konusu eylem biçiminin ahlaki olup olmadığından bahsederiz. Herhangi bir eylemin ahlaki olmasının ne demek olduğunu sorarız. Ahlakla ilgili iyi/kötü, sorumluluk gibi temel kavramların ne şekilde anlaşılmaları gerektiği hakkında düşünürüz. Metafizikle ilgilenirken şu ya da bu şeyin varlığıyla değil, var olan genel varlık kategorilerinin neler olduğuyla ilgileniriz. “Dolapta 5 şişe süt var” çoğu felsefecinin ilginç bulmayacağı bir varlık iddiasıdır. Ama “Onları oluşturan parçacıkların ötesinde bileşik nesneler vardır”, “Doğa yasaları vardır”, “Özellikler vardır”, “Sayılar vardır” gibi varlık iddiaları felsefecinin dikkatini çeker. Çünkü bu iddialar yapıları gereği daha genel varlık iddialarıdır.
Dolayısıyla felsefe soyut, teorik ve genel sorularla ilgilenir. Ancak bu noktada hemen başka bir soru sormalıyız. Diğer alanlar da soyut, teorik ve genel sorularla ilgilenmez mi? Örneğin fizik varlığın en temel yapı taşlarının neler olduğu sorusunu sorar. En temel yasaların neler olduklarını tespit etmeye çalışır. Dahası teorik fizik adında bir alan var. Sosyoloji toplum kavramını daha iyi anlamaya çalışır. Toplumsal ilişkilerin temel dinamiklerini de tek tek olaylar üzerinden değil, çok sayıda olaya ve kişiye uygulanabilecek genel bir şekilde tespit etme hedefine sahiptir. Genel toplumsal fenomenleri açıklayan teoriler üretilir. Tarihçiler tarihin nasıl yapılması gerektiği ve tarihin neyi konu alması gerektiği üzerinde düşünürler. Ekonomistler kişinin rasyonel olmasının ne demek olduğunu anlamaya çalıştıkları için rasyonalite kavramının iyi bir tanımını vermeye çalışırlar. Biyologlar tür kavramını nasıl anlamamız gerektiğini tartışırlar. Bu sorular da en az felsefenin sahip olduğu sorular kadar genel, soyut, ve teoriktir. O halde felsefi sorularla bilimsel soruları nasıl birbirlerinden ayırmamız gerekiyor?
Bu soruya verebileceğimiz ilk cevap bilimsel ve felsefi sorular arasında pek çok kişinin düşündüğü kadar keskin bir ayrımın olmadığıdır. Bilimsel sorular teorikleştikçe ve soyutlaştıkça felsefi sorulara yakınsarlar. Hatta bilimlerin soyut ve teorik soruları o bilimleri konu alan felsefe alt dallarının kapsamındadır. Fizik, sosyal bilimler, ekonomi, tarih ve biyoloji gibi bilimlerin soyut, teorik ve genel problemleriyle ilgilenen ayrı ayrı felsefe alt dalları vardır. Felsefi ve bilimsel soruların arasında katı bir sınır çekemeyiz. Bu iki soru tipi arasında geçişlilik söz konusudur. Yine de bazı soruların daha fazla, bazı sorularınsa daha az felsefi ya da bilimsel olduğu barizdir. Söz konusu ayrım tamamen kullanışsız değildir. Ekonomi felsefesiyle ilgilenen bir felsefeci ekonomideki rasyonalite kavramını, ekonomide genel yasaların olup olmadığını, ekonominin değer yargısı içermesinin gerekip gerekmemesi anlamında normatif olup olmadığını, nedenselliğin ekonomik sistemler gibi karmaşık sistemlerde nasıl anlaşılması gerektiğini öğrenmek ister. Ama belli bir ülkenin ekonomisinin neden şu anda olduğu durumda olduğu sorusuyla neredeyse hiç ilgilenmez. Ekonominin mevcut yasalarının neler olduğu sorusu da ekonomi felsefecisinden çok ekonomistin ilgisini çeker. Tıpkı fizik felsefecisinin mevcut fizik yasalarının neler olduğunu tespit etmekten çok bu yasalar her neyseler onların felsefi sonuçlarıyla ilgilenmesi gibi.
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor. Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak… Daha fazla göster
Aslında maddi destek istememizin nedeni çok basit: Çünkü Evrim Ağacı, bizim tek mesleğimiz, tek gelir kaynağımız. Birçoklarının aksine bizler, sosyal medyada gördüğünüz makale ve videolarımızı hobi olarak, mesleğimizden arta kalan zamanlarda yapmıyoruz. Dolayısıyla bu işi sürdürebilmek için gelir elde etmemiz gerekiyor.
Bunda elbette ki hiçbir sakınca yok kimin, ne şartlar altında yayın yapmayı seçtiği büyük oranda bir tercih meselesi. Ne var ki biz, eğer ana mesleklerimizi icra edecek olursak (yani kendi mesleğimiz doğrultusunda bir iş sahibi olursak) Evrim Ağacı’na zaman ayıramayacağımızı, ayakta tutamayacağımızı biliyoruz. Çünkü az sonra detaylarını vereceğimiz üzere, Evrim Ağacı sosyal medyada denk geldiğiniz makale ve videolardan çok daha büyük, kapsamlı ve aşırı zaman alan bir bilim platformu projesi. Bu nedenle bizler, meslek olarak Evrim Ağacı’nı seçtik.
Eğer hem Evrim Ağacı’ndan hayatımızı idame ettirecek, mesleklerimizi bırakmayı en azından kısmen meşrulaştıracak ve mantıklı kılacak kadar bir gelir kaynağı elde edemezsek, mecburen Evrim Ağacı’nı bırakıp, kendi mesleklerimize döneceğiz. Ama bunu istemiyoruz ve bu nedenle didiniyoruz.
İkinci cevapsa felsefi sorularla bilimsel sorular arasındaki farkın alanların sordukları sorulardan ziyade söz konusu disiplinlerin soruları yanıtlama yöntemleri arasındaki farktan kaynaklandığıdır. Akıllardaki felsefeci tasavvuru koltuğunda oturup derinlemesine düşünen biridir. Ama bilim insanı fenomenler hakkında sadece düşünmez, onlar hakkında veri toplar, gözlemler yapar, deney yapar, hipotezler kurar ve bunları sınar. Yani incelediği fenomenle yakından bir ilişki kurar. Felsefeciyle felsefecinin incelediği şeyler arasında bu kadar yakın bir ilişki yokmuş gibi görünür.
Bu ayırma yöntemi pek çok durumda felsefeyle bilimi birbirinden doğru bir şekilde ayırmamızı sağlıyor olabilir. Ancak burada bile bazı sorunlar vardır. Bir kere felsefecinin hiçbir gözlem yapmadığı doğru değildir. Pek çok felsefi argüman evrene ve çeşitli fenomenlere dair genel gözlemleri argümanlarının yola çıkış noktası olarak kullanır. Gerek kişinin kendi zihnine içeriden baktığı içgözlem/içebakış, gerekse dış dünyanın çeşitli özelliklerine baktığı türden gözlem felsefenin tamamen dışında değildir. Dolayısıyla fark sadece bilimin gözlem yaptığı, kanıt topladığı, hipotezler kurup bunları sınadığı ancak felsefenin bunu yapmadığı şeklinde ifade edilmemelidir. Yapılan gözlemin, kurulan hipotezlerin ve bunların sınanış biçimlerinin taşıdığı nitelikler de önemlidir. Tıpkı her düşünme etkinliğinin felsefe olmaması gibi her gözlem de bilimsel gözlem değil gibi görünür. Bilimsel gözlemin özelliği daha kapsamlı ve sistematik olması olarak görülebilir. Felsefecilerin başvurduğu gözlemlerse bilimsel gözlem kadar kapsamlı olmayan ve daha genel gözlemler gibidir: “Bazı şeylerin nedeni vardır”, “Şeyler arasında ortak bulunan nitelikler vardır”, “Zihnime içeriden baktığım zaman ona dolaysız bir erişimim olduğunu fark ediyorum” gibi. Felsefe sadece konusu gereği değil, çoğu zaman yapılan gözlemlerin niteliği açısından da bilimden daha geneldir.
Burada göz önünde bulundurmamız gereken noktalardan biri felsefenin başvurduğu gözlemlerin bu derece genel olmasının gerekmemesidir. Felsefecinin yaptığı gözlem daha genel olabilir, ama bilimin yaptığı daha sistematik gözlemler ve bilimin kurduğu detaylı teoriler de kendilerine felsefe içinde yer bulurlar. Bilim pek çok felsefeci için felsefenin duyarsız kalamayacağı bir şeydir. Her felsefe alanında, aynı derecede olmamakla beraber, çeşitli bilimlerin verilerine başvurmamızın önemi özellikle günümüz analitik felsefesinde evrensel olarak kabul görmektedir. Bu, felsefenin bilimlerin yorumlayıcısı olma anlamında “hizmetçisi” olması gerektiği şeklinde anlaşılmamalıdır. Felsefe hala otonom bir hareket alanına sahiptir. Ancak felsefe sahip olduğu hareket alanını kullanırken diğer pek çok şeyin yanı sıra bilimsel çalışmaların sonuçlarını da göz önüne almaya çalışmalıdır. Bilimsel verilerden tamamen bağımsız bir şekilde felsefe yapmak, bazı alanlar ve alt başlıklar bunun istisnası olabilse de, son derece güçtür.
Toparlayalım: Bu bölümde tartıştığımız meselelere bakarsak felsefe nedir? Felsefe varoluşa dair soyut, genel, teorik problemlerle ilgili derinlemesine ve sistemli bir düşünme faaliyetidir. Bilimle felsefe arasındaki sınır ise keskin değil, muğlaktır. Ancak sınırın muğlak olması bazı tartışmaların bilime, bazı tartışmalarınsa felsefeye daha yakın olacağını söyleyemeyeceğimiz anlamına gelmez. Bilim ve felsefe arasındaki ayrım daha önce bahsettiğimiz yöntemsel farklar nedeniyle hala kullanışlıdır.
Peki bilim varken felsefeye ne gerek var? Bazı okuyucuların aklında bu sorunun olduğunu ve felsefenin gerekli, meşru bir çalışma alanı olduğunu reddediyor olabileceklerini düşünüyoruz. Bu nedenle bir sonraki alt başlıkta felsefenin gerekli olup olmadığı sorusunu ele alacağız.
2. Felsefe Gerekli mi?
Felsefenin eskiden gördüğü saygıyı günümüz toplumlarında göremediğini söyleyebiliriz. Elimizde eskiden hükümdarlar ve “seçkin” toplumsal kesimin felsefeye özel bir ilgi ve saygı duyduğunu gösteren pek çok tarihsel örnek var. Günümüzdeyse durum bu değil gibi görünüyor. Peki bu değişimin nedeni nedir? Bizce bunun en büyük nedeni bilimin git gide artan başarısının bilimin prestijini artırması nedeniyle felsefenin prestijinin özellikle erken modern dönemden itibaren düşmeye başlamasıdır. Hawking gibi bazı bilim insanlarını “Felsefe öldü” demeye iten de bilimin prestijinin erken modern dönemden itibaren artmaya başlayıp felsefeyi en azından belli kesimler için önceden sahip olduğu ayrıcalıklı konumdan etmesidir.
Bilim varken ve bu kadar başarılıyken felsefecilerin kendi fikirlerinden ibaret olan ve hiçbir yere varamayan spekülasyonlarına ne gerek var ki? Bu soru günümüz toplumlarında felsefeye karşı negatif tutumun özüne nüfuz etmektedir. Peki felsefe bu eleştiriye karşı savunulabilir mi?
Bu eleştiriye karşı verilebilecek bazı cevaplara bakalım. Felsefenin gerekliliği için öne sürülebilecek ilk gerekçe felsefe yapmanın bir anlamda kaçınılmaz olduğudur. Her görüş açıkça ya da örtülü bir şekilde çeşitli felsefi varsayımlar içerir ve bir aşamada felsefi problemlerle yüz yüze gelmesi gerekir. Diyelim ki doğa bilimlerinin bilgiye ulaşmanın tek meşru yolu olduğu söyleniyor. Bu görüşü savunan biri genellikle bilginin doğası ve bilgiye ulaşmak için kullanılabilecek meşru yöntemlerin neler olduğuna dair felsefi bir takım kabullere sahiptir. Bilgi nasıl tanımlanıyor? Bilgiye ulaşmanın tek meşru yönteminin doğa bilimleri olduğu iddiasını neden kabul etmeliyiz? Bu iddianın kendisi bilim tarafından test edilebilir mi? Bilim felsefi açıdan yüklü metafiziksel kavramlar olan nedensellik, doğa yasaları, açıklama, olasılık gibi kavramlar olmadan yapılabilir mi? Eğer bilim bunlar gibi felsefi açıdan yüklü kavramları kullanmak zorundaysa bu kavramlara dair felsefi problemlerin üzerine eğilmemiz gerekmiyor mu? Bilim olan ve olmayan arasındaki sınır hangi kriterle çekiliyor ve bu sınır ne kadar keskin? Söz konusu sınır keskin değilse sınırda olan alanlar hakkında bilgi edinmenin imkanına dair ne söylemeliyiz? Bu sorulara verilen yanıtlar ne olursa olsun kişi yanıt verirken felsefi argümanlara başvurmaktan ve çeşitli felsefi pozisyonları doğru ya da yanlış kabul etmekten kaçamaz. Bu durum felsefeyi meşru görmeyen her görüş için böyle kabul edilebilir. Kişi en fazla felsefe yapmanın belli biçimlerinden kaçınabilir ve felsefenin yetki alanının düşünülenden daha dar olması gerektiğini söyleyebilir. Ama kendi kabulleri üzerine eleştirel düşünmeyi bırakmadan felsefeden tamamen vazgeçemez.
İkinci bir gerekçe felsefe yapmanın felsefi problemler hakkında elimizdeki seçeneklerin neler olduğunu, bu seçeneklerin en açık şekilde nasıl anlaşılabileceğini ve en iyi şekilde nasıl savunulabileceklerini görmemiz için gerekli olmasıdır. Felsefi problemler en azından bariz bir şekilde anlamsız problemler değillerdir. Anlamsız olmaları durumunda bunun böyle olduğunun gösterilmesi gerekir. Bunu yapmak için dahi felsefi problemlerin analiz edilmesi gerektiği için felsefenin yöntemlerine başvurulmalıdır. Eğer felsefi problemler anlamsız problemler değillerse bu problemlerin olabildiğince berrak bir hale getirilmesini ve bu problemlerin çözümüne dair elimizdeki en iyi seçeneklerin neler olduğunu yapabildiğimiz en iyi şekilde öğrenmeyi istememiz son derece makuldür. Bunları yapmamızın yoluysa felsefe yapmaktır. Felsefeciler felsefi problemlerin çözümünde uzlaşamasa dahi felsefi problemler hakkında elden gelen en iyi şekilde düşünmek alternatiflerimizin neler olduğunu görmemiz açısından yararlıdır. Fikir birliğine varamıyor olmamız tartışmaların ilerlemediğini ve kalite açısından gelişmediğini göstermez.
Üçüncü bir gerekçe değere dair (aksiyolojik) problemlerin felsefeyle yakın bir ilişkilerinin olmasıdır. Ahlaki, estetik ve siyasi problemlerin değere dair sorularla ilişkili olanları özel olarak felsefenin kapsamına giriyor gibidir. Aksiyolojik problemlerin anlamsız veya tamamen subjektif olduğunu düşünenler bile değerin subjektifliğini varsaymamalı, bunun böyle olduğunu göstermelidir. Özellikle ahlaki ve siyasi problemler hayatlarımızla iç içe olmaları nedeniyle uğraşmaktan kaçınmamızın çok zor olduğu problemlerdir. Bizler sürekli bir şekilde değer yargılarında bulunuruz. Bu değer yargılarını meşrulaştırmaya çalıştığımızda da bir şekilde aksiyoloji ya da değer felsefesi yapmış oluruz. Aksiyolojik problemleri neden felsefenin yetki alanında görüyoruz da çeşitli bilimlerin yetki alanında görmüyoruz? Ahlak psikoloji, tarih, sosyoloji, antropoloji, evrimsel biyoloji gibi bilimlerle siyaset siyaset bilimi, uluslar arası ilişkiler, ekonomi gibi bilimlerle incelenmekte. O zaman ahlak ve siyaset gibi konularda felsefeye neden ihtiyaç var?
Bu sorunun yanıtı şudur: Söz konusu bilimlerin ahlak ve siyasete bakışı büyük oranda tasvir edicidir (descriptive). Siyaset bilimi ve uluslararası ilişkiler gibi alanlar devlet otoritesinin doğasını ve otoritenin gücünü etkileyen faktörleri inceleyebilir. Ancak devlet otoritesinin meşruiyeti konusunda, en azından örtülü ahlaki hükümlere sahip olmadan, hüküm bildiremezler. Ensestin neden yaygın bir şekilde ahlaksızlık olarak görüldüğü konusunda sosyoloji, antropoloji ve evrimsel biyoloji bize bilgi verebilir. Ancak bu alanlar ensestin kötü olup olmadığı hakkında hüküm vermez. Aksiyolojik problemler doğa bilimlerinin yetki alanının dışındaysa ve üzerinde düşünmemizin meşru olduğu problemlerse hiç değilse aksiyolojik meseleler söz konusu olduğunda felsefe yapmanın meşru olduğunu söyleyebiliriz. Dahası, değer soruları tamamen anlamsız ve bu soruların yanıtı tamamen subjektif olsa bile böyle olduğunu göstermek için kullanılacak argümanlar zorunlu olarak felsefi argümanlardır. Dolayısıyla normatif felsefe alt dallarının meşru çalışma alanları olmadıklarının gösterilmesi için de felsefeye başvurulmalıdır.
Bu alt başlıkta felsefenin gerekli olduğu tezi lehinde üç gerekçe verdik: a) Felsefe yapmak felsefenin sorduğu soruların doğası nedeniyle kaçınılmazdır, hatta bilimler de soyut/teorik meselelerle ilgilendiğimiz zaman felsefi problemler doğururlar b) Felsefi sorular bariz bir şekilde anlamsız değildir ve felsefe gerçeğe ulaştıramasa bile hiç değilse alternatiflerimizin neler olduğunu ve bunlar hakkında en iyi şekilde nasıl düşünebileceğimizi daha iyi görmemizi sağlar, c) Değerle ilgili problemler özel olarak felsefi problemlerdir ve bilim bu konuda tek başına bir şey söyleyebilecek pozisyonda değildir.
3. Felsefenin Yöntemsel Araçları
Nasıl felsefe yapılır? Felsefecilerin kendi görüşlerini savunmak ve karşı görüşleri eleştirmek için farkında olarak ya da olmayarak kullandığı pek çok yöntemsel araç vardır. Bu araçların her biri her felsefeci tarafından eşit derecede önemli görülmemekte ve hatta bazı felsefeciler bu araçlardan bazılarının meşruiyetini kökten reddedebilir. Mesela doğallaştırılmış metafiziği savunan bazı felsefeciler kavramsal analiz, sezgiler ve düşünce deneyleri gibi yöntemsel araçların meşruiyetini reddederler. Bu noktayı göz önünde bulundurarak bu başlıkta felsefecilerin genel olarak kullandıkları yöntemsel araçları kısaca ele alacağız.
a) Kavramsal/Dilsel Analiz
Felsefenin amaçlarından birinin bilgi, doğruluk, adalet, doğa yasası, iyilik, mümkünlük gibi temel ve ilk bakışta kafa karıştırıcı olabilecek felsefi kavramlara açıklık getirmek olduğunu söyleyebiliriz. Analiz bu tür kavramları daha az kafa karıştırıcı unsurları cinsinden tanımlamaya ya da açıklamaya çalışır. Dolayısıyla analizin felsefi kavramları indirgemeci bir şekilde daha az gizemli hale getirmeyi hedeflediğini söyleyebiliriz. Örneğin bilgiyi gerekçelendirilmiş doğru inanç olarak tanımladığımızı düşünelim. Bunu yaparak karmaşık ve parçalardan oluşan bilgi kavramını daha basit kavramlar cinsinden tanımlamış/açıklamış oluruz. Bu tanımın doğruluğunu test etmek için onu çeşitli varsayımsal senaryolara uygulayarak (Bkz. Düşünce deneyleri) onun kavramı doğru bir şekilde karşılayıp karşılamadığını anlamaya çalışabiliriz. /Berat Mutluhan Seferoğlu /evrimagaci.org